100. Yıl Anısına: Mustafa Suphi, Mücadele Programı, Katilleri – V. U. Arslan
Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Trabzon açıklarında katledilmesinin 100. yıldönümündeyiz. Hakkında çok az şey bildiğimiz Suphi’nin eşi Maria(Meryem)’nın iç burkan sonunu aktarmadan olmaz. Eşi ve yoldaşları Karadeniz’de gözleri önünde katledilir. Maria öldürülmez, ama tecavüzlere uğrar, cani çetelerin ele başı kayıkçılar kahyası Yahya Kahya tarafından yörenin başka kodamanlarına satılır.
Sınıfa karşı sınıf! Burjuvaların komünistlere reva gördükleri budur. Suphi’lerin kaderini yaşayan devrimcileri saymakla bitmez. Tetikçilere gelince… Burjuvaların maşaları olan milliyetçi çeteler ve faşistler korunur kollanır, sırtları sıvazlanır ama yeri geldi ipi çekilir. Yahya Kahya’ya da öyle oldu. Mustafa Kemal’in yakın koruması Topal Osman ve adamları ile Mustafa Kemal’in Muhafız Alayı başkanı İsmail Hakkı Tekçe tarafından Trabzon’da bir pusuda öldürüldü. Yahya Kahya gibi tipik bir canidir Topal Osman da. Karadeniz’deki Rumlar ve Ermenileri dudak uçuklatan yöntemlerle katleden bir etnik temizlik adamıdır. Suphi’lerin tetikçisi Yahya Kahya susturulmuş olur Topal Osman eliyle. Ardından sıra Topal Osman’a gelecektir, ama Osman’ın yapacakları henüz bitmemiştir. Bir yıl sonra Yahya Kahya cinayetini soruşturan Mustafa Kemal’in sert muhalifi Trabzon mebusu Ali Şükrü’nün cesedi Çankaya’da Papazın Bağı mevkisinde bulunur. Fail yine Topal Osman’dır. Derken Topal Osman tutuklanmaya direnir, yaralı ele geçirilir ve fazla konuşmasına mahal vermeden kafası oracıkta kesilerek öldürülür. Kafayı kesen Mustafa Kemal’in muhafız alayı başkanı İsmail Hakkı Tekçe’dir. Böylece Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinin tanıkları susturulmuş olur.
Peki Yahya’ya emri veren kimdi? Mustafa Kemal, bir yandan Sovyetler’den destek ister, ama öte yandan Anadolu’daki komünist ve diğer sol cereyanların gelişiminden rahatsızdır. Bakü’de kurulan Sovyet destekli TKP, meclisteki Halk Zümresi, Yeşil Ordu Cemiyeti, Çerkez Ethem ve silahlı güçleri, Halk İştirakiyun Fırkası… 1920 yılında ülkede her an komünizme kaymaya müsait bir ortam vardır. Örneğin Bursa mebusu Şeyh Servet şehir şehir gezerek verdiği vaazlarda komünizmle İslamiyet’in bir ve aynı şey olduğunu anlatıyor ve halk arasında büyük coşkuyla karşılanıyordu. Bu durumda arkasına Sovyet desteği olan Mustafa Suphi’nin büyük bir rakip haline gelme ihtimali ortadadır.
Kısacası Mustafa Kemal, komünizm tehlikesinden korkmaktaydı ve Mustafa Suphi’lerin Anadolu’ya girip bu iklimde güçlenmesine izin veremezdi.
Mustafa Suphi ve yoldaşları ise bağımsızlık savaşına katılmak, buradan elde ettikleri meşrulukla yasal olarak faaliyet yürütüp örgütlenmek istiyordu. Bu, ülkenin geleceğine talip olmak demekti. İşte bu ortamda Suphi’nin Kars kapısına gelmesiyle Mustafa Kemal ile Kazım Karabekir’in telgraf trafiği başlar. Komünist cereyanları körükleyecek TKP’liler Ankara’ya sokulmamalıdır. Talimat açıktır: Ya direk ülkeden gönderin, ya da enterne edin. En uygun planı yapma vazifesi Kazım Karabekir’dedir.
Bunun üzerine Kâzım Karabekir, Erzurum valisi Hamit Bey’e danışır. Aynı zamanda eski Trabzon Valisi olan (Deli) Hamit Bey, İttihatçı’dır, Topal Osman ve Yahya Kahya gibi kıyıcı çetelerle ilişkisi güçlüdür. Hamit planı yapar, “Mustafa Suphi ve arkadaşlarının çalışmalarına engel olunmak gerektiğini, ancak yapılacak karşı hareketlerin Kars’ta Rus elçilik heyetinin gözleri önünde yapılmasının mahzurlu olduğunu, işin Erzurum’da kendisine bırakılmasını” ister. Erzurum’da provokasyon şartları müsaittir. Erzurum’da halk “ırz, namus, din düşmanı, Müslümanların katili” Mustafa Suphi’lere karşı galeyana getirilecek, Sovyet makamları da Mustafa Suphi’lerin Türkiye’de istenmediklerini ve sınır dışı edilmesinin haklılığını görmüş olacaktı. Plan Mustafa Kemal’e bildirilir ve onaylanır.
Erzurum’dan Bayburt’a aşırı soğuklarda aç ve yorgun TKP’liler hiçbir yerde doğru dürüst konaklama fırsatı bulamayarak 27 Ocak’ta Maçka’ya varır. Trabzon’da tezgah tamamlanmıştır. 28 Ocak’ta Trabzon’da provokasyon tam gaz sürmektedir. Tellallar, halkı cuma günü öğleden sonra ‘Rusya’daki esir kardeşlerimizi kurşuna dizdiren dinsiz vatan hainlerinden intikam almak üzere’ mağaza, dükkân ve kahvehaneleri kapatarak Değirmendere’ye çağırmaktadır. Bütün esnaf dükkânlarını kapatarak, kapatmayanlar ise polis ve inzibat memurları tarafından cebren kapattırılarak Değirmendere’ye doğru sevk edildiler.
TKP heyeti, 28 Ocak akşamı saat 17.20 civarında Trabzon’a varır. Mustafa Suphi ve yoldaşları linççi güruhun saldırıları eşliğinde bir motora bindirilir. Hemen arkalarından Kâhya’nın silahlı adamlarını taşıyan bir motor daha kalkar. Birkaç gün sonra tayfalardan birisi, motordakilerin birkaç mil açıkta, elleri ve ayakları bağlanarak denize atıldıklarını söyleyecektir.
Katliam günü ve sonrasına dair Ankara-Erzurum-Trabzon arasındaki telgraf mesajları devlet arşivlerinden yok edilmiş. Cinayet emrini verenin kim olduğuna dair elde belge yok, ama işin aslı kimse için de sır değil.
Mete Tunçay, “Türkiye’de Sol Akımlar” kitabında Kayıkçı Kahyası Yahya’nın oğlundan gelen bir mektuptan söz ederek şöyle bir not düşer:
“Kitabımızın yayımlanmasından kısa bir süre sonra, Yahya Kahya Bey’in oğlu Sayın Osman Kahya’dan 15/12/1967 tarihli bir mektup aldık. Bu mektupta ‘Yahya Bey’in o zamanki faktörlere göre vatani vazifesini’ yaptığını belirtiyor ve ‘asıl katilin bugün tapılan biri olduğunu zaman gösterecektir’ deniliyordu…”(s.240)
Mustafa Suphi’lerin Mücadele Programı
Mustafa Suphiler bugün ve bir yüzyıl boyunca bir devrim şehidi olarak anıldı, anılıyor. Ama maalesef bu anmalar Onbeşler’in mücadelesinin içini boşaltmaktan öteye gitmiş değil. Zira onların program, ilkeler ve mücadele geleneği gelecek kuşaklara aktarılmadığı için Türkiye’de devrimci hareket çok gerilere gitmiştir.
Mustafa Suphi TKP’sinin belgelerini ve ne uğurda mücadele ettiğini biraz incelediğimizde bu partinin sonrakilerden (sonraki TKP’ler, 1968 ve 78 Türkiye solunun tamamı) bambaşka bir içerikte olduğunu görürsünüz.
Mustafa Suphi’lerin temsil ettiği gelenek konusu, sadece politik farklılaşmaların izini sürmek bağlamında tarihin konusu değildir. Bugün de sosyalist devrim-demokratik devrim, yurtseverlik-enternasyonalizm, ulusalcılık-dünya devrimi, İslamiyet-laiklik sınıf uzlaşmacılığı-bağımsızlığı, ilerleme-aydınlanma, Kemalizm, ulusal sorun, Stalinizm gibi tartışmalar sosyalist solun temel meseleleridir. Yani bu konu sosyalist sol için geçmişin tartışılması değil, bugünün tartışılmasıdır. Diğer taraftan Mustafa Suphi ve katledilen yoldaşlarının (Onbeşler) salt devrim şehitleri olarak anılması, bir anlamda mücadelelerinin içinin boşaltılmasıdır. Bütün bu sebeplerden TKP tarihini yerli yerine oturtmalıyız.
1) Mustafa Suphi TKP’si (1920-1922) Kuruluş-1.Kongre 10 Eylül 1920. Bakü. Amele-Reçber Şuraları (İşçi-Köylü Sovyetleri) Cumhuriyeti, Cihan Komünizmi (Sosyalist Dünya Devrimi)- Sürekli Devrim, Bolşevizm, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH).
28 Ocak 1921-Mustafa Suphi ve lider kadronun burjuva milliyetçileri tarafından katledilişi. 15 Ağustos 1922- 2.Kongre. Genel Sekreter Salih Hacıoğlu (Baytar). Eylül 1922 Ankara Hükümeti komünist faaliyet alanlarını tamamen kapatır.
2) Şefik Hüsnü TKP’si (1925- 1986) 3.Kongre, 1 Ocak 1925, Genel Sekreter Şefik Hüsnü, tasfiyeler, Kemalist Cumhuriyet, aşamalar teorisi, sosyal şovenizm, sınıf işbirlikçiliği, 1936 Separat Kararı (CHP’ye tam endekslenme). Kritik 1970’li yıllar: İleri Demokratik Bir Düzen, Ulusal Demokratik Cephe (UDC), CHP yancılığı, DİSK’in bürokratik kontrolü ve frenlenmesi, faşist teröre karşı pasifizm, 12 Eylül cuntasına-askersel yönetim. SSCB’nin yıkılmasıyla tasfiye.
3) Günümüz TKP’si SİP-TKP (2001 – ) Kemalizm, sol cumhuriyetçilik, pasifizm…
İkinci TKP ile üçüncüsü arasında elbette bir takım farklar sıralanabilir, ama yine de bunlar tali konular olarak kalacaktır. Ama Mustafa Suphi TKP’si ile sonraki TKP arasındaki çok keskin farklılıklar vardır ki bunlar mutlak bir kopuşa işaret eder. Bu kopuşu anlamak için Mustafa Suphi TKP’sinin programını ve mücadelesini sonraki dönemlerle karşılaştırmak yeterli olacaktır.
Sonuç:
Mustafa Suphi TKP’si asla demokratik devrim fikrine kapı aralamadı. Hedef sosyalist devrimdi: Amele ve Reçber Şuraları Hükümeti (İşçi ve Köylü Sovyet Cumhuriyeti). Oysa Türkiye işçi sınıfı atılımının en elverişli atılım zamanlarında (1960-70’ler) Türkiye sosyalist solu demokratik devrimi ve varyantlarını benimseyerek aşamacı anlayışlarda boğulacaktı.
Mustafa Suphi TKP’si cihan komünizmini bayraklarının ana sloganı yapmıştı. Enternasyonalizm onların şaşmaz prensibi olmuştur. Ama sonrakiler Stalincilik-Kemalizm alaşımı ile yurtsever-ulusalcı bir görüşü benimsemişlerdir. M.Suphilerin kanı Kemalizmin üzerine sıçradığı halde Türkiye solu Kemalizmin tesirinde kalmıştır.
Mustafa Suphi Ermeniler ve Kürtlerin gönüllü birliğini ve ayrılma hakkını teslim eder, Türkiye’ye eşitler arası bir sosyalist federasyon önerirken sonraki TKP Dersim Katliamı’nı bile savunabilen bir çizgiye kaymıştır.
Bütün bunlar esas olarak TKP’nin Stalinistleştirilmesi sayesinde mümkün olmuştur. Mustafa Suphilerin katledilmesi TKP’nin kolayca Stalinciliğe kaymasını sağlamıştır. Daha 1920’de Stalin ve yönetimindeki Kafkas bürosu ile ters düşen Mustafa Suphi yaşasaydı Türkiye solunun tarihi şüphesiz çok farklı olacaktı.