Yasaklanan Ankara Mitingi Bize Ne Anlatmalı? – V.U. Arslan
Ankara’daki 3 Eylül barış mitingi IŞİD’in eylem yapma ihtimali yüzünden iptal edildi. “IŞİD tehdidi mitingi kaynatmak için uyduruldu mu, yoksa gerçekten net bir istihbarat var mıydı” sorusunun cevabını kestirmek güç, ama ortada acı bir gerçek var: Türkiye’de ciddi bir tabanı ve uyuyan ya da aktif bir dolu hücresi olan IŞİD’in ya da türevlerinin daha uzun yıllar Türkiye’de eylem yapma kapasitesi var olacak. O halde miting yapmaktan vaz mı geçeceğiz?
Elbette ki hayır, ama iptal edilen Ankara mitingi için çıkarmamız gereken başka önemli sonuçlar var.
Şöyla açıklayalım: Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği 15 Temmuz sonrası iyiden iyiye yerleşmeye başlayan dikta rejimine karşı bir direnç odağı olma hedefiyle yola çıktı. Ya da ilerici kamuoyunun sol-sosyalist-emek örgütlerinden beklentisi bu yöndeydi. Ne var ki Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği bir sürü bürokratik toplantı yaptı, ama iş yapmadı. 4 haftanın sonrasında ortaya çıka çıka 1 Eylül Dünya Barış Günü vasıtasıyla mitingler tertip etme kararı çıktı. Bu mitinglerin etkili bir çalışması da zaten yapılmadı, orası ayrı bir konu, ama bugünkü miting de iptal edilince bu kadar kritik bir süreçte ortaya çıka çıka kocaman bir sıfır çıktı.
Atı alan Üsküdar’ı geçerken, ülke adım adım dikta rejimine kayarken, Kürt kentleri ve Suriye’de olanlar ortadayken siz iş diye ancak takvim günü mitingi ortaya koyuyorsunuz…
Peki beklenti neydi? Beklenti, Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği ‘nin gerçek bir mücadele cephesi oluşturması ve saray rejimine karşı gerçek bir direniş ortaya koyabilmesiydi. Halkın beklentisi buydu, ama bileşenleri oluşturan temel örgütlerin böyle bir vizyonu var mı? Yok tabi. Olsaydı, 4 haftanın sonunda 1 Eylül takvim mitingi mi çıkardı sadece? Ardından 10 Ekim’de Ankara Gar katliamının yıl dönümünde basın açıklamaları yapılır, sonra başka bir takvim gününde görev savılır…
Elbette ki bu günleri takvim günleri diyip bir önemsemeyecek değiliz, ama belirli günler ve haftalara sıkışmış, görev icabı yapılan eylemlerden bizlere pek bir hayır gelmediğini yılların deneyiminden sonra görmedik mi?
SEP-G olarak Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği toplantılarında defalarca belirttik. Bize iş lazım, bize kampanya, slogan, talep, hedef lazım. Bunlar için kapı kapı, mahalle mahalle gezmek gerekiyor. Böyle enerjik bir çalışmayı Türkiye’nin yüzü aşkın kritik şehir ve bölgesinde gerçekleştirebilecek maddi güçleri var oysa solun. Emek mücadelesinden gidelim, demokratik haklar ve özgürlüklerden gidelim… Yeter ki sürece müdahale etmek için bir şeyler yapalım.
Ama açık ki hantallık ve kırtasiyecilik almış yürümüş. Daha bir kampanya düzenleme yeteneği bile sergilenemiyor. Hal böyle olunca da sol-sosyalist güçler kimseyi heyecanlandıramıyor. Kendisinde enerji ve heyecan olmayanlar, emekçileri ve gençliği doğal olarak heyecanlandıramazlar.
Açık ki ülkedeki sol-sosyalist kültür değişmelidir. Şimdikinin yerine iş ve üretim yapan, genelin çıkarlarını önde tutan, dinamik, candan, daha az bürokratik ve dar grupçu bir devrimci kültür yerleştirmemiz gerekiyor. Bu zorlu sürecin içerisinde bu yeni kültürü yeşertmemiz şart.