Zeki Ökten'i Saygıyla Anıyoruz
(01.01.10)
1941 doğumlu Zeki Ökten, 19 Aralık 2009 tarihinde önceki gün kalp ve damar hastalığı şikayetiyle acil olarak yattığı hastanede geçirdiği operasyonun ardından hayatını kaybetti. Sinemaya 1961 yılında Nişan Hançer’in ‘Acı Zeytin’ filmiyle yönetmen yardımcısı olarak adımını atan ve toplumcu gerçekçi sinemanın önemli yönetmenlerinden biri haline gelen Ökten, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Ömer Lütfü Akad, Memduh Ün gibi yönetmenlere 9 yıl boyunca asistanlık yaptı. “Kadın Yapar” (1972), “Bir Demet Menekşe” (1973), “Askerin Dönüşü” (1974), “Çöpçüler Kralı” (1976), “Faize Hücum” (1982), Düttürü Dünya (1988) gibi filmlere imza atan Ökten, Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı, sinema dünyasında başyapıt kabul edilen “Sürü” ve “Düşman” filmlerini çekti ve bu filmlerle büyük başarı elde etti.
Zeki Ökten sinemasının karakteri, yönetmenin insani ve siyasi duruşu tarafından belirlenmiştir. Nitekim Kemal Sunal’ın başrolünü üstlendiği Çöpçüler Kralı ve Kapıcılar Kralı gibi filmler toplumsal çürümüşlük ve yıkımın; gri, soğuk ve soluk renklerde ifadesini bulmuş yoksul İstanbul’la beraber anlatıldığı birer güldürüdür.
Senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı, Ökten’in yönettiği Sürü filmi ise bir başyapıt olarak sinemamızda hak ettiği yeri almıştır. Alikan aşiretinin toplumsal ve ekonomik değişime ayak uyduramayıp dağılmasının anlatıldığı filmde, Kürdistan coğrafyasında yaşanan dönüşüm, büyük şehirlere göç, yedek işçi ordusunun büyümesi, bunun getirdiği toplumsal dönüşüm ve buna eşlik eden siyasallaşma resmedilir.
Ökten sinemasının önemli bir ürünlerinden biri de Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı Yoksul filmidir. Bu filmde Eminönü Tahtakale’de bir handaki çarpıcı tiplemeler üzerinden 80’ler Türkiyesi’nin siyasi ve toplumsal panoraması çizilmektedir. Ökten, sınıflararası ilişkileri iyi yansıtan bir mekân olarak seçtiği handa geçen filminde Özal döneminin gözde söylemi köşeyi dönmek, liberalizm üzerine başarılı bir anlatım yapmıştır.
Faize Hücum filmi ise yine benzer bir dönemi resmeder ve 80’li yılları saran zenginleşme rüyasının hazin sonla bitişini anlatır. Uzun yıllar emek verdiği devlet memurluğundan emekli Kamil Bey, çalkantılı politik-ekonomik bir dönemde birden ortaya çıkan yüksek faiz akımına kapılarak, emekli ikramiyesini, üç aylık maaşı ve tek mal varlığı olan babasından kalan evi bankerlere yatırır. Çarpık ekonomik sistemin ona getirisi, umduğu gibi çabucak zengin olmak değil, her şeyini kaybetmiş bir bankerzede olmaktır.
Ses filmi ise Türk sinemasının 12 Eylül’le yüzleştiği ilk filmlerden biridir. İşkenceden yola çıkarak 12 Eylül mağdurlarının darbe sonrası yaşadığı travmayı, daha önce sorulamayanları dile getiren yapıt, sansür baskısına rağmen böyle cesur bir sorumluluk üstlenmesiyle övgü toplamıştır.
Politik duruşunu kaybetmeyen yönetmenin Eylül darbesine karşı aldığı pozisyonu göstermesi bakımından, Ökten için düzenlenen törende söz alan Zeki Demirkubuz’un aktardığı bir anı dikkate değerdir. Kimsenin sesini bile çıkaramadığı 12 Eylül darbesi sonrası dönemde, “Ses” adlı filmi çekmeye başladığını anlatan Demirkubuz’a kulak verelim: “Bir gün sete dönemin milli güvenlik konseyinden biri geldi. Selam verdi. Zeki ağabey başını çevirdi. Biz endişelendik ‘Ağabey filmi yasaklayabilirler’ dedik. Zeki ağabey, ‘Ben bu ülkenin çocuklarına işkence ettirenlere selam vermem’ dedi. İşte o böyle bir insandı. Kuşların, hayvanların, insanların, herkesin çektiği acıdan kendini sorumlu hisseden bir insandı, bir sosyalisti.”
Zeki Ökten’in topluma duyarlı kamerası, mütevazı kimliği, cesur duruşu onu toplumsal eşitsizliğin, sosyal yıkımların filmlerinin yönetmeni yaptı. Emeğin sinemasına katkıları unutulmayacaktır.
İşçilerin, emekçilerin, yoksulların kızıl perdesinden bir Zeki Ökten geçti. Saygıyla anıyoruz
.