“Yavuz Hırsız” AKP ve 17-25 Aralık Süreci
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu sürecinin birinci yıldönümü yaşıyoruz. Hatırlanacağı üzere 17-25 Aralık süreci, iktidarın kirli işlerinin geniş kesimlerce duyulmasını sağlaması yanında, uzun süredir devam eden AKP-cemaat kavgasının artık kesin bir çatışmaya dönüşmesiydi.
Bilindiği gibi 17 Aralık 2013’te cemaatin ilk ciddi hamlesi geldi ve Cumhuriyet Savcısı Celal Kara’nın gözaltı talimatları ve ilgili mahkemelerin arama kararlarının yerine getirilmesi ile kamuoyunun duyduğu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele ve Mali Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen operasyonda aralarında iş adamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlilerinin ve en önemlisi kabinede aktif görevde bulunan dört bakan ve üç bakan çocuğunun aralarında bulunduğu kişiler hakkında soruşturma başlatıldı.
Bu süreçte yapılan aramalarda, gözaltına alınan Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde ayakkabı kutularına ve kütüphane bölmelerine saklanmış 4,5 milyon dolar bulundu. Yani, Türkiye’de asgari ücretle hayatını devam ettirmek zorunda kalan yaklaşık 15 milyon insanın hayatı boyunca göremeyeceği paralar bu operasyonla ortaya çıktı. Aynı zamanda, Gezi sürecinde “çocuklarınıza sahip çıkın!” diyen İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun evinde yedi adet şifreli kasa bulundu. Bu kasalardan sadece birinde ortaya çıkan para 1 milyon 421 bin TL’ydi. Barış Güler’in, bu kadar çok parayı haklı olarak (!) sayamayacağı için yatak odasına koyduğu para sayma makinesi de operasyonda ele geçirilenler arasındaydı.
AKP’liler operasyonun ilk şokunu atlattıktan sonra her zamanki gibi “dış güçler” argümanına sığındı. “Bu bir darbedir! Ekonomik büyümemizi kaldıramayanlar bu operasyonları gerçekleştirdi” şeklinde çıkışlarla sürecin içini boşaltmaya çalıştılar. “Bağımsız” yargı da boş durmadı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 18 Aralık 2013 tarihinde, soruşturma dosyasının geniş olduğu ve fazla işyükü gerektirdiği gerekçeleriyle, soruşturmaya ek 2 savcı daha atadı ve savcılar arasındaki herhangi bir ihtilaf durumunda soruşturmaya ilişkin kararların 2’ye 1 çoğunlukla alınması talimatını verdi. Ardından, 16 Ocak’ta soruşturmayı yürüten savcı Celal Kara’nın görev yeri değiştirildi.
Tüm bunlar olurken belki de operasyonlardan daha önemli bir sürece girildi. Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan’ın da içinde bulunduğu çok sayıda AKP’li bürokratın ve AKP’ye yakın iş adamının ses kayıtları servis edildi. Aslında malumun ilamıydı ancak yolsuzluk ve hırsızlık çarkının AKP’nin geniş kesimlerinin faydalandığı büyük bir ranta dönüştüğü ortaya çıktı.
Ses kayıtlarından en önemlisi, hiç kuşkusuz, Tayyip Erdoğan’ın ve Bilal Erdoğan’ın konuşmalarının geçtiği ve yolsuzluk çarkının en tepeden dönmeye başladığını bir kez daha görmemizi sağlayan kayıttı. Kayıt genel olarak Tayyip Erdoğan’ın “paraları sıfırlama” çabasıyla Bilal Erdoğan’ın ısrarla anlamaması üzerine geçiyordu. Bu ses kaydıyla bir kez daha anladık ki Tayyip Erdoğan’ın sürekli vurguladığı ve onunla yola çıkmayı gurur saydığı kefeni dışında sıfırlamakla bitmeyen milyon dolarlık serveti “kefenin cebine” sığmayacak kadar büyükmüş!
Devam eden süreçte yayınlanan ses kayıtlarıyla malumun ilamı olan daha birçok konu internet üzerinden yayınlandı. Bu kayıtlarla Tayyip Erdoğan’ın medyadan futbol kulüplerine kadar birçok alana açıkça müdahale ettiği, AKP’ye yakın patronların “kullanması” için çeşitli bölgelerin ranta açıldığı ve yolsuzluk, hırsızlık çarkının milyon dolarlarla ifade edilebilecek rakamlara ulaştığına tanık olduk.
Tayyip Erdoğan, bu süreçte ortaya çıkan ses kayıtlarının birçoğuna “montaj” dedi; ancak Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Ses ve Görüntü İnceleme Şubesi, 18 Kasım 2014’te yaptığı incelemede ses kayıtlarıyla ilgili şu sonuca vardı: “17 Aralık soruşturmasıyla ilgili Emniyet’in tapeye (ses kayıtlarının çözüm metni) dönüştürdüğü 2593 ayrı ses kaydında ‘uygunluk’ incelemesi yaptı. Türkçe 2483 kaydın çözümünde, ‘Cümle eklemesi veya cümle çıkartması sonucu anlam bütünlüğünü bozacak değişiklik’ tespit edilmedi.” Kısacası Adli Tıp Kurumu “kayıtlar montaj değil!” dedi.
Sonuç
AKP söz konusu süreçten günümüze kadar “yavuz hırsız ev sahibini şaşırtır” sözünü karşılayan birçok hamle yaptı: savcıların yerini değiştirdi; kayıtlara “montaj” dedi; bakanların fezlekelerinin mecliste okunmasına engel oldu. Hatta bunlarla da sınır tanımayıp hırsızlık ve yolsuzluğu unutturmak için 17-25 Aralık süreciyle ilgili haberlere yayın yasağı getirecek kadar pervasızlaştı!
Bu pervasızlığa dayananan AKP, katliamları, hırsızlıkları, yolsuzlukları her ne kadar unutturmaya çalışsa da “hırsız, katil, AKP!” sloganını duymaya devam edecektir! Ne hırsızlıkları ne yolsuzlukları ne de katliamları unutmayacağız! AKP iktidarı döneminde binlerce işçi toprak altlarında, tershanelerde, madenlerde katledildi! Birçok genç yoldaşımızı Gezi sürecinde polis şiddeti sonucunda kaybettik. AKP iktidarı döneminde, milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşam savaşı verirken Ali Ağaoğlu ve Reza Sarraf gibiler zenginliklerine zenginlik kattı. Unutmamak gerekir ki devrimci Marksizmin bayrağını yükseltemediğimiz sürece bizden çalarak zenginliklerine zenginlik katanların coğrafyasında yaşamaya devam edeceğiz! AKP’nin ölesiye korktuğu sınıf mücadelesi, bu hırsızlıkların, yolsuzlukların ve yoksulluğun panzehiri olacaktır!