AKP’nin Yeni Siyasi Rant Aracı: Dersim Katliamı

Davutoğlu 23 Kasım Cumartesi günü arkasındaki “koruma ordusuyla” gittiği Dersim’de önemli açıklamalar yaptı. Bu açıklamalara değinmeden önce Dersim’deki olağanüstü “güvenlik” önlemlerinden söz etmek gerekir.

Cumartesi günü Davutoğlu Dersim’de ziyaret ettiği çeşitli yerlerde demokrasi nutukları atarken polis de dışarıda gaz bombaları atıyordu. Aslında Cumartesi günü, AKP’nin sözüyle özü arasındaki mesafeyi özetleyen en iyi tablolardan biri yaşandı Dersim’de.

AKP’nin Yeni Türkiyesi: “Sözde Demokratik; Özde Polis Devleti!”

Davutoğlu’nun valilikte bulunduğu sırada kent merkezindeki Cumhuriyet Caddesi ve Sanat Sokak üzerinde toplanan yüzlerce kişi, Davutoğlu aleyhinde sloganlar attı. Bir süre slogan atan kitle, Davutoğlu’nun cemevinin ardından ziyaret edeceği belediye binasının önüne yürümek istedi. Yürümekte ısrar eden kitleye polis her zamanki gibi biber gazıyla saldırdı. Biber gazının çok yoğun olarak kullanıldığı saldırıda, dershanede bulunan öğrencilerin de gazdan etkilendiğini eklemek gerekir.

Ahmet Davutoğlu’nun Dersim ziyareti nedeniyle çevre il ve ilçelerden yaklaşık 1500 polisin takviye olarak kentte getirildiği ve Davutoğlu’nun gelişi nedeniyle kentte çok sıkı güvenlik önlemleri alındığı, bazı cadde ve sokakların ulaşıma kapatıldığı görüldü. Direnişten ne kadar korktuklarını, Davutoğlu’nun Dersim’de bulunduğu sırada şehre yığılan polis ordusu kanıtlıyordu!

AKP’ye Birkaç Boy Büyük Gelen Demokrasi Söylemleri

Dışarıda polis kitleye acımasızca saldırırken Davutoğlu içeride “seçim yatırımı” yapıyordu. Bilindiği gibi 2014 yerel seçimlerinde AKP Dersim’de büyük bir yenilgi aldı. BDP %42.4 ile birinci olurken CHP %30.8 ile ikinci oldu. AKP ise bağımsız adayın ardından %9.3 ile dördüncü olabildi. AKP bu hezimetten bazı dersler çıkartmış olacak ki yaklaşan genel seçimler öncesi Dersim halkının karşısına “demokratik” söylemlerle çıkmaya çalıştı.

Davutoğlu Dersimlilere şu sözlerle seslendi: “Oğlumu benden sonra asın diye yalvaran bir babanın gözü önünde oğlunu asan bir zihniyet zalim bir zihniyettir. Biz yüzleşiyoruz ve söylüyoruz: Size zulmedildi ve ayıp edildi. Alevilerin talepleri konusunda kapsamlı brifingler almaya devam edeceğim. Bizim için etnik ve mezhepsel temelli hiçbir tehdit unsur yoktur.”

Davutoğlu’nun bu sözleri neresinden tutulsa elde kalacak cinsten. Suriye’deki Alevilerin ölümüne neden olan politikaların yürütücüsü Davutoğlu’nun bu sözleri söylemiş olması, AKP’nin Alevi sorununu “ne ölçüde” ciddiye aldığının bir kanıtı olarak görülmesi gerekir.

Davutoğlu’na sormak lazım: Suriye’de ve Irak’ta Alevilerin kafasını kesen IŞİD teröristlerine AKP’nin yardım ettiğini duymayan kaldı mı? Bugün internetteki arama motoruna Dünya’nın herhangi bir yerinden “Turkey” yazıldığında, Türkiye’nin IŞİD’e yönelik tavizleri ve yardımlarıyla ilgili aramalar en başta çıkıyor. Pakistan nasıl ki uluslararası ortamda Taliban ile anılıyorsa, artık AKP de IŞİD ile anılmaya başladı diyebiliriz.

Ayrıca, Suriyeli mültecilerin, özellikle Suriye Alevisi olan mültecilerin Türkiye’de maruz kaldıkları ortadayken çıkıp “mezhepçi siyaset izlemiyoruz” demek açıkça ikiyüzlülük olarak değerlendirilmelidir. Örneğin,  Suriye’den gelen Nusayriler, Türkiye’deki parklardan kovuldu. Erdoğan tam tersine, Suriye’den gelen mültecilere içtenlikle yardım ettiklerini her fırsatta söyledi; fakat özellikle Suriyeli Nusayrilerin kimileri tecavüze uğradı, kimileri elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’ye girebilen ÖSO’nun eline düştü. Suriye Alevisi olan Nusayriler bugün karın tokluğuna patronların kölesi olarak çalışıyor. (Marksist Bakış’ın Ağustos 2014 sayısında yer alan “Suriyeli Mülteciler” başlıklı yazımızda parklardan kovulan, tecavüze uğrayan, patronların kölesi haline getirilen Suriyelilerin yaşadıklarını ayrıntılı ele almıştık)

Eklemek gerekir ki “Alisiz Aleviler” diye saçma bir kavram uydurup Alevileri kendi içerisinde ayrıştırmaya çalışan da,  zorunlu din dersini Alevilere dayatıp tek mezhepçi ve asimilasyoncu politikalar üreten de AKP’nin ta kendisiydi!

AKP’nin Alevi’lere yönelik tarihsel düşmanlığının dışavurumu, 12 yıllık iktidarı boyunca defalarca tezahür etti; fakat özellikle Ortadoğu’daki mezhepçi politikalarının sonucu olarak binlerce insanın ölümüne neden olan AKP’nin, Alevilerin karşısına “demokrasi havarisi” gibi çıkması samimiyetsizliğin geldiği son noktaydı.

Sonuç

Davutoğlu Dersim’deki konuşmasının devamında da “çizgisini” hiç bozmadı ve Berkin Elvan’ın ismini ağzına alarak konuşmasını sürdürdü. Davutoğlu, psikolojik eşiğin aşılması gerektiğini, empatinin şart olduğunu ve Berkin Elvan’ın hatırlandığı zaman Yasin Börü’nün ve Burak Can’ın da hatırlanması gerektiğini belirtti.

Elbette Davutoğlu’nun da hatırlaması gereken bazı şeyler var. Mesela, biat ettiği Tayyip Erdoğan’ın, Berkin Elvan öldükten bir gün sonra çıkıp Aksaray Mitingi’nde nefret söylemleriyle Berkin’e saldırmasını hatırlaması gerektiği gibi! Ya da yine Tayyip Erdoğan’ın Berkin’in annesini miting meydanlarında siyasi rant uğruna yuhalattığı gerçeğini hiç unutmaması gerektiği gibi…

Yazının girişinde belirtmiştik: Davutoğlu’nun konuşması neresinden tutulsa elde kalacak cinstendi. Neredeyse hiçbir cümlesi tutarlı değildi. Örneğin Dersim’deki eski kışlanın Dersim Müzesi olacağının “müjdesini” verirken ya da Dersim Katliamı’nı kınarken Roboski’deki katliama dair “takipsizlik” kararının verilmesine değinmeyen ve Roboski Katliamı’nın üzerini örtmeye çalışan AKP’nin Dersim Katliamı konusunda söyledikleri ne kadar samimi olabilir? Küçücük bir çocuğun ölü bedeni üzerinden bile siyasi rant kotarma peşinde koşan, o küçücük çocuğun annesinin göz yaşlarından dahi siyasi malzeme çıkartabilen zihniyetin, TC’nin resmi politikasının bir sonucu olarak uygulanan ve çocuk- yaşlı demeden yüzlerce insanın katledildiği  Dersim Katliamı’na dair söylediklerine inanmak mümkün mü?

Elbette, Dersim Katliamı’nı gerçekleştiren ve AKP’nin “Eski Türkiye” olarak tanımladığı zihniyetle AKP’nin “Yeni Türkiye” olarak allayıp pulladığı zihniyetin katliamlarda ortaklaştığı ve birbirlerini, halklara yaptıkları katliamlar üzerinden sıkıştırarak siyasi kazanım elde etmeye çalıştıkları aşikar. Siyasi rant uğruna gittiği Dersim’de demokrasi “dersleri” veren Davutoğlu ile dışarıda insanları gaza boğan polisin birlikte yer aldığı tablo, “Yeni Türkiye’nin” tablosudur! Bu tabloyu şöyle özetleyebiliriz: sözde demokratik; özde polis devleti!

Her şeye rağmen, Alevi halklarının tarihsel direniş tecrübesinin, hem Davutoğlu’nun “sözde” demokrasi söylemlerini hem de polis şiddetini mahkum edebilecek güce sahip olduğunu vurgulamak gerekir. Bunun en güzel kanıtı, Davutoğlu’nun cümlelerle demokrasi dağıtırken (!) Dersim halklarının direnişi karşısında belediye ziyaretini iptal etmek zorunda kalması oldu.

KATEGORİLER
ETİKETLER