Z Kuşağı, Siyasal Hesaplar ve İhtiyatlılık – Emre Güntekin

Z Kuşağı, Siyasal Hesaplar ve İhtiyatlılık – Emre Güntekin

Son dönemde Z kuşağının öfkesi AKP’yi en çok sıkıştıran mevzu haline geldi. Özellikle Erdoğan’ın dün yapılan YSK ile ilgili youtube canlı yayınında sohbet bölümünü “OY MOY YOK!” sloganıyla dolduran ve yorumların kapatılmasına neden olan genç öfke gelecekte daha çok etki yaratacak. Dünyada da durum farklı değil. Geçtiğimiz hafta Trump’ın Oklahoma–Tulsa’da yapılan seçim mitingi K-POP fanları ve Tiktok kullanıcıları tarafından binlerce bilet ayrılarak trollenmiş ve Trump’ın boş salona konuşmasını sağlamışlardı.

Sosyal medyanın etkisiyle gençler güçlerini zaman zaman var olan gerçekliğin de üzerine çıkacak şekilde gösterebiliyor ve toplumsal gündemi belirleyebiliyorlar.

Ancak bu gücün sınırları olduğunu da görmek gerekiyor. Bu kapsamda Veli Umut Arslan’ın “Sosyal Medya ve Kurucu Failler” yazısından kısaca aktarmak yerinde olacaktır: “…Başat mücadele alanı sosyal medyaya taşındığı ölçüde mücadele sanal alana hapsoluyor ve insana has toplumsal bağlar giderek kopuyor. Bunun sonucu olarak da siyaset, toplumsal hayattaki gerçek ilişkilerden koparak salt söylem (mümkünse dikkat çekici) geliştirmeye indirgeniyor. Sorumluluk yok, örgüt yok, emek yok, disiplin yok! Oturduğu yerden muhalefet yapmakla tatmin olan ve içerisinde sakınımlılığı, konformizmi ve bireyciliği barındıran “sosyal medya solculuğu” çağımızın bir gerçekliği haline geliyor. Gençliğin bu çıkmaza saplanmaması, pratik kolektif hareketin dönüştüren deneyimlerine açılması, pratikten ve teoriden öğrenmesi, sosyal medyanın yüzeyselliğinden kurtulması, emekçilerle temas etmesi ve ortaya bir eser çıkarmak için riskleri göğüslemesi gerekir. Bu alan örgütlü mücadele alanıdır. Toplumsal dönüşüm ancak fiili mücadele ve örgütle başlar. Troçki’den bir alıntı ile yazıyı sonlandırırsak toplumsal dönüşümü gerçekleştirmek için “bilinçli, örgütlü ve güçlü” toplumsal güçlerin var olması gerekir. Gençlik bütün samimiyeti ve enerjisiyle bu toplumsal güçlerin olgunlaşması mücadelesine omuz vermelidir.”

Öte yandan bu muhalefet tarzının yükselen sesi burjuva muhalefette de etkisini gösteriyor. AKP antidemokratik, hukuksuz, emek düşmanı uygulamaları bir bir hayata geçirir veya geçirmeye hazırlanırken hem ekonomik krizin hem de bu saldırıların yaratacağı öfkeyle Erdoğan’ın 2023 seçimlerinde otomatikmen düşeceği yanılsaması gözden kaçmıyor. Kılıçdaroğlu da bunu yakın zamanda açık bir şekilde dile getirdi: “Bu tablo ortadayken ve bu tablo doğrudan doğruya mutfağa yansımışken Erdoğan’ın gidici olması için özel bir çaba harcamaya gerek yok. Çünkü, kendi sonunu kendisi hazırlayan bir lider konumunda.”

Meseleye salt seçim sandığındaki aritmetik hesaplar üzerinden bakıldığında Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi için hiçbir sebep yok gibi görünmektedir. Yakın zamanlarda yapılan anketlerde de AKP’nin erimeye yüz tuttuğu ortadadır. Ancak meseleye bu açıdan bakıldığında dahi madalyonun öteki yüzü karanlık görünmektedir: Erdoğan ve AKP’nin gücü erimesine erimektedir; ancak emekçilerin iktidardan kopuşunu fırsata dönüştürüp emek eksenli bir alternatif olarak öne çıkabilecek sol-sosyalist bir özneyi bile bir kenara bırakın, sosyal demokrat bir alternatif bile yükselememektedir. Anamuhalefetin oy oranı da anormal bir kımıldama yaşamazken, 2023’te bütün olasılıklar Millet İttifakı’nın, Babacan’ın Deva’sını ve Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’ni kapsayacak şekilde genişletilerek % 50+1’in yakalanması üzerine kurulmaktadır. Emekçilerin ve gençliğin giderek artan öfkeleri nedeniyle otomatik olarak buraya yönelecekleri varsayılmaktadır. Yani Erdoğan’dan kurtulmak istiyorsan “tatava yapma bas geç” veya “Adam gibi tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” denilecek! O zamana kadar da sesini çıkarma, sessizce izle deniliyor!

Parlamenter pragmatizm Erdoğan rejiminin artık nefes alma imkanı tanımadığı emekçilere ve gençlere sakın sokağı aklınızdan bile geçirmeyin mesajını vermektedir. Daha yakın zamanda iktidarın barolara karşı saldırısına dur demek için Ankara yollarına düşen baro başkanları ve avukatlar Ankara kapılarında polis şiddetine uğrarken, savunma ayaklar altına alınırken muhalefetten bir ses duyabildiniz mi? Ne zaman baro başkanları kararlı olduklarını gösterdi ve yolu açtırdı; muhalefetten benzerlerini her zaman dinlemeye alışık olduğumuz teraneler yükseldi. Rejimin olası sokak eylemleriyle daha da otoriterleşebileceği ve Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği gibi bir oldubittiye getirerek yeniden OHAL’e dönebileceği söylentisi alttan alta toplumsal muhalefete hatırlatılıyor. Sebebi açık, seçim hesaplarına halel gelmesin! Muktediri kızdırarak elimizdeki tek seçeneği kaybetmeyelim! Kürtlerin elindeki belediyeye kayyum mu atandı, başkanlar, milletvekilleri hapse mi atıldı, gençlerin geleceği mi çalındı, işsizlik alıp başını gitti mi, emekçiler pandemide çaresiz mi bırakıldı, kadın katilleri-çocuk istismarcıları serbest mi bırakıldı… Lütfen susalım, hedef 2023!

2023’e bağlı hesaplar rejimin olağan bir şekilde yönetmeyi sürdüreceği beklentileri üzerine kuruludur ve bu oldukça risklidir. Çünkü iktidarın dış politikadaki macera arayışlarından, içeride toplumsal kutuplaşmayı ve etnik düşmanlıkları harlayan politikalarına kadar elinde bu aritmetiği bozabilecek birçok seçenek var. Tarihte de benzeri yönetimlerin iktidarlarını kaybetmemek adına nasıl kirli işlere imza atabildiğini tek tek hatırlatmaya gerek yok. Bunun çok kanlı bir örneğini 7 Haziran’da bizzat yaşadık. Dahası iktidar önümüzdeki dönemde seçim sisteminde yapmayı hedeflediği değişikliklerle muhalefetin elindeki son horoz şekerini de alıp, düdüğüyle baş başa da bırakabilir. Bu da ihtimaller dahilindedir.

Diğer taraftan iktidarın emekçi sınıflar ve gençlik nezdinde gücü erirken, susmak ve saldırıları kabullenmek ayrı bir sorun. Örneğin yakın gelecekte emeğin haklarına yönelik köklü saldırılar hazırlanırken çözüm susup 2023’ü beklemek değildir. Tarihsel mevzilerini koruyamayan ve sermaye tarafından kıdem tazminatı gibi haklarının iç edilmesini izleyen emekçi sınıfların 2023’te kim seçilirse seçilsin yaşamlarında büyük değişimler beklenmemelidir. Kapitalizmin geldiği nokta artık emekçiler için kısa dönemli bir Lale Devri’ni bile imkansız kılmaktadır. Sonuç en fazla sömürünün ve geleceksizliğin baki kaldığı makyajlı bir kapitalizm olacaktır.

Her türlü radikal muhalefetin rejimi kızdıracağı ve otoriterliği artıracağı telkiniyle bizi susmaya davet edenlere susmayacağımızı bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Ancak kalıcı ve emekten, geleceğimizden yana bir toplumsal ve siyasal dönüşüm hedefliyorsak örgütlülük bunun önkoşuludur. Bu şekilde mayalanacak bir toplumsal muhalefet günü geldiğinde muktedire yine oy moy yok diyecek ve kendi alternatifini oluşturma imkanını yakalayacaktır.

KATEGORİLER