Ukrayna Savaşı’nda Bir Yıl Geride Kaldı, Ama Nasıl? – Atilla Aliyev
Fiilen 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna işgalinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Savaşla geçen bu bir yıl hem Batı’daki hem de Rusya’daki emekçi halklar için oldukça zorluydu. Savaş boyunca 10 milyonu aşkın Ukraynalı ülkesini terk etmek zorunda kalırken, onbinlerce sivil yüzbinlerce asker yaşamını yitirdi. Savaş, Avrupa coğrafyasında II. Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleşen en büyük kıyım olarak tarihe geçti. Ancak, savaşın etkileri Ukrayna ve Avrupa coğrafyasının ötesinde siyasi ve ekonomik sonuçlar yarattı.
İlk bakışta savaşın tarafları Ukrayna ve Rusya olarak gözükse de, savaşın başladığı ilk andan itibaren bunun böyle olmadığı biliniyordu. Zira 2014 yılında gerçekleşen Maidan Darbesi’nden bu yana Ukrayna ABD liderliğindeki NATO ile Rusya arasındaki emperyalist rekabetin kanlı bir şekilde cereyan ettiği bir alana dönüştü. Bir yandan Batı’nın silahlandırdığı Zelenski rejimi etrafında örgütlenen faşist çeteler eliyle terör estirilirken, Putin rejimi de Batı’nın yayılmacılığını bir fırsat olarak kullandı ve işgale zemin yaratmış oldu.
İşgal beraberinde meselenin anlamlandırılmasındaki kafa karışıklığını da ortaya çıkardı. Rusya’nın Ukrayna’ya girmesiyle birlikte yoğun bir uluslararası kampanya ile Batı’nın yürüttüğü vekalet savaşı otoriter bir rejime karşı verilen demokrasi ve özgürlüklerin korunması ideali etrafında meşrulaştırılmaya çalışıldı. Ukrayna’yı adeta bir kurban olarak nitelendirenler, NATO’nun emperyalist yayılmacılığını görmezden geldiler. Diğer taraftaysa, oligarşik, mafyatik ilişkilerin iktidar olduğu Rusya’ya “kurtarıcı” gözüyle bakarak Rusya’yı destekleyenler oldu. Hatta antiemperyalizm adına Putin Rusya’sını canhıraş bir şekilde destekleyen sosyalistler dahi oldu.
Oysaki savaş ne iddia edildiğinin aksine Ukraynalı emekçilere özgürlük vaad ediyor ne de Putin’in savaşın bir gerekçesi olarak öne sürdüğü üzere Ukrayna topraklarını faşist çetelerden arındırma amacını taşıyor. Bu bir yıllık süreçte kaybeden sadece Ukrayna’nın masum halkları ve Rusya’da Putin diktatörlüğü tarafından zorbalıkla susturulan savaş karşıtı Rusyalı emekçiler oldu.
Dahası savaşın tüm dünyada emekçi halklar açısından faturası ise oldukça ağır oldu. Bir yanda Rusya’nın doğalgaz vanalarını kapatması ile özellikle Avrupa’da enerji krizinin kapıları aralanırken, iki ülkenin dünyada tahıl tedarikinin yaklaşık % 30’unu sağlaması nedeniyle özellikle dünyanın yoksul bölgelerinde açlık önemli bir tehdit haline geldi. Bu iki faktör tüm dünyada halihazırda süregiden ekonomik buhranı derinleştirirken, yükselen enflasyon emekçi sınıfların yaşam koşullarında büyük bir düşüşü beraberinde getirdi.
Bu bir yıllık süreçte Ukrayna; NATO blokunun yoğun desteği sayesinde Rus ordusunu durdurmayı başardı. Kışı, yıpratma politikasıyla geçiren Zelenskiy hükümeti, bölgede kara harekatı için uygun dönemler olan bahar ve yaz aylarının gelmesini dört gözle bekliyor. Savaşın başlangıcından itibaren Ukrayna ordusunun askeri başarıları, Zelenskiy’i sadece Rusya’yı geri püskürtmek değil, 2014’te işgal edilen Krım bölgesini de geri alarak tümden bir zafer kazanma arzusuna sevk etmektedir. Pentagon destekli bir düşünce kuruluşu olan RAND Corporation, geçtiğimiz haftalarda “Uzun Savaştan Kaçınma: ABD Politikası ve Rusya-Ukrayna Çatışmasının Gidişatı” başlıklı yayınladığı raporda şunları dile getiriyordu: “Eğer Ukrayna Şubat 2022 öncesi kontrol hattının ötesine geçer ve Rusya’nın 2014’ten beri işgal ettiği bölgeleri (özellikle de Rus Karadeniz Filosu’nun üslendiği Kırım’ı) geri almayı başarırsa, tırmanma riski -nükleer silah kullanımı ya da NATO’ya saldırı- artacaktır.”
Emperyalist rekabet kızıştığı ölçüde savaşan güçler eteklerindeki taşları daha rahat dökmeye başlıyor. 21 Şubat’ta yaptığı konuşma da Putin, dile getirdiği “Rusya’nın nükleer kuvvetlerini en yeni sistemlerle donatma düzeyi yüzde 91 – yüzde 91,3’ü aşıyor. Şimdi, kazandığımız deneyimi dikkate alarak, ordunun tüm bileşenlerinde aynı yüksek nitelik seviyesine ulaşmalıyız.” ifadeleriyle Rus ordusunun nükleer gücünü artırma konusundaki çabasına dikkat çekmişti.
Kısacası bu bir yıl, emperyalist kapitalizmin dünyayı yıkıma uğratma konusunda nasıl bir kapasiteye sahip olduğunu fazlasıyla gösterdi. Kapitalist barbarlığa insanlığın geleceğini tüketme lüksü bırakılmamalıdır. Ukrayna’da ve Rusya’da emekçi sınıfların silahları kendi asalak egemenlerine doğrultması için örgütleyecek bir uluslararası öncünün inşasına hız verilmelidir.