Irak'ta Sokak Geri Adım Atmıyor-Emre Güntekin

Irak'ta Sokak Geri Adım Atmıyor-Emre Güntekin


Irak’ta isyan durmak bilmiyor. Yoğun polis terörüne, kitlesel katliamlara, yargısız infazlara rağmen normal koşullarda hayatlarında değişen en ufak bir şey olmayacağını bilen kitleler, eve dönmek yerine daha da radikalleşiyorlar. Geçtiğimiz Cuma günü ülkenin güneyinde yer alan Şii bölgelerinde Asayib Ehlilhak, Bedir, Irak Hizbullah’ı ve Dava Partisi gibi Şii örgütlerin büroları eylemcilerin öfkesinin hedefi haline gelirken; kitlelerin üzerine açılan ateş sonucu 30 kişi yaşamını yitirmiş, 2047 kişi yaralanmıştı. 29 Ekim’de ise Kerbela’da yaşanan çatışmalarda 14 kişi öldü, 865 kişi yaralandı. Bu bilanço ile birlikte toplam ölü sayısının en az 250 olduğu tahmin ediliyor.
Daha önceki yazımızda kitlelerin neden isyan ettiğini dile getirmiştik. Irak halkının emperyalist savaşın yarattığı kaostan sonra son dönemde en çok tepki gösterdikleri konu ülkelerinin Ortadoğu’da süren emperyalist rekabetin çatışma sahalarından birisi haline dönüşmesi ve bunun ne kısa ne de uzun vadede sona ereceğine dair bir ışık yok. Irak siyaseti bu rekabet etrafında bölünürken ne Başbakan Abdulmehdi ve Mukteda Sadr gibi İran destekli Şii siyasi öznelerin kitlelerin can yakıcı sorunlarını çözmek gibi bir derdi var ne de bir başkasının…İki haftalık bir suskunluk döneminin ardından kitlelerin daha da öfkeli bir şekilde sokağa çıkmalarının ardında yatan sebeplerden birisi de bu durum. Iraklı egemenler ve onların hamileri kitlelerin gerçekten ne istediğine kulak vermek yerine ezelden beri böyle durumlarda tekrarlanan tekerlemelere başvuruyorlar. Örneğin, İran dini lideri Ali Hamaney 30 Ekim’de yaptığı açıklamada Irak ve Lübnan’daki gösterilerin arkasında ABD, İsrail ve bazı Batılı ülkelerin olduğunu, Suudi Arabistan ve Sünni Körfez ülkelerinin de eylemleri finanse ettiğini dile getirdi. Bu yaklaşım İran’daki siyasal gündemi takip edenler için yabancı değil: Çürümüş Molla rejimi aynı söylemleri İran’daki mevcut toplumsal muhalefeti baskılamanın bir aracı olarak sıkça kullanıyor.
Gerçekleşen son protestolar sadece İran karşıtı öfkeyle de açıklanamaz. Elbette bu madalyonun bir yönü. Eylemlerde özellikle gençlik çok fazla ön planda ve bu kuşak emperyalist işgalin tam ortasında dünyaya gözlerini açtı. Yıkılmış bir ülke, baskı, işkence, yoksulluk, işsizlik bu gençlerin hayatlarının tam ortasına oturdu. Öte yandan neredeyse yıllık 100 milyar dolarlık petrol gelirine sahip ülkelerinin petrol tekellerinin, ABD desteğiyle ayakta duran kukla hükümetlerin, İran destekli siyasal unsurların, savaş ağalarının ellerinde nasıl yağmalandığını ve kendilerine bir kırıntının bile bahşedilmediğini yaşayarak gördüler.
Protestolar etkisini gündelik yaşamda da göstermeyi sürdürüyor. Ülkenin gıda ithalatı açısından önem taşıyan limanlarından biri olan Basra yakınlarındaki Umm Qasr’da günlük çalışma kapasitesinin % 20’ye kadar düştüğü ve bu durumun yakın zamanda ülkedeki temel tüketim maddelerine ulaşım konusunda problem yaratabileceği belirtiliyor.
Kitle radikalizmi Irak siyaseti üzerinde şimdiden etkisini gösteriyor. Bugüne kadar Başbakan Abdulmehdi’yi destekleyen Sadr, bir diğer İran yanlısı örgüt olan Bedir hareketinin lideri Hadi Al-Amiri ile hükümetin istifası ve yeni bir hükümetin kurulması konusunda işbirliğini yapacaklarını açıkladı. İçerisinde Sadrist Hareketle birlikte Irak Komünist Partisi’nin oluşturduğu Sairun Koalisyonu 329 sandalyeli Irak parlamentosunda 54 milletvekiliyle en büyük bileşen konumunda. Amiri’nin liderliğini yaptığı Fetih Koalisyonu ise 43 milletvekiline sahip. Dolayısıyla her iki örgütün kararı Irak siyasetinin geleceğinin şekillenmesinde belirleyici olacak. Abdülmehdi de her iki koalisyonun anlaşması durumunda istifa edeceğini açıkladı.
Bu gelişmeler emekçilerin ve gençliğin taleplerini karşılayabilecek bir sürecin önünü açar mı? Bu soruya olumlu yanıt vermek zor. Lübnan’da Hariri’nin istifası hiçbir şeyi değiştirmedi; dahası Hizbullah her ne kadar şimdiye kadar açıktan müdahale etmese de tabanından zaman zaman eylemcilere yönelik saldırıların gerçekleştiği sosyal medyaya yayıldı. Neredeyse benzeri dinamiklere sahip Irak’ta ise özellikle Şii nüfusun yoğun olduğu güney bölgelerinde yaşanan katliamlar bahsettiğimiz unsurların yapabileceklerinin basit örnekleridir.
Iraklı emekçilerin ve gençliğin kurtuluşu yalnızca dar mezhepsel ve etnik kutuplaşmaları aşan bir mücadeleyle mümkün olabilir. Bugün Irak ve Lübnan örneğinde kitlelerin bu ayrımları aşmaya başladığı fazlasıyla gözlemleniyor. Kendiliğinden ve önderliksiz bir şekilde patlak veren isyanların nereye evrileceğini zaman belirleyecek.
 

KATEGORİLER