78 Dünya Kupası: Videla Diktasının Gösterisi – Fikret Seyhan
Arjantin 24 Mart 1976’da üç yıl önce Şili’nin, dört yıl sonra Türkiye’nin deneyimlediği bir felaketle karşı karşıya kaldı: General Jorge Rafael Videla, Orlando Ramon Agosti ve Amiral Emilio Massera’dan oluşan üç kişilik cunta Isabel Peron’u devirerek yönetimi ele aldı ve Arjantin tarihinde kanlı bir sayfa açıldı. Videla diktatörlüğü döneminde yaklaşık 30 bin kişi katledildi. Olimpo Garajı filmine de konu olacak şekilde sayısız devrimci uçaklarla Atlas Okyanusu’na atıldı. Anne babalarından koparılan 400’den fazla çocuk, anne babalarının katillerinin bakımına verildi. Kayıplar için mücadele yürüten Plaza del Mayo annelerinin mücadelesi tıpkı bizde Cumartesi Anneleri’ne olduğu gibi adalet mücadelesinin ilham kaynağı oldular. Videla yargılandı, cezaevinde de kaldı; hatta 2013 yılında öldüğünde mezarına zarar verilmesini engellemek için farklı bir isimle gömülmek zorunda kaldı.
Darbenin gerçekleştiği gün Videla diktası televizyonlarda sadece iki şeyin yayınlanmasına izin vermişti: Arjantin’in Polonya’yı 2-1 yendiği maçın ve resmi açıklamaların… Bu cuntanın futbolla kuracağı ilişkinin de bir özetiydi. 1978 Dünya Kupası Arjantin’de Videla’nın toplumsal muhalefet üzerinde terör estirdiği bir dönemde gerçekleşti. FIFA 1970 yılında, 78 için Arjantin’i ev sahibi olarak belirlemişti. Turnuva gelip çattığında Videla bunu diktanın meşruiyetini parlatacağı bir organizasyona çevirme şansını kaçırmayacaktı. Futbolun kirli patronu Havelange da tüm tepkilere kulağını tıkamış ve Videla’ya elinden geleni her türlü desteği sunmuştu. Arjantin’de askeri cunta adına organizasyonu düzenlemekle görevlendirilen ve bu arada servetine servet katmayı da ihmal etmeyen Carlos Alberto Lacoste FIFA’da başkan yardımcılığına getirilecekti.
Cunta aslında dünya kupasını organize etmek için bir komite kurarken başına General Omar Actis’i getirmişti. Ancak Actis bu kararın ardından kısa bir süre sonra düzenlenen bir suikastle öldürüldü. Bu olaya cuntanın cevabı binlerce muhalifin katledilmesi oldu. Actis’in öldürülmesinin arkasında onu kendisine rakip olarak gören Lacoste’un olabileceğine dair iddialar ise sıkça dile getirildi. Hatta cunta rejiminin Maliye Bakanı Juan Alemann, dünya kupası için yapılan harcamalardaki tuhaflıkları dile getirmesinin ardından Lacoste tarafından tehdit edilmiş ve kısa bir süre sonra bombalı saldırıya uğramıştı.
Aslında dünya kupası ve ona harcanan devasa maddi kaynaklar, ki 1976-1978 arasında 500 milyon dolar harcandı, üzerinde güç elde etme hırsı cunta içerisindeki fraksiyonların mücadelesini tetiklemişti. Özellikle pek de parlak olmayan ekonomik göstergeler dünya kupasını düzenlemek için yapılacak olan altyapı harcamalarına eleştirileri de beraberinde getiriyordu. Alemann yolsuzluğun yanında, dünya kupasının ülke için gereksiz bir lüks olduğu düşüncesindeydi. Alemann’a cuntanın tepesinden gelen cevap sertti: Dünya kupasının bir ekonomi veya finans meselesi değil, politik bir gösteri olduğu hatırlatılmıştı. Elbette evine atılan bombayla… Tabi ki hemen her saldırının ardından olduğu gibi kabak cezaevlerindeki ve sokaklardaki muhaliflerin başına patlayacaktı.
Havelange ise “iyilik”lerinin karşılığını Videla’nın elinden nişan alarak bulacaktı. Havelange yalnız değildi. Diktanın özel davetlisi olarak turnuvayı izlemeye gelen Henry Kissinger’dan Alman futbolcu Berti Vogst’a birçokları Videla’yı övmekten geri durmadı. Berti Vogst “Arjantin, hukukun, düzenin hâkim olduğu bir ülke; ben siyasi mahkûm falan görmedim.” (Akt. Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol) diyecekti.
Söz konusu dünya kupası olunca tüm dünyadan medya organları Arjantin’e akın etmişti. Onların mikrofonlarına ve kameralarına yansıyanlar ise Vogst’un söylediklerinden çok farklıydı. Cunta medyayı mümkün olduğunca futbolla ilgilenmeleri ve ülkede olup bitenlerle ilgilenmemeleri konusunda uyarmıştı. Fakat Arjantin’e kupayı takip etmek için gelen gazeteciler cunta terörünün sonuçlarıyla karşı karşıya kalmaktan kaçamadılar. Plaza del Mayo’da Hollandalı bir gazeteciyi yakalayan Marta Moreira de Alconada Aramburú bir yıldır kayıp olan oğlunu bulabilmek için mikrofona şöyle yakarıyordu: “Biz sadece çocuklarımızın nerede olduğunu bilmek istiyoruz. Canlı ya da ölü, nerede olduklarını bilmek istiyoruz. Artık kime başvuracağımızı bilmiyoruz: konsolosluklar, elçilikler, bakanlıklar, kiliseler, hepsi kapılarını bize kapatmış durumda. Bu yüzden bize yardım etmeniz için size yalvarıyoruz, siz bizim son umudumuzsunuz. Lütfen bize yardım edin. Bize yardım edin lütfen. Siz bizim son umudumuzsunuz.”
Kupaya giderken Cezar Luis Menotti’nin yönettiği milli takımda da ülkede yaşananlara karşı huzursuzluk yok değildi. 1974 Dünya Kupası’nda da takımda yer alan, takım kaptanı ve Menotti’nin has adamlarından biri olan Jorge Carrascosa turnuvaya kısa bir süre kala milli takımı bıraktığını açıklamıştı. Menotti son ana kadar Carrascosa’yı ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Carrascosa, ayrılığının sebebi olarak futbol dünyasının hakem satın alma, doping kullanımı gibi içine düştüğü yozlaşmayı belirtiyordu. Hiçbir zaman cuntayı asıl sebep olarak göstermedi; fakat kendisine gelen sorularda da hiçbir zaman bunu inkar edecek birşey söylemedi. Sessizce futbol dünyasından uzaklaşmayı tercih etti.
René Houseman ise 78’de kadroda yer almasına rağmen cuntanın darbesini yiyenlerden ve öfkesini saklamayanlardan biriydi. 1977 yılında milli takım ile çıktığı uzun bir yolculuğun ardından geri döndüğünde çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği gecekondu evinin yıkıldığını görmüş ve öfkesini şöyle ifade etmişti: “Ordu ve buldozerleri benim ve değer verdiğim birçok insanın dünyasını mahvetti. Beni yok ettiler. Bu hayatımın en acı hikayesiydi.”. Buenos Aires ve diğer kentlerde yoksulluğun göze çarpmasını istemeyen Videla yönetimi birçok gecekondu mahallesini yıkmış, yıkamadıklarının etrafını ise yüksek duvarlarla çevirmişti.
Houseman kupa zaferine ilişkin olarak ise “Ülkede olanlar nedeniyle 1978 Dünya Kupası’nı hatırlamaktan hoşlanmıyorum.” diyecekti. Arjantin yarı finalde Peru’yu şaibeli bir maçta 6-0 yenmeyi başarmıştı. Yıllar sonra Arjantin’in Peru’ya bu maçı bırakmaları için 35 bin ton buğday ve silah gönderdiği; Arjantin Merkez Bankası’nda dondurulmuş olan Peru’nun 50 milyon dolarlık parasının serbest bırakıldığı ortaya çıktı.
Bu galibiyetin ardından Videla soyunma odasına inerek takımı tebrik etmişti. Houseman şike söylentilerini duyduğunu, Videla ile el sıkıştığı için kendisinden iğrendiğini ve elini kesmeyi bile tercih edebileceğini söylemişti. Housemanlı Arjantin daha sonra Avrupa’ya yaptığı yolculukta bolca protestoyla karşılaştı. Arjantinli sürgünler her fırsatta milli takımı küfürlerle ve protestolarla karşılıyorlardı. Houseman’ı asıl çarpan şey ise Komünist Parti üyesi olan eşinin kuzeninin kaybedilmesi oldu. Cuntanın nasıl birşey olduğuna dair kafasında hiçbir soru işareti kalmamıştı. Bir röportajında, dünya kupası sırasında neler yaşandığının farkında olsaydı milli takımı o an bırakacağını açıklamıştı.
Turnuvanın yıldızı, aynı zamanda gol kralı da olan Mario Kempes’ti. Kempes o gün sahada yaptıklarının sadece Arjantin futbolu için olduğunu ifade etse de şunun farkındaydı. O gün kupayla birlikte diktatörlüğün bütün yükünü de kaldırıyorlardı. 1978’den sonra kupayla ilgili konuşmalarda kendilerine sürekli olarak ülkede yaşananların hatırlatılmasının haksızlık olduğunu dile getiriyordu. Arjantin futboluna ilk dünya kupasını getiren ve aynı zamanda muhalif biri olan teknik direktör Menotti ise 1978’le ilgili gelen sorulara ömrü boyunca gönülsüz ve kısa yanıtlar veriyordu. Kazandıkları parlak zaferin üzerine askeri diktatörlüğün gölgesinin düştüğünün o da farkındaydı; fakat kendi iddiasına göre o dönemde ülkede masum kalan tek şey olan futbolu kurtarmaya çalışıyordu.
Arjantin’in finaldeki rakibi 74’ün de finalisti olan Hollanda oldu. Hollandalı futbolcular da Arjantin’de neler olup bittiğinin farkındaydı. Takımın yıldızı Cruyff turnuvayı protesto ederek katılmayacaktı. Takım olarak turnuvaya katılmamaktan, kupayı kazanırlarsa onu kabul etmemek gibi düşünceler de akıllarındaydı. Fakat ilki gerçekleşmedi. Takım olarak Plaza del Mayo’da anneleri ziyaret etmeyi düşündüler. Ancak otelden çıkmaları bile yasaklanmıştı. İçlerinden sadece Wim Rijsbergen onları ziyaret etmeyi başarabildi. Finalde ise uzatmalarda kupayı kaybettiler. Ne ikincilik madalyasını aldılar ne de diktatör Videla’nın yemek davetine icabet ettiler. Belki de o gün sessiz kalmanın vicdan yükünden kurtulmak adına Hollanda’nın iki yıldızı Arne Haan ve Ernie Brandts tam 40 yıl sonra Buenos Aires’te bulunan ESMA’yı (Videla rejiminin işkence merkezi olarak kullanılan askeri merkez, bugün kirli savaşta kaybedilenlerin anısına hatıra müzesi olarak kullanılıyor.) ziyaret ettiler.
Kısacası 78 Dünya Kupası futbolu sönük, politik tartışmaları yoğun bir turnuva oldu. Geride bunca acı bırakan bir cunta varken, futbolun tartışılması abesle iştigal olurdu.