100 Yıl Sonra Nisan Tezleri – Gökçe Şentürk
Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada kapitalist sistemin çelişkileri giderek artıyor. Sömürü, katliamlar, ırkçılık, mezhepçilik artık sadece sistemin münferit diye yutturmaya çalıştığı az gelişmiş ülkelerde değil, Avrupa’daki refah devletlerinde ya da ABD’de de yadsınamaz bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. İnsanlığın kaderinin devrimci alternatifin varlığına bağlılığı bugün daha da kritik bir önem taşıyor. Antikapitalist ve Marksizmin gerçek değerlerinin taşıyıcısı alternatiflerin yoksunluğunda bütün dünyada sağ partiler ön plan çıkarken, sol popülizm ya da sistem içi sol da yerin dibine batıyor. İşte bu tablo karşısında 100 yıl sonra yazıldığı tarihten beri insana esin kaynağı olan Ekim Devrimi ve ondan çıkarılacak dersler güncelliğini koruyor.
Tarihe bireylerin yön verdiği idealist yaklaşım çok uzun zaman önce materyalist felsefe tarafından çürütülmüştü. Fakat toplumsal koşullara uygun kişiliklerin tarihi zorlayıcı rolünün belki de en belirgin örneği olan Lenin olmasaydı Ekim Devrimi gerçekleşemezdi. Bu yazıda, belki de bunun en önemli kanıtı olan Ekim’e giden yolu sadece hızlandırması anlamında değil aynı zamanda sapmalara engel olması anlamında da büyük önemi bulunan Nisan Tezlerini konuşacağız. Ne yazık ki hala tüketilememiş tartışmaların da konusu olan sosyalist devrimin katalizörü Nisan Tezleri sadece tarihi anlamak için değil düne bakarak bugünü aydınlatmak için de önemini koruyor.
Dünyayı Sarsan Yıl: 1917
1917’nin sosyalistler açısından önemi yalnızca devrimin olduğu tarih olmasında yatmaz. Şubat’tan Ekim’e giden süreçte bütün yaşananlar ve Lenin öncülüğündeki Bolşeviklerin siyasi manevraları bugüne dair önemli tartışma ve dersleri içerir. Şubat’ta Çarlığın devrilmesi ve onu deviren özgüvenli sınıf bilinçli işçilerin savaş, demokrasi, toprak, sorunu ve ulusal sorun gibi pek çok noktada çözümü getireceğine güvendikleri liberal burjuvazi iktidarının iflası aylar boyunca Bolşeviklerin önüne sayısız sınav getirdi. Devrimci teorinin pratikteki etkileri Lenin’in yurtdışından dönmesiyle giderek billurlaşacaktı.
Lenin 3 Nisan’da
Rusya’ya döner, Finlandiya Garında kendisini karşılayan coşkulu kalabalığın ve kitleleri uyutmak için gülücükler saçan uzlaşmacı ‘sosyalistlerin’ şaşkın bakışları arasında, sert bir konuşma yapar. Bu konuşmanın yalnızca diğer partilerden sosyalistleri değil kendi partili yoldaşlarını da hayrete düşürdüğü söylenebilir:
Değerli yoldaşlar, askerler, denizciler ve işçiler! Sizin şahsınızda muzaffer Rusya devrimini selamlamaktan, sizi dünya proleter ordusunun öncüsü olarak selamlamaktan mutluluk duyuyorum.
Yağmacı emperyalist savaş bütün Avrupa’da iç savaşın başlangıcıdır. … Yoldaşımız Karl Liebknecht’in çağrısı üzerine, halkların silahlarını kendi kapitalist sömürücülerine çevirecekleri gün hiç de uzak değildir. … Sosyalist dünya devrimi şimdiden ufukta gözükmüştür. …Almanya kaynıyor . … Avrupa kapitalizmi her an çökebilir. Yapmış olduğunuz Rusya Devrimi yolu açmış, yeni bir çağın başlangıcı olmuştur. Yaşasın sosyalist dünya devrimi!
Lenin’in bu konuşması Bolşevik partinin merkezindeki çoğunluk nezdinde kabul edilebilir değildi, ama Lenin ertesi gün bu görüşlerini “Nisan tezleri” diye bilinen bir metne dönüştürecek ve partideki ciddi bir tartışmayı, devrimin seyri açısından hayati bir tartışmayı başlatacaktı.Neydi bu tartışma?
Şubat Devrimi Ve İkili İktidar
Bolşevikler Şubat Devrimi’nde doğrudan örgütleyici bir rol oynamadılar. Şubat Devrimi kelimenin tam manasıyla kendiliğinden gelişen işçi eylemleri ve kitlesel grevlerle baş gösterdi: Yıllardır devrimci partilerle temas içindeki kitleler, bu partilerden herhangi birinin yönlendirmesiyle ya da doğrudan önderliğinde değil, niceliksel birikimin niteliksel kırılmaya dönüştüğü bir patlamayla devrimi gerçekleştirdiler.
Devrimci önderliğin devrimin başlangıcında geri planda olması hem Şubat Devrimi’nin hem de Nisan Tezlerinin cevap aradığı sorunu ortaya koyar. Lenin’in Rusya’dan gelen kıt kanaat bilgilerle yazdığı ilk satırlar durumu açık bir dille özetler niteliktedir:
Bu devrimin ilk aşamasına, öncelikle, iki gücün el ele vererek Çarlığa indirdikleri darbe damgasını vurdu: Bu güçlerden birisi bütün bilinçsiz çanak yalayıcıları ve bütün bilinçli önderlerinden, İngiliz-Fransız elçilerine ve kapitalistlere kadar bütün burjuva ve toprak sahibi Rusya, diğeriyse asker ve köylü temsilcilerini yanına çekmeye başlamış olan İşçi Temsilcileri Sovyeti’dir.
Bu durumun adı İkili İktidardı. Rusya’da güç fiilen işçilerin olmasına karşın, kitleler iktidarı gönül rızasıyla burjuvaziye teslim etmişlerdi. Bilinç gerçekliği geriden takip ediyordu.
Troçki ikili iktidarın doğasını şu şekilde açıklar:
İkili iktidar, düşman sınıfların, ülkenin yönetimi konusunda her adımda birbirini itekleyen, birbiriyle tümden uyumsuz devlet örgütlenmelerine –biri çürümüş, diğeri yeni oluşan- dayandıkları yerde ortaya çıkar.
Şubat sonrası durum, burjuvazinin acizliği ve sonraki aylarda giderek daha da net şekilde görünecek olan, acizliğiyle müsemma şekilde sorunların hiçbirine çözüm üretememiş olmasıydı. İşçi ve emekçiler öz yönetim organları olan Sovyetleri kurmuşlardı, ama hala onu asli yönetim organı olarak görmüyorlardı. Troçki’nin deyimiyle, “Devrimci işçilerin tek eksiği, tutumlarını savunacak teorik kaynaklardan yoksunluklarıydı, ama akla yatkın ilk çağrıya cevap vermeye hazırdılar.” Oysa, devrimin çarlığı devirmiş olması, Bolşevikler de dahil olmak üzere sosyalistler ve devrimciler tarafından devrimin varacağı nihai nokta sayılmaktaydı. Egemen anlayışa göre, bundan sonrası bir burjuva cumhuriyetinin kurulmasıydı.
Devrim yeni bir devrimle ilerletilecek mi, ilerletilmeyecek miydi?
Devrimin Niteliği Sorunu
1917 öncesinde Rusya’da devrimin niteliği üzerine 3 farklı anlayış vardı: Plehanov ve Martov’un temsil ettiği Menşevikler, burjuvazi ile işbirliği halinde demokratik devrimi savunurken, Lenin önderliğinde Bolşevikler de devrimin burjuva-demokratik nitelikte işçi-köylü demokratik diktatörlüğüyle acil görevlerini yerine getireceğini savunuyordu. Lenin yaklaşan devrimin öncüsünün burjuvazi olamayacağının farkında olsa da iktidarın nasıl ve ne şekilde alınacağı konusunda billurlaşmış bir formülasyona sahip değildi. 3. eğilim ise Troçki’nin temsil ettiği, sürekli devrim teorisinde kendisini bulan geç kapitalistleşmiş ülkelerdeki çapsız ve iktidarı almak konusunda kendine güveni olmayan, yabancı sermaye, merkezi ve katı devlet eliyle büyütülmüş burjuvazinin demokrasi, toprak sorunu ve ulusal sorunu çözmeye muktedir olmadığıydı. Dolayısıyla demokratik problemleri çözmek noktasında da devrimin öncüsünün işçi sınıfı olduğunu ve onu kalıcılaştırmak, ayakta tutmak ve ilerletmek için de sosyalist önlemler alınması gerektiğini savunuyordu.
Menşeviklere göre; proletarya sayıca azınlıkta olduğundan, sanayiye dayalı üretim ülkede geniş çaplı bir gelişim kaydetmediğinden Rusya gibi bir köylü ülkesinde sosyalist devrim gerçekleşemezdi. Yani düpedüz aşamacı ve şabloncu anlayışla, 1905 gibi erken bir tarihte özellikle sanayinin yoğunlaştığı belli başlı kentlerde (Petersburg, Moskova, Kiev) kitlesel grevlerle çarlığı derinden sarsabilen, tarihte kendi öz yönetim organları olan Sovyetleri oluşturabilmiş Rusya proletaryasına, mezar kazıcısı olan burjuvaziyle işbirliği yapması söyleniyordu.
Lenin ise kaypak burjuvalara kesinlikle güvenilmeyeceğini biliyor, onların tek derdinin çarlıktan aldıkları tavizlerle eski düzeni devam ettirmek olduğunu görüyordu. Kendi devrimini dahi gerçekleştirmekten uzak, en belirgin halini 1848 devrimleri sürecinde göstermiş; gerektiğinde işçi sınıfı hareketini bastırmak için çıkar çatışması içinde olsa da eski sistemin yöneticilerine sırtını dayayan, köylü ülkesi Rusya’da toprak sahipleriyle içe içe geçen çıkarları neticesinde toprak sorununu çözmesi mümkün olmayan burjuvazinin devrimin öznesi olamayacağının farkındaydı. Buna rağmen Lenin yaklaşan devrimin öznesi konusunda Menşeviklerden ayrılsa da devrimin karakteri konusunda onlarla ortaklaşıyordu. Sanayinin görece yaygınlaşmamış hali ve proletaryanın sayısal olarak azlığı ona göre Rusya’da sosyalist devrimin Avrupa sosyalist devriminden önce olmasına engeldi.
Troçki ise tam tersine proletaryanın burjuva toplumdaki niteliğinin sayısal varlığının çok üzerinde olduğunu vurguluyor, proletaryanın toplumda büyük bir çoğunluğa sahip olan köylülüğü arkasına alarak geç kapitalistleşmiş ülkedeki burjuvazinin güçsüzlüğü sebebiyle, ileri kapitalist ülkelerden önce de sosyalist devrimi gerçekleştirebileceğini söylüyordu. Bütün dünyada eşitsiz fakat bileşik gelişimin kendi iç mekanizmalarının bu durumu açıkça ortaya koyduğunu en iyi şekilde şöyle ifade eder.
Rusya’daki büyük ölçekli sanayi ara ekonomik aşamaların üzerinden büyük bir atlayış yaparak, ulusal ekonomik gelişimin doğal sınırını ihlal etti ve böylelikle proletaryanın da burjuva demokrasisi çağının üzerinden atlamasını yalnızca mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmaz hale getirdi.
Lenin’in Nisan Tezlerini yayınlamasının ardından Troçki Bolşeviklere katılacak çok kısa bir süre sonra da tarih artık geri dönüşü olmayan biçimde insanlığın kaderini etkileyecek şekilde yazılacaktı. Ekim Devrimi Troçki’nin tarihsel haklılığını ortaya koydu. Oysa hala bugün bile özellikle Türkiye’de Troçki’ye karşı Menşeviklik ve karşı devrimcilik suçlamalarının, devrimin gerçekleşmesinin önündeki engelleri kaldıran Lenin’in Nisan Tezleri’ni dahi gerçekleri eğip bükerek sahiplenenlerin iftiralarından başka bir şey olmadığı ortadır. Özetle Nisan Tezleri, partinin Troçki’nin uzun yıllardır sürekli devrim teorisiyle ortaya koyduğu çizgiye gelmesini ifade ediyordu.
Lenin Gerçeğin Yanında Herkese Karşı Duruyor
Lenin’in Finlandiya Garı’nda yaptığı konuşma tarihin akışını değiştirecekti değiştirmesine. Öyleyse gelir gelmez Finlandiya Garı’nda yaptığı konuşma Rusya’daki devrimin savunuculuğunu yapan çeşitli kesimler ve hatta kendi partisi tarafından da kolayca sindirilemeyecekti. Oysa Lenin Şubat Devrimi’yle ilgili yazdıklarında da yeni hükümete güvenilmemesi gerektiğini hatta tek garantinin proletaryanın silahlandırılması ve diğer partilerle kesinlikle uzlaşılamayacağını bildiriyordu. Fakat Lenin’in yokluğunda işler sarpa sarmış birçok devrimcinin sürgünde olmasından dolayı da Pravda’nın yönetimini ele alan Kamenev ve Stalin tabandaki baskıyı da görmezden gelerek iyice uzlaşmacı bir çizgiye kaymışlardı. Hatta o kadar ki işi Lenin’in mektuplarını sansürlemeye kadar vardırmışlardı. Lenin’in uzlaşmacı sosyalistleri eleştirdiği kısımları keserek, partinin varlık zeminini ortadan kaldırıyor, böylece Bolşeviklerle diğerleri (Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler) arasındaki ayrım giderek silikleşiyordu. Bu nedenle Lenin gara iner inmez kendisini karşılamaya gelen Kamanev’e ‘Pravda’da neler yazıyorsunuz öyle? Birkaç sayınızı gördük ve size epey bir sövdük.’ diyecektir. Partinin önder kadrosu devrimci süreç içinde adeta afallamış ve sağa kaymıştı. Rusya’da sosyalist devrim öngören ve Nisan Tezleri’nin yazıldığı dönemde Lenin’le aynı şeyleri düşünen tek lider Troçki’ydi. Önceki süreçte birbirlerine çok sert eleştirilerde bulunan bu iki önder devrimci yükseliş döneminde müthiş bir hızla yakınlaşacaktı. Troçki’nin Lenin’i eleştirdiği işçi- köylü demokratik diktatörlüğü formülasyonundaki ucu açık ne varsa artık Nisan Tezleriyle birlikte ortadan kalkmıştı. Eski tüfek Bolşeviklerin de dâhil olduğu büyük bir kesim üzerinde Nisan Tezleri Ekim’den önce devrim etkisi yaratmıştı.
Nisan Tezleri Ve Sürekli Devrim
Nisan Tezleri açıkça Lenin’in sürekli devrim teorisinin tarihsel haklılığını kabul etmesi anlamını taşıyordu. Zaten Finlandiya Garındaki konuşmasının ardından Lenin’in “Nisan Tezleri” Menşevikler arasında öfkeyle, Bolşevikler arasında ise şaşkınlıkla karşılanacaktır. Ünlü Plekhanov “Bunlar saçma sapan düşler” diyecektir. Menşevik Bogdanov Lenin’in fikirlerini “bir delinin saçmalamaları” olarak niteleyecektir. Lenin’in başlangıçtan itibaren yanında yer alan Kamenev ise, 8 Nisan’da parti gazetesi Pravda’da şöyle yazacaktır: “Lenin yoldaşın genel planına gelince, bu plan burjuva demokratik devrimi tamamlanmış gibi sunduğu ve bu devrimin hemen sosyalist devrime dönüşeceği varsayımına dayandığı ölçüde bize kabul edilir gibi gelmiyor.” Oysa Lenin tam da Kamanev’in ve birçok Bolşevik’in anlayamadığı yerden net bir şekilde işçi sınıfının toplumda ezici çoğunluğa sahip köylülüğü de arkasına alarak, küçük burjuvaziyi de farklı şekillerde tarafsızlaştırarak proletarya diktatörlüğüne ilerlemesi gerektiğini söyler. Lenin Nisan Tezleriyle aynı zamanda 1903’ten beri savunulan işçi-köylü demokratik diktatörlüğü tezindeki işçilerin ve köylülerin toplumsal ve sınıfsal olarak devrimci süreçte eşit rollere sahip olduğu fikrinden de vazgeçer.
Nisan tezlerinde artık işçilerin ve köylülerin ittifakı proletaryanın hegemonyasında mümkündür. Köylülük sosyalizme ilerlemeye hevesli olmasa da burjuvazi tarafından karşılanmayan demokratik taleplerini karşılayacak bir önderliğe ihtiyaç duyar. Diğer yandan Lenin muarızlarının aksine geri kalmış bir ülkede sosyalizmin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini mekanik bir biçimde üretici güçlerin Avrupa’dakiyle karşılaştırılmasında bulmaz. Çünkü Menşevik ve aşamacı zihniyetin kabul ettiği şekilde gelişkin bir seviyeye sahip üretici güçlerin varlığında da sosyalizmin kurulması dünya devrimine göbekten bağlıdır, dolayısıyla sosyalist devrimin tek bir ülkede ayakta kalması mümkün değildir. Özetle, Ekim Devrimi’nin iki büyük önderi Lenin ve Troçki’yi geçmiş tartışmalarından arındırarak kısa zamanda yakınlaştıran şey; Sovyetler aracılığıyla zaten, adı konmamış bir iktidar deneyimine sahip olan işçi sınıfının iktidara el koyarak toplumun geniş katmamalarının da desteğini kazanacak şekilde demokratik sorunları çözmesi ve onu kalıcılaştırıp korumak için de sosyalist önlemler alarak devrimi süreklileştirmesi gerektiği fikrinde buluşmalarıydı. Ulusal arenada başlayan bu süreç aynı zamanda ayakta kalmak için sürekliliğin bir diğer ayağı olarak uluslararası alana taşınmak zorundaydı. Devrimin karakterini şablonlara bağlayanların anlayamadığı da tam olarak buydu.
Sürekli Devrim’in şanlı Ekim Devrimi ile kanıtlanması karşısında Troçki’ye saldırmak adına Stalinizmin buluşu, Şubatı demokratik, Ekim’i proleter devrim olarak göstererek tarihi aşamacı şablonlara mahkum etmekti.
Sonuç
Stalinizm, orijinali Menşevizm olan bu anlayışla ‘halk cephesi, milli demokratik devrim’ gibi sınıf işbirlikçi tezlerle birçok devrimin yenilgiye uğramasına sebep olmuştur. Nisan Tezlerinin içi boşaltılmış, Lenin burjuvazinin kendi devrimini yapmaktan bile aciz olduğunu vurgularken Stalinizm ve varyasyonları işbirlikçi ve ilerici burjuva tanımlarıyla göz göre göre sınıf hareketini Türkiye’de de dünyada da düşmanına teslim etmişlerdir.