Uluslararası Gerilim Tırmanıyor, AKP Mağduru Oynuyor – Engin Kara

Uluslararası Gerilim Tırmanıyor, AKP Mağduru Oynuyor – Engin Kara

AKP’li bakanların önce Almanya’da ardından Hollanda’da yapmak istediği mitingler, bu ülkelerce yasaklandı. Hollanda’yla yaşanan restleşme, dün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun uçuş izninin iptal edilmesi ve gece Bakan Fatma Sayan Kaya’nın konvoyunun durdurularak Almanya’ya geri gönderilmesinin ardından krize dönüştü. Almanya ve Hollanda’yı demokratik davranmamakla eleştiren AKP, eline yeni bir “mağduriyet fırsatı” geçirdi.

Erdoğan Batı’yı Geriyor

Ülke içinde yarattığı gerginlikler bir yana, AKP’nin başta Ortadoğu olmak üzere uluslar arası arenada yürüttüğü politikalar, Batı ile AKP’nin ilişkilerinde uzun süredir çeşitli sorunlara yol açmaktaydı. Son yıllarda Erdoğan’ın dengesiz üslubu, Batılı emperyalist devletleri zora sokan inatlaşmaları gibi sebepler, artık Erdoğan’ın uluslar arası toplantılarda konuşurken salonların boşalmasına yol açan bir tablo ortaya çıkarmıştı.

Örneğin, AB ile (iki taraf için de aşağılıkça) yürütülen göçmen pazarlığı sürecinde, Erdoğan ve AKP’li yöneticiler, sürekli sorun çıkaran taraf olmuş, vermeden almaya çalışmış, en sonunda ise AB temsilcilerine “İki yıl için 3 milyar Avro verecekseniz, konuşmaya gerek yok.” şeklinde çıkışlar yapmıştı.

Artık Avrupa tarafından sevilmeyen ancak yine de bir yandan muhtaç diğer yandan mecbur olunan Erdoğan yönetimi, sonunda bakanları yabancı ülkelere sokulmayacak bir duruma ulaştı. Erdoğan’ın 16 Nisan’dan zaferle çıkması durumunda ulaşacağı güç ile iyice öngörülemez bir hal alacağı ve ülke içinde sahip olduğu gücün dış yansımaları olarak “Avrupa düzeninin” rutinini zora sokacağı ortada. Bu sonuca şüpheyle yaklaşan çeşitli Avrupa ülkeleri de, bakanlara uyguladığı miting yasakları ile şimdiden gardını almaya çalıştı.

AKP’nin Rezilliği: Referandum İçin Aranan Koz

Başkanlık referandumuna giden süreçte hayır kampanyalarının ve çok sayıda anket sonucunun moral bozukluğunu yaşayan, sağ seçmeni bile tam anlamıyla evet’e ikna edememiş olan AKP, Avrupa ülkeleriyle yaşanan krizin ardından eline yeni bir fırsat geçirdi: “mağduriyet”.

Daha önceki seçim dönemlerinde olduğu gibi, sağ seçmeni manipüle edebilecek söylem yaratmak konusunda bu defa zorluk çeken AKP, Avrupa ülkelerinden gelen miting yasakları ile bir kez daha kendi tabanını heyecanlandıracak, milliyetçi duyguları okşayacak bir fırsatı eline geçirmiş oldu.

Almanya ve Hollanda’nın yasak kararları tam da AKP’nin referanduma dair neredeyse tek olan söylemini besledi: “dış güçler önümüze taş koyuyor!”. Bu açıdan yaklaştığımızda Avrupa’da gelen bu hamlelerin Erdoğan’ı durdurmaktan ziyade onun elini güçlendirdiğini görüyoruz.

Demokrasi Mi Dediniz?

AKP bir yandan Avrupa hezimetini kullanarak kendi tabanını dirileştirmeye çalışırken, bir yandan da Batı’ya “demokrasi dersi” verme iddiasında. Bakanlara uygulanan yasak kararlarının demokratik işleyişe, AB değerlerine aykırı olduğunu dillendirip duruyorlar.

Oysa bırakın bir başka ülkenin bakanlarına siyasi ajitasyon için kapısını açmayı, 1 Kasım öncesinde seçim hükümetinde görev yapan 2 HDP’li Bakan, bizzat kendi ülkelerindeki Cizre gibi kimi bölgelere, yine kendi ülkelerinin kolluk güçleri tarafından sokulmamıştı.

Türkiye hâlihazırda seçilmiş 13 milletvekilinin ve meclisteki 3. parti olan bir partinin yüzlerce belediye başkanının, yöneticisinin tutuklu bulunduğu bir ülke. Toplumsal muhalefete yönelik yasakçı tavrın hat safhada olduğu, hayır kampanyalarının engellenmeye çalışıldığı bir ülkenin Bakanları, Başbakanı ve Cumhurbaşkanı birilerine “demokrasi dersi” vermeye kalkışıyor. Gel de ciddiye al!

Mesele Ülke Çıkarları Değil

AKP, yasaklamaların ardından meseleyi bir “vatan meselesi” olarak göstermeye çalışıyor. Kendi politikalarının sonucunda uluslar arası ciddiyetini yitiren iktidarın yediği retleri, “Türkiye düşmanlarının bir saldırısı” olarak pazarlamaya çalışıyor. Bu söylemlerle referandumdaki en önemli ve neredeyse tek müttefiki olan MHP yönetimini yanına çekiyor. MHP yönetimi ve kontrol edebildiği kadarıyla parti aygıtı zaten “Reis”e biat etmiş durumda.

CHP lideri Kılıçdaroğlu ise yasaklamalara “demokratik olmadığı” gerekçesiyle karşı çıkarken, milliyetçiliğini konuşturmadan edemedi. Çavuşoğlu’nun “Hollanda’ya karşı yaptırımımız ağır olur” şeklindeki sözlerine cevaben “Her türlü yaptırımı yapabilirler, bu Türkiye’nin hakkıdır” dedi. Kılıçdaroğlu, uluslar arası gerilimin yükseltilebilmesi için verdiği bu sözlü kredi ile AKP’nin değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmıyor.

Mesele ülke, devlet meselesi değildir. Bu ülkede yaşayan milyonların meselesi hiç değildir! AKP iktidarı kendi politikalarının ceremesini çekmektedir ve AKP iktidarından kurtulmaksızın, dünyanın çeşitli ülkelerinden bu şekilde ifade ve hareketlerin gelmesinin sonu olmayacaktır. Meseleyi Kılıçdaroğlu gibi “Türkiye’nin hakkı” üzerinden kurgularsanız, yarın öbür gün mesela Suriye yönetiminin Erdoğan’ın savaş suçlarına yönelik ifadeleri üzerinden de AKP’nin çetesi ÖSO’ya sahip çıkmanız gerekebilir.

Emperyalizme Nasıl Karşı Çıkılır?

AB’ye posta koyarmış gibi yapan AKP’nin bu tavrı, Avrupalı emperyalist güçlerin, ülkelerinde referandum propagandası yapma kanallarını kendisine kapamasına yol açtı. Ancak Almanya ve Hollanda’da AKP’ye karşı yükseltilen tepkinin arkasında başka dinamikler de var. 2017 yılı içerisinde Avrupa Birliği’ne üye üç ülkede seçim yapılacak: Fransa, Almanya ve Hollanda. AKP’nin gerilim merkezlerinin bunlardan ikisi olması çok şaşırtıcı değil. Nasıl AKP, Avrupa’da partisinin toplantılarının engellenmesini iç siyaset bir fırsat olarak görüyorsa bu ülkelerde de aynı durum geçerli. Özellikle Avrupa’daki aşırı sağcı güçler yaklaşan seçimlere yatırım olarak yabancı düşmanlığını Türkiye karşıtı söylemlere yükleniyor. Hollanda’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin ırkçı lideri Geert Wilders, Hollanda’nın Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş iznini iptal etmesini partisinin uyguladığı siyasi baskının bir sonucu olarak sunuyor: Harika! PVV’ye (Özgürlük Partisi) uyguladığı baskı nedeniyle teşekkür ediyorum. Hükümetimiz Türk bakanın Hollanda’ya inmesine izin vermedi.

AKP’nin, şeklen sonuna kadar anti demokratik olan bu yasaklara karşı atıp tutması ise bir anti-emperyalist nitelik taşımıyor. Siyasal İslamın çokluklu dilinde olan Batı karşıtlığının anti-emperyalist bir içeriğe sahip olmaması gibi. Anti-emperyalizm, kapitalizm karşıtlığından geçer. Erdoğan ve AKP iktidarı da bizzat bu emperyalist-kapitalist ağın küçük eniştesidir. Dolayısıyla ne bu kriz üzerinden Erdoğan’a anti-emperyalist atıflar yapılabilir ne de emperyalizm karşıtı mücadele tek yanlı olarak Avrupa’nın bu hamlelerinden beslenebilir.

Sınırsız ve Krizsiz Bir Dünya Ancak Sosyalizmde!

Yaşanan olay baştan aşağı emperyalist-kapitalist sistemin egemen sınıflarının yarattığı ve yine onun yaşadığı bir krizdir. Kapitalizm ve onun uşakları, her daim böylesi gerilimlere muhtaçtır ve bu gerilimler olmaksızın yaşamını sürdüremez.

Özgürlüklerin, demokrasinin beşiği sayılan coğrafyalar bile bugün “demokrasi tartışmaları”na boğulmak zorunda, en “demokratik” ülkelerde bile faşizm tehlikesi konuşulabilmektedir. Tarih ve bugünün deneyimleri göstermektedir ki sınırların krizler yaratmadığı, demokratik hakların kullanımının tartışma konusu olmadığı bir dünya ancak bu emperyalist-kapitalist ilişkilerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilecektir.

KATEGORİLER