Yemen’e Askeri Müdahale Ne Anlama Geliyor? – Çağın Erdinç

yazı içi resmi Dün akşam saatlerinde Suudi Arabistan öncülüğündeki hava kuvvetleri Yemen’e müdahalede bulundu. Operasyona 100 savaş uçağı ile 150 bin askerin katıldığı belirtiliyor. Suudi Arabistan’ın söz konusu hamlesi şaşırtıcı olmadı. Zira Suudiler bölgedeki mezhepsel dizginlerin elinden kaymasından her zaman ölesiye korktular. Hatırlayınız, benzer bir müdahaleyi Arap Baharı sürecinde 2011’de Bahreyn’de de yapmışlardı. Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Bahreyn’de Şiilerin öncülüğünde haftalarca süren gösterileri bastırmak ve Kral Hamad Bin İsa El Halife’ye destek vermek için Bahreyn’e 1000’den fazla asker göndermişti. Şii Vefak bloğunun da aralarında bulunduğu muhalif gruplar, Arap ülkelerine bağlı kuvvetlerin adaya herhangi bir müdahalesinin “savaş ilanı ve işgal olacağını” savunmuş ancak müdahale olduktan sonra ciddi bir direniş ortaya konmamıştı. Olası bir direnişe karşı Körfez İşbirliği Konseyi de Bahreyn’de monarşi karşıtı gösterileri bastırmak üzere ülkeye asker gönderme ve milyarlarca dolarlık yardım yapma kararı almıştı.

Lafı uzatmadan hemen söyleyelim: Yemen’e, Bahreyn’e girdiğiniz gibi elinizi kolunuzu sallaya sallaya giremezsiniz! Bahreyn’deki müdahale mezhepsel fay hatlarını fazla yerinden oynatmadı ancak Yemen’deki müdahale Yemen’i kan gölüne çevirebilir. Her şeyden önce mezhepsel gerilimlerden beslenen Kaide ve IŞİD gibi örgütler bölgede pusuda bekliyor. Hatta bu örgütlerin istediği de tam olarak buydu. Suriye müdahalesiyle IŞİD’i palazlandıran emperyalizm Yemen müdahalesini destekleyerek Yemen’deki selefilerin de ayağa kalkmasına neden oluyor.

                                             Yemen’e Neden Müdahale Edildi?

Suudi Arabistan’ın müdahalesi sürpriz miydi? Aslında Suudi Arabistan’da Kral Abdullah’ın ölümünden sonra Salman’ın başa geçmesiyle Suudilerin mezhepçi siyasetinin daha keskinleşeceğinin sinyalleri bizzat Salman tarafından verilmişti. Zaten sözünü ettiğimiz Bahreyn müdahalesinin arkasında da dönemin etkin isimlerinden bugünün Suudi kralı Salman vardı. Salman’ın, tarihsel düşmanı İran ve Şii hareketlere karşı çok sert söylemlerde bulunan biri olarak bu müdahalede baş aktör olması şaşırtıcı değil. Ayrıca belirtmek gerekir ki bireyleri bu tarz müdahalelerde temel neden olarak görmemek gerekir. Suudilerin Yemen müdahalesi çeşitli yazılarda Salman’ın bireysel tutumuna bağlanıyor; ancak bu son derece indirgemeci bir bakış açısı. Salman Suudi geleneklerinin dışına çıkmayan mezhepçi kralların devamı olarak görülmelidir. Suud dış politikasına yön veren bireyler değil, geleneklerdir.

Yemen’e müdahalenin temel itici güçlerini anlamak istiyorsak, İran’ın Suudlara karşı bölgesel “çalımlarına” mutlaka değinmek gerekir. Malum, söz konusu müdaheleden önce İran ile ABD’nin nükleer müzakerelere başlaması an meselesiydi. Suudiler buna çok sert çıkıyordu. Hatta Suudi Arabistan, “İran’a ne verilirse (taviz) aynısından biz de isteriz!” gibi çocukça bir çıkışta bulunmuştu. Aslında ilk bakışta çocukça gibi görünen bu çıkışın ardında ABD’yi köşeye sıkıştıracak bir kurnazlık yatıyordu. Bu çıkış fazlaca ses getirdi ancak Suudi’lerin istediği etkiyi doğuramadı. İşte Yemen müdahalesiyle Suudi Arabistan’ın hedeflediği etkilerden biri tam olarak bu. Yani, İran’ı köşeye sıkıştırmak ve deyim yerindeyse bir taşla iki kuş vurmak! “Kuşlardan” biri Ortadoğu’daki şii hareket. Suudiler yanı başında gelişen Şii etkisine müdahale ederek mezhepsel dizginlerin ellerinden tümden kaymasına kısmen engel oldu diyebiliriz. Zira Şii’lerin Arap Baharı sürecinin başından beri Körfez’in Sünni aktörlerine karşı “tek kale” oynadığı bir gerçek. Sürekli yeni kazanımlar elde ederek Suudileri ve Körfezin Sünni aktörlerini sıkıştıran Şii’lere karşı bu müdahaleyle kırmızı çizgi çekilmiş oldu.

Bir taşla vurulması hedeflenen “kuşlardan” ikincisi ise ABD’nin İran’ın lehine dönmeye başlayan Ortadoğu politikası. İran ile nükleer müzakerelerin yapılması an meselesi iken böyle bir müdahalenin olması İran’ı ciddi anlamda köşeye sıkıştırdı. Bu müdahale İran’ı öyle zora soktu ki, cevap verseler bir dert; vermeseler ayrı dert!

Çeşitli kesimler İran’ın Yemen’e fiili müdahalede bulunacağını iddia ediyor ancak bizce bu öyle kolay bir iş değil. İran’ın fiili müdahalesi bölgesel bir savaşa neden olur. Ortadoğu’daki dizginler İran’ın elindeyken İran böyle bir hamlede bulunmaz. Vekalet savaşı her zaman için vekalet veren tarafından daha az zararla sonuçlanır. Yani İran bu savaşı büyük ölçüde Husiler üzerinden sürdürmeye devam edecek, onlara stratejik ve lojistik destek sağlamakla yetinecektir.

                                                                  Sonuç

Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, IŞİD gibi örgütleri yaratan ve palazlandıran emperyalizm, söz konusu savaşta Suudi’lere açık destek vererek bölgedeki selefi teröristlerin güçlenmesine katkı yapıyor. Suriye’de de böyle olmamış mıydı? Emperyalizm ÖSO’ya destek verip Suriye’deki vekalet savaşını kızıştırdıktan sonra IŞİD’in kontrolden çıkmasıyla bölgeye müdahale etmemiş miydi? Yemen’de de benzer senaryolar yaşanıyor. Emperyalizm halkların kanını akıtmaya devam ediyor

Peki Türkiye bu savaşın neresinde? Mezhepçi AKP tabi ki bu savaşın göbeğine yakın bir yerde konumlanmak için koşar adım hareket etti. Dışişeri Bakanlığı’ndan bugün yapılan açıklamada müdahalenin desteklendiği belirtildi. Gerekçe ise son derece ilginç: “Yemen’deki meşru hükümeti desteklemek!” Peki sormazlar mı, Suriye’de Esad konusunda neden tam tersi bir tutum aldınız? Sizin “meşru” kavramınızı belirleyen ne?

AKP’nin meşruiyet kavramını belireyen elbette ki mezhepler. Bu yüzden Ortadoğu’da tutarlı bir politika hiçbir zaman üretemeyecekler. AKP, Körfez ülkeleri ve emperyalizm mezhep savaşlarını kızıştırarak IŞİD’i güçlendirmeye devam ediyor. İran cephesinin de benzer mezhepsel kaygılarla hareket ettiğini söylemeye gerek bile yok. Uzun lafın kısası, başından beri anlamlı olan “ya sosyalizm; ya barbarlık!” şiarının hayati öneme haiz olduğu dönemleri yaşıyoruz!

KATEGORİLER
ETİKETLER