Ülkelerin Kaderleri, Seçimler ve İlerici Dinamikler – V. U. Arslan

Ülkelerin Kaderleri, Seçimler ve İlerici Dinamikler – V. U. Arslan

Ülkelerin kaderleri kimler tarafından nasıl belirlenir? Liberal propaganda ülkelerin kaderinin seçimlerle ve halkın tercihiyle tayin edildiğini anlatır. Olağan dönemlerde seçimler Marx’ın deyişiyle “her üç ya da altı yılda bir, parlamentoda halkı yönetici sınıfın hangi üyesinin ‘temsil edeceği’ni ve ayaklar altına alacağını” belirler. Böyle dönemlerde yönetici sınıfların belirgin bir özgüveni bulunur. Olağanüstü dönemlerdeyse egemen sınıf katında işler şansa bırakılmaz, seçim teamüllerine pek az değer verilir. Manipülasyon, seçim hileleri, provokasyonlar, darbeler, faşist alternatifler vb. her şey masadadır. Bu durumda emekçi sınıfların seçimlere endeksli olması ya da seçimlere bel bağlaması büyük bir hata olacaktır. Sonucu örgütlü ve kararlı olan belirleyecektir. 

O halde seçimler ve toplumsal mücadeleler ilişkisini doğru kavramak gerekir. Bir toplum öncüsü kadar ilerler. Olağanüstü dönemlerde belirleyici olan bu öncü güçtür. Öncüsü olmayan bir toplum da duraklayacaktır. Seçimlerse tutucu genel ortalamayı verir. Toplumlarda değişim dinamikleri büyük kentlerde açığa çıkar. Örgütlü işçi sınıfı ve bazı durumlarda (geçici süreliğine) gençlik hareketleri (aydınlar) değişimin lokomotifi olur. Toplumu ileri çeken, belirleyici anlarda tarihsel roller oynayan bu lokomotif, toplumun geneline oranla aslında küçük bir azınlıktır. Gerici kuvvetlerle çarpışan, fiili mücadele veren, çığır açan, toplumsal heyecan ve hareket oluşturarak toplumun geri kalanına etki eden bu örgütlü öncüdür.

Karamsar sonuçlar bir yana 2023 seçimleri Türkiye’de toplumun dinamik kesimlerinin AKP ve ifade ettiği her türlü rezillikten koptuğunu ortaya koymuştur. Ama henüz bu dinamik kesimler içerisinden bir lokomotif oluşmamıştır. Ama olağanüstü şartlar bu oluşumun gelişme ihtimalini zorlayacaktır. Olağanüstü şartlar olağanüstü sonuçlar ve alternatifler üretmeye namzettir. Nitekim böyle bir lokomotifi bağrından çıkaracak ilerici dinamikler RTE’nin tekrar seçilmesiyle buharlaşacak değildir. Çelişkiler keskinleştikçe kitleler içerisinde keskin ve net tavırlar koyanların sayısı artacaktır. Niyetimiz içi boş şekilde iyimserlik pompalamak değil. Bu yüzden bu ilerici dinamikleri ortaya koymak faydalı olacaktır.

Seçim sonuçları incelendiğinde metropollerin muhalif merkezlere dönüştüğü görülebilir. Bu merkezlerde eğitimli orta sınıf muhalefetinin ötesinde bir değişim dinamiğinin oluştuğu ve emekçilerin giderek daha net şekilde AKP’den koptuğu görülmektedir. İstanbul’da Beyoğlu, Eyüp, Sancaktepe, Tuzla, Üsküdar başta olmak üzere hemen her ilçede; Ankara’da Mamak ve Etimesgut gibi ilçelerde bu eğilimi görmek mümkündür. Önümüzdeki süreçte ekonomik krizin ağırlaşmasıyla emekçilerdeki kayışın devam etmesi ve bunun etkisinin bu defa taşraya yayılması da beklenmelidir. Ayrıca bu sürecin işçi eylemlerini tetiklemesi ve gerçek bir işçi dinamiğinin şekillenmesi olasılığı bulunmaktadır. Bu ülkedeki en canlı dinamiklerin başını çeken Kürt emekçileri ve gençlerinin sistemle uzlaşması mümkün değildir. Devrimciler enternasyonalist çizgilerini korudukları ölçüde Kürt dinamiğiyle buluşacaktır ve buradan muazzam bir potansiyel açığa çıkacaktır. Kadın hakları önümüzdeki dönemde İslamcı saldırıların hedefi olacaktır. Kadın dinamiğini görmeden değişim potansiyellerini anlayamayız. Yine kendilerini tehlike altında gören Alevilerin, laik ve demokratik bir düzen isteyen alt ve orta sınıfların dinamiği de hesaba katılmalıdır. Ayrıca gençliğin AKP düzenine toplumun geri kalanından daha muhalif olduğu ve geleceksizliğe tepki vermeye daha yatkın hale geldiği unutulmamalıdır. Yeter ki devrimciler bu dinamiklerden beslenecek bir içerik, moral üstünlük ve örgütsel başarı ortaya koyabilsinler. Bu durumda ilerici toplumsal güçler içerisinden devrimci lokomotifin inşası başarıyla sürdürülecektir.

Diğer taraftan büyük toplumsal ve politik değişimler çok az defa seçim sandıklarıyla olmuştur. Seçimler tutucu sonuçlar üretirler. Evvela egemenlerin ve gerici odakların seçim sürecine etki edecek büyük imkanları vardır. Geniş örgütsüz halk kesimleri, egemen ideolojinin nüfuz ettiği geniş alanları oluşturur. Muhafazakâr küçük burjuvazi, değişimden korkan tutucu unsurlar, küçük menfaatlere tav olanlar, azınlıklara nefreti kural belleyenler ve cehalete teslim olanlar… Bütün bunlar sandık sonuçlarını tutucu bir ortalamaya doğru çeker. Sonuçta sandıklarda “sağduyu” egemendir. Toplumun dinamik ilerici kesimleri bu ortalamaya dahil olurlar, ama öncü lokomotif güç oy sandıklarında görünmez olur.

Seçim sandıklarından hiç mi “iyi” sonuç çıkmaz? Tabi burada iyinin devrimci ve reformcu kıstasları tartışılabilir ama referansı “sola kayış” olarak alırsak bunun gerçekleşmesi için bile bir toplumsal hareket gerekir. Bu bir anlamda fiili mücadele ve heyecanlardan doğru toplumun genel ortalamasının sola kayması demektir. Ancak bu şartlar oluşursa sandıklarda sola kayış mümkündür.  

Devrimci Marksistler olarak yıllardır AKP’den kurtulmak için “seçimlere bel bağlamayın” vurgusunu öne çıkarıyorduk. Sokak, grev, protesto, örgütlülük olmadan; toplumun sola kayışı gerçekleşmeden iç ve dış süreçlerin dayattığı otoriterleşme eğilimlerini tersine çevirmek mümkün olmadı. “Zamanı gelecek, oy vereceğiz ve demokrasi gelecek” beklentisi bir hayli naif ve konformist kaldı. Az değil 21 yıldır iktidarda olan AKP iktidarı devlet aygıtını istediği gibi kullanabilmektedir. Bu süreçte AKP faşist ortağı MHP ile beraber yarı otoriter bir rejim örgütlemiştir. Bu sınırsız devlet imkanları, devasa propaganda aygıtı ve korkutucu devlet sopası anlamına gelir. Yerli büyük sermaye kendi çapsızlığı dahilinde sindirilmiş ve devşirilmiştir. Emperyalist güçler ya doğrudan (Rusya ve çeşitli diktatörlükler) ya da dolaylı yollardan (AB) RTE’ye destek olmuştur. Diğer taraftan küresel kapitalizmin krizlerini aşamadığı, emperyalist savaş ve müdahalelerin yaygınlaştığı dünya çapında parlamenter demokrasilerin zemin kaybettiği bir tarihsel evreden geçiriyoruz. Bu iç ve dış dinamiklerin beslediği otoriterleşme eğilimini tersine çevirmek oy sandıkları üzerinden mümkün olmadı. Kelimenin burjuva anlamında bile özgürlük emek ister, mücadele ister, örgütlülük ister. Bu toplum bağrından bu mücadele geleneğini çıkarmak zorundadır. Neden olmadı diyenler, hata arayanlar meseleye buradan bakmalılar.

 

SONUÇ:

– Umutsuzluğa yer yok. Devrimciler olarak kendimize güveniyoruz. Bu ülkenin devrimci lokomotifini yaratabiliriz. Gerekli ilerici dinamikler bu toplumda mevcuttur. Bu yüzden karamsarlığa kapılmak yerine mücadeleye katılalım.

– Önümüzdeki süreç halkın yoksulluğunun artacağı zor bir süreç olacak. Önemli mücadelelere hazır olmalıyız. Örgütlü mücadeleyi büyütmek zorundayız. Unutmayalım ki sınıf mücadelesinin yasaları RTE’den büyüktür.

– Özgürlük emek ister. Emek harcamadan, risk almadan, örgütlü olmadan sadece oy vererek AKP’den kurtuluruz düşüncesi iflas etmiştir. Sızlanmanın kimseye faydası olmayacak. Ya dişe diş mücadele edilecek ya da kurbanlık koyun gibi kadere boyun eğilecek. Örgütlü olmadan, emek vermeden, sınıf mücadelesini yükseltmeden insanca bir yaşam olmayacak.

– Sınıf mücadelesi belirleyicidir. Ezilenlerin mücadele enerjisini sınıf devrimciliği ile birleştirmek zorundayız. Bu yüzden emek radikalizmi bizim parolamızdır. Kimliksel ve kültürel solculuk tıkanmıştır ve özünde sağa hizmet etmektedir.

KATEGORİLER