Üniversiteler ve Faşist Saldırılar – Aybüke Düzgün
Türkiye’de 68’den beri toplumsal mücadeleyle anılmış birçok üniversite bugün ne yazık ki sosyalist solun çalışmalarına, eylemlere, hatta afişlere neredeyse kapatılmış durumda. Bu noktada ODTÜ umut veren, ayrı bir yerde duruyor. İktidar rektörüyle, polisiyle, faşistiyle bir türlü teslim alamaması ve her dönem gençlik isyanına öncülük etmesi nedeniyle ODTÜ’ye her gün daha fazla bileniyor. Her fırsatta nefret kusmaları, okulun dokusunu değiştirme çabaları bundan dolayıdır. Son yaşanan Türk Eğitim-Sen işbirlikli ülkücü faşist çetelerin yürüyüş yapma girişimi de bu saldırıların güncel örneklerinden biri.
23 Ekim’e koydukları yürüyüşle faşist provokasyon girişiminde bulunan Türk Eğitim-Sen kimdir?
Türk Eğitim-Sen, sendika başlığı altında sendikacılık nasıl yapılmazın en somut örneklerinden biridir. Parasız eğitimi savunamayıp “indirimli eğitim” mücadelesi veren Türk Eğitim-Sen’in şimdiye kadar yaptığı en büyük eylemin İsrail’i protesto etmek adına “Hitler’in ruhu için lokma dağıtmak” olması MHP’nin elinde olan bir sendika için hiç de şaşırtıcı değil.
Türk Eğitim-Sen yöneticilerini MHP’nin atadığı, mafyatik, silahlı ülkü ocakları üyesi faşistlerin arka bahçesidir. Sendikanın İyi Partili yöneticilerden sökülüp alınması da bunun açık örneğidir; darp, tehdit ve şantajla yöneticiler istifa ettirilip, yerine AKP ile tam uyumlu mafyalar getirilmiştir. Amaçları sendika patronluğu yapmak, haklarını aramak isteyen emekçilerin önünü tıkamaktır.
Öğrencilerine idam ipi dağıtan öğretmeni sahiplenen Türk Eğitim-Sen emekçilere sefaletin dayatılmasına, hak gasplarına bir kere olsun karşı çıkmamış, eylem yapmamıştır. Emekçilerin aidatlarıyla her türlü pis işi çevirmişlerdir.
Ülkü Ocaklarının üniversitelerde yaptıkları nelerdir?
Geçtiğimiz sene Hacettepe Kitap Topluluğu’nun düzenlediği “Cumhuriyet Döneminde Edebiyat” konulu söyleşiye saldırmışlardı. Etkinlikte konuşmacı ve yaşayan en önemli şairlerimizden biri olan Ahmet Telli oradan uzaklaşana kadar “Hacettepe sana mezar olacak!” sloganlarıyla tehditlerine devam etmişlerdi.
Yine geçtiğimiz sene Ankara Üniversitesi DTCF’de yaz okulunda yemekhanede yemek yiyen öğrencilere oruç tutmadıkları için saldırmışlardı. Saldırılarının içi boş tehditlerle olmadığını oruç tutmadığı için öldürdükleri Ümit Cihan Tarho’dan biliyoruz.
Ya da en güçlü oldukları Gazi Üniversitesi’ne bakacak olursak: 1. ve 2. sınıfta olan erkek öğrencileri dersin son 5 dakikasında yan sınıfa alıp, zorla ülkücü yemini ettiriyorlar ve Alparslan Türkeş’in ölüm yıldönümünde yine zorla anmaya götürüyorlar. Kısacası sessiz kalmak da çözüm değil. Faşistler güçlü oldukları yerlerde düşünceyi özgürce ifade etmeyi bırakın susma imkanı bile tanımıyorlar.
Bugüne kadar ODTÜ’de hiç faaliyet gösteremeyen ülkücüler, diğer üniversitelerden topladıkları insanlarla ODTÜ’ye bir sefer düzenlemeye çalıştılar; fakat ODTÜ öğrencileri bir kez daha gösterdi ki omuz omuza durulursa bu çeteler faaliyet göstermeye cesaret bile edemezler. ODTÜ geleneği bir kez daha üniversitelerin faşist çetelerin mafyacılık oynama yeri değil; bilimin, mücadelenin, özgürlüğün merkezi olduğunu gösterdi.
Örgütlü bir toplumu hiçbir kuvvet yenemez!
ODTÜ’de yarattığımız ve koruduğumuz bu mücadele geleneğini diğer üniversitelere yaymak şart. Karşımızdaki çeteler her türlü devlet desteğiyle okulları terörize etmeye, özgür düşüncenin önünü kesmeye çalışacaklardır. Ancak bizlerin bu haklılığımızı insanlara anlatmak ve omuz omuza örgütlü olmaktan başka şansı yok. Bugün özenerek bakılan ODTÜ’nün de bunca saldırıya karşı hızlı ve refleksif tepki verebilmesinin asıl sebebi dayanışmacı ve örgütlü mücadele geleneğidir. Bu çetelerden kurtulmanın, üniversiteleri tekrar toplumsal mücadelenin mevzileri haline getirmenin yolu buradan geçmektedir.