Muhammed Ali’nin Mücadelesinin Tarihi: ABD’de Siyah Hareketi ve Malcolm X
Hayatını ABD’deki ırkçılıkla mücadele etmeye adamış dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali dün yaşamını yitirdi. O, büyük 68 rüzgarının içinde gelişen siyah hareketinin bir parçasıydı. 68’de devrimci hareket, Vietnam’daki büyük kıyıma karşı ayaklanmıştı. Muhammed Ali de o savaşa katılmayı, sahip olduğu her şeyi kaybetmek pahasına reddetmişti. Muhammed Ali’yi ve mücadelesini döneminin dinamikleri ile anlamak için 2014 yılında Marksist Bakış dergisinde yayınlanan bu yazıyı bir kez daha paylaşıyoruz.
1968’e gelen süreçte ve sonrasında, dünya çapında kitlesel ve zengin olan eylemliliklerin en önemli öznelerinden birisi şüphesiz ki Siyah Hareketi’dir. Dönemin şartları itibarı ile gelişen ve her geçen gün kitleselleşen Siyah Hareketi, ABD hükümetinin eylemlerle sarsıldığı ve 68 hareketinin temellerinin atıldığı bir döneme denk gelir. ABD’de yaşayan Siyahların veya Malcolm X’in tercih ettiği haliyle ‘’Afroamerikanların’’ yükselen sesleri her ne kadar bugün sistem içi reformlarla pasifize edilmiş olsa da insanların canları pahasına verdiği mücadele tarihte unutulmaz izler bırakacaktır. Sömürünün en çıplak hali olan köleciliği yasalar bazında meşru kılarak, insanlara tarifi mümkün olmayan acılar çektiren ve bunun üzerinden dünyanın en büyük emperyalist gücü olan ABD, kendi ekonomisinin temellerini atan Siyahlara insanlık dışı her türlü muameleyi reva görmüştür. Siyahlar; yıllar boyunca her türlü ezilmeye maruz kalmış, yoksullukla baş başa bırakılmış ve köle olarak çalıştırılmışlardır. Tüm bu ezilmişliğe ve sömürüye karşı gelişen Siyah Hareketi’nin en önemli isimlerinden birisi de şüphesiz ki Malcolm X’tir. Bu yazıda genel anlamda Siyah Hareketi’nin tarihini ve Malcolm X’in bu hareketteki yerini inceleyeceğiz.
Amerika kıtasının keşfiyle birlikte, büyük bir hammadde kaynağı bulan Avrupalı devletler, bölgedeki yerlilerden başlayarak yeni keşfedilmiş her bölgeden kendilerine bedava iş gücü sağlamak amacıyla köleliği hayatın bir parçası haline getirmişlerdir. Bundan en muzdarip olan kesim şüphesiz ki Siyahlardır. Afrika kıtasının coğrafi yapısı ve kendine has koşulları sebebiyle, teknik anlamda geri kalmış olan Afrikalılar, gemilerle Amerika’ya taşınmış, köleleştirilmiş ve Avrupalı kapitalistlerin atılımının en çok acı çeken kurbanlarından birisi olmuşlardır. Afroamerikanlar, 20.yy’ın ikinci yarısına gelindiğinde hala yasalarda ve gündelik yaşamda açıkça ikinci sınıf insan olarak görülüyorlardı. Bu yüzden, 1960’ların uyanışı başladığında Siyahlar, dünya çapında birçok önemli aktivist yetiştirdiler.
Malcom X
Malcolm X böyle bir dünyaya, 1925 yılının mayıs ayında ABD’nin Omaha kentinde gözlerini açmıştır. Doğduğu yıllarda ABD’nin nufusu yaklaşık 80 milyon iken bunun yaklaşık 13 milyonunun Siyah olduğu gerçeği gözden kaçırılmaması gereken bir durumdur. Bu 13 milyonun büyük bir çoğunluğu ABD’nin güney eyaletlerinde tarım işçiliği yaparken, kuzeydeki nüfus daha çok sanayi işçisi olarak sömürülüyordu. Jim Crow yasaları olarak bilinen ırkçı yasalar bütün bölgelerde uygulanmaktaydı. Bu yasalar, kısaca beyazların ve siyahların yaşamın her alanında ayrı tutuyordu. Beyaz çocuklarla, siyah çocuklar ayrı dersliklerde eğitim görüyor, otobüslerde siyahlar önlere oturamıyor hatta tuvaletler bile farklı inşa ediliyordu.Bu yasalara uymayan Siyahlar, tereddüt edilmeksizin hapis cezalarına çarptırılıyorlardı. Egemenler, işçi sınıfını bu şekilde suni bir ayrımla bölüyor, ırkçı propagandalarını yayıyor, siyah işçilerin sendikalara üye olmasını bile engelleyen yasalar koyuyordu. Çoğu yerde patronlar, grevleri ve işçi mücadelesini ırkçı propagandalarla baltalama yoluna gidiyorlardı. Bu taktik, kısmen başarılı oluyor ve beyaz işçiler, ırkçı propagandalarla Siyah işçilerin hak taleplerini görmezden gelebiliyordu. Bu da o sıralarda ABD’de etkili olan sınıf hareketini ciddi oranda yaralıyordu.
Bunun yanında Siyahlara yönelik ırkçı şiddet eylemleri oldukça yaygındı. Malcolm X ve ailesi de bu ırkçı oluşumlardan nasibini almıştır. Malcolm’un babası, Afroamerikan özgürlük hareketi içerisinde uzun yıllar militanlık yapmış ve dönemin önemli aktivistlerinden birisi haline gelen Marcus Garvey‘in yoldaşı olmuştur. Irkçı unsurlar tarafından defalarca tehdit edilmiş hatta evleri dahi yakılmıştır. Bu süreci Ku Klux Klanadlı ırkçı örgütün babasını, Malcolm henüz 6 yaşındayken katletmesi takip eder. Böyle bir hayata gözlerini açan, henüz çocuk yaşta babasını kaybeden Malcolm, gençliğini siyah suç örgütleri içerisinde faaliyet göstererek geçirmiş ve bunun sonuncunda silah taşımak ve silahlı çete üyesi olmaktan on yıl hapse mahkum edilmiştir. Hapiste geçirdiği süreç onun için dönüm noktası olacaktır. Afroamerikanlıların sisteme olan karşıtlıklarının bir ifadesi de “beyazların dini” olarak gördükleri Hıristiyanlık’tan Müslümanlığa geçiştir. Malcolm da hayatının geri kalanını belirleyecek olan İslam dinini seçerek Müslüman Siyah hareketinin ateşli savunucularından birisi olmuştur. Daha sonra yaptığı konuşmalarda ve yazılarında hapiste geçirdiği süreyi hayatının en önemli dönemi olarak niteler. Hatta bir konuşmasında ‘‘Bir insan öğrenmek istiyorsa üniversiteden sonra gideceği en iyi yer hapishanedir” demiştir.
Siyah Müslüman Hareketi
Malcolm X, adını Siyah Müslümanlar hareketine girdikten sonra alacaktır. Bu hareket içerisinde 14 yıl militanlık yapmış ve hareketin en önemli isimlerinden olmuştur. Siyah Müslüman Hareketi belki de bu ”siyah özgürlük” örgütlerinin içerisinde en sağda duranlardandır. Beyaz ırkçılığına karşı sekter Siyah kampanyasını uzun yıllar yürütmüş, hatta bunu Afroamerikanların kurtuluşu olarak görmüştür. Beyaz sermayeye karşı Siyah sermaye düşüncesi ile Siyah mahallelerinde ve Siyahların çoğunlukta olduğu bölgelerde ”beyaz süpermarketlerinden alışveriş yapmayın” propagandasını yayarak Siyah emekçileri de kendi burjuvazilerini desteklemeye çağırmışlardır. Ancak Siyahların çok küçük bir katmanını oluşturan ve zorlama bir terimle orta sınıf diyebileceğimiz az sayıdaki Afroamerikan, “siyah marketler” açabilecek durumdadır. Bu yıllar boyunca Siyah emekçilerinin beyaz emekçilerle kaderleri aynı olsa da bu derin ayrım onları aynı safta mücadele etmekten alıkoyacaktı.
Dönemin ABD’sinde Siyahlar ve Malcolm X
Dönemin ABD’sinin koşulları göz önüne alındığında, Siyah gençliğin beyaz baskılarına ve ırkçı söylemlere karşı kendini ifade edebileceği bir hareket yok denecek kadar azdı. Bu yokluğun içerisinde Malcolm X, Siyah Müslümanları da aşarak tek başına popüler bir figür haline gelmişti. Meydanlarda ateşli konuşmalar yapıyor, beyazların baskılarına boyun eğmediğini her fırsatta korkusuzca söylüyordu. Çok geçmeden, genç Afroamerikanlar arasında efsane bir isim haline gelmişti bile. Birçok siyahın sembol ismi olan Malcolm, ırkçı saldırılara ve beyaz sömürüsüne karşı doğalında gelişen kendini koruma refleksinin yarattığı boşluğu dolduracak tek unsur olmuştu.
Malcolm’un Siyah Müslümanları da aşan kimliği daha çok hareketin 1960’ların başında benimsediği pasifist tutumla açık bir şekilde ortaya çıkacaktı. Hareketin lideri olan Elijah Muhammed Siyahlara; ”düşünün, konuşun, fakat harekete geçmeyin” öğretisiyle yaklaştıkça Malcolm bunu kabul etmiyor, harekete geçmeyi ve eylemler örgütlemeyi söylüyordu. Bu çatışma Malcolm’un Siyah Müslümanlar hareketinden ayrılmasına kadar ilerleyecekti. Ancak burada doğru bir analiz yapmak gerekirse; Siyah Müslümanların gerçek anlamda sağda duran pasifist tavrı karşısında Malcolm X’teki dinamik eylemcilik, belirli ölçülerde sekterlik olarak kendisini ifade ediyordu. “Beyaz ırka karşı siyah ırk” düşüncesi öylesi bir boyuttaydı ki bir gün Malcolm bir konuşma sonrası yanına gelen genç bir beyaz kadının ”sizin için ne yapabilirim” sorusuna yanıt olarak ”Hiçbir şey” diyebiliyordu. Bilindiği üzere dönemin diğer en popüler Siyah aktivisti olan Martin Luther King en bilinen konuşması olan ”Bir Hayalim Var”da ırk ayrımından çok uzak bir şekilde “çocuklarının renklerinden dolayı yargılanmadığı bir ülke” hayal ettiğini söyler. Martin Luther King’in özgürlük anlayışı, liberal parlamenterizm temelindedir, fakat Malcolm’un sekterliğinden uzak olduğu da ortadadır. King’in çizgisi, emekçi sınıfların kendi içerisinde ırkçı ayrımlara gitmesinin önünü kesmek ve ortak bir özgürlük mücadelesinin temelini oluşturmak için daha kullanışlıdır. Irklar arasındaki sekter düşmanlıklara takılıp kalmak; belki de hareketin kitleselleşmesinin ve gerçek özgürlüğün yolunun yani sınıf kardeşliğinin önünde duran en büyük engel olmuştur. Radikalleşen ve sola kayan koca bir gençlik kuşağına ev sahipliği yapan 68 ABD’sine baktığımızda böylesi bir kardeşlik ve mücadele ortamının oluşabileceği bir durum gayet de mevcuttur, ama bu konuda tren kaçırılmıştır.
Malcolm X’in Siyah Müslümanlar’dan Ayrılışı
Yukarıda bahsedildiği gibi Malcolm X’in kendine has ve cesur tavırları, Siyah Müslümanlar örgütünün liderliği bazında yürüttüğü politikaya uymuyordu. Söylemler her ne enerjik olsa da Elijah Muhammed’in Malcolm’a karşı yürüttüğü tavır ve O’nu devredışı bırakma çabası, artık herkesin bildiği bir olgu haline gelmişti. Nitekim 1962’de Los Angeles’ta yaşanan bir olay, kırılmanın boyutlarını ortaya koyuyordu. Polis altı silahsız Afroamerikan’ı öldürmüş, on iki kişiyi de tutuklamıştı. Malcolm X kente gitmiş, kitlesel bir eylem örgütleme çalışması yaparken, Elijah Muhammed tarafından bölgeden çekilmişti. Sonrasında gelişen süreçte Elijah Muhammed, Malcolm’a karşı ciddi bir tasfiye politikası izlemiş ve bunu Malcolm’un örgütten kopmasına kadar götüren bir süreç izlemiştir. Malcolm, 12 Mart 1964’te Siyah Müslümanlar’dan ayrıldığını açıklayacaktır.
Afrika-Amerikan Birliği
Siyah Müslümanlar’dan ayrılması Malcolm’un hayatının ikinci dönüm noktası sayılabilir. Fikirleri ve duruşu hala radikal olsa da din konusundaki tavrı bariz bir şekilde değişecektir. Önceleri İslam dinini mücadelesinin temeli olarak algılasa da durum, kendisi için artık değişmiştir. 1964’te yaptığı bir konuşmada şöyle diyecektir: ‘‘Hiçbir din bana halkımın mücadelesini unutturamaz, hiçbir tanrı, hiçbir şey bana bu zulmu unutturamaz, bu ezilme ortadan kalkakana dek mücadele edeceğim. Burasının gayet net anlaşılmasını istiyorum” Dinsel kopuşun başka bir emaresi olarak da Müslüman cemaatinin Siyahlara yapılan ırkçı baskılara çare olamayacağını vurgulayan konuşmaları gösterebiliriz. Bu fikirleri temel alarak bütün Siyahları kapsayan Afrika-Amerikan Birliği kurulmuştur. Malcolm X’in kurduğu bu birlik, Malcolm’un önceki politik hayatından farklı olarak İslam dininden tamamen uzakta bir oluşumdur. Dini kökenleri ne olursa olsun bütün Afroamerikanlara birliğe katılma çağrısı yapılmıştır. Dini tutum yatıştırıcı bir hale gelmişken Malcolm, dönemin pasifist siyah aktivistlerine nazaran ırkçı baskılara ve saldırılara karşı Siyah şiddetini örgütlemiştir. Bu önemli ayrım Malcolm X’i diğerlerinden ayırırken Kara Panterler adlı sosyalist örgüte siyah mücadelesinde ilham kaynağı olmuştur.
Malcolm’ın bu ideolojik dönüşümü, bir yerde durulacak ve sınırlarına varacaktır. Malcolm, anti-emperyalist söylemi Vietnam savaşına karşı yükselten ilk Amerikalılardan olsa da bakış açısı devrimci ve sosyalist bir kanala doğru evrilememiştir. Malcolm’un emperyalizmi sınıfsal bazda algılayan bir tavrı yoktur, ‘beyaz adam’ ın emperyalizmi vardır ve bu, Siyahların sömürüsüne dayanır” düşüncesinin sınırlarını aşamamıştır. Bu da Malcolm X’i bariz bir şekilde sınırlandırmıştır.
Afro-Amerikan birliğinin büyüme çalışmaları hızla devam ederken Malcolm X yoğun propaganda çalışmaları yürütüyor, her yerde konuşmalar yapıyordu. Devam eden aylarda Siyah Müslümanlar dahil birçok düşman kazanan Malcolm X bir dizi tehdit almış ve evi bombalanmıştı. Son olarak 21 şubat 1965’te kapalı bir salonda konuşma yaparken bir Afroamerikan tarafından vurularak öldürülmüştür. Katledilişi günümüzde halen aydınlatılamamıştır.
Sonuç olarak, Malcom X ve hareketi, büyük bir haksızlığa karşı sesini yükselttiği için tarihsel olarak haklı, Siyah şiddeti de meşrudur. Diğer taraftan, salt Siyahların beyazlara karşı mücadelesine indirgenen bu hareket, tıpkı daha sonra Kara Panterler örgütünde olduğu gibi, bir çıkmaza varmak durumundaydı. Sınıf temelinden, sosyalizm ve enternasyonalizmden beslenmeyen Siyah hareketi, Afroamerikalılar’ın hakları anlamında önemli işlevler üstlenmiş olsa da özgürlüğün kazanılması anlamında muhakkak ki dar kalıyordu.
Bunun en önemli kanıtı günümüz ABD’dir. Bugün ABD’de belki Siyahlar 1960’lara nazaran daha iyi durumdadır, bir Siyah Amerikalı olan Barack Obama ABD devlet başkanı olabilmiştir. Ama hepsi bu. Amerikan kapitalizmi, hayli esnek olduğundan bir Siyah Amerikalı başkan olabilmektedir, ama vitrinden gerçeğe döndüğümüzde işin özü aynen durmaktadır. Bugün Harlem gibi bir sürü mahallede Siyahlar yoksulluğun pençesinde, uyuşturucu bataklığına batmış bir halde, tıpkı Malcolm X gibi zor bir hayata mahkum edilmişlerdir. Amerikan toplumundaki ırkçı eğilimler, her şey karşın varlığını sürdürmektedir. Afroamerikanlar, hala kasıtlı polis şiddetine maruz kalıyorlar ve cinayete kurban gidiyorlar. ABD egemen sınıfı, Siyahları başkaldırmayıp uyuşsunlar diye kasıtlı olarak suça itmektedir. Ama her şeye karşın bir yerden sonra, özellikle de Siyahlara yönelik polis şiddetinden sonra öfke patlamaları yaşanmaktadır. Bunların içerisindeki en büyük patlama, 1992’de Los Angeles’ta gerçekleşmiş, ABD tarihine damgası vuracak olaylar günlerce sürmüş ve toplamda 58 kişi yaşanmını yitirmiştir. Olayları ancak ordu bastırabilmiştir. Düzenli olarak tekrarlanan bu tarz ayaklanmalardan sonuncusu 2009’da Oakland’da cereyan etmiş ve yine Siyahları hedef alan polis cinayetine karşı gelişmiştir.
Özet olarak Siyahlar için ABD, özünde pek değişmemiştir. Ama durum Latin Amerika kökenli on milyonlarca emekçi için de farklı değildir. Giderek yoksullaşan Amerikan işçi sınıfının durumu da ortadadır. Bu halde Malcolm X’in temsil ettiği 1960’ların isyancı ruhunu eşitlikçi, enternasyonalist ve sosyalizm merkezli olarak yeniden alevlendirmek gerekir. Kurtuluş yolu buradan geçmektedir.