Ekonomik Kriz Fırtınasına Karşı Mücadele Şemsiyesi – Av. Engin Kara

Ekonomik Kriz Fırtınasına Karşı Mücadele Şemsiyesi – Av. Engin Kara

İçerisinde bulunduğumuz 2022 Mart ayını, Sibirya’dan gelen Aybar kar fırtınasının da etkisiyle başta İstanbul olmak üzere son 35 yılın en soğuk Mart ayı olarak geçirdik. Öte yandan 2000’li yılların ekonomik açıdan en büyük kara kışının ortasındayız! İktidarın bir nebze olsun dengede tutabilmek için tüm gücüyle asıldığı ekonomi direksiyonu patladı ha patlayacak.

Rusya’dan Gelen Soğuk Hava ve Ekonomik İstikrarsızlık Rüzgârları…

Kar fırtınasında olduğu gibi son haftalardaki ekonomik rüzgârları körükleyen dinamikler de Rusya üzerinden yola çıktı diyebiliriz. Aralık 2021 itibariyle, Erdoğan’ın talimatıyla iktidarın ekonomi takımı, direksiyonlara son güçleriyle asılmaya başlamıştı. Özellikle dövizdeki yükselişe karşı havaların ısınmasıyla birlikte gelecek olan turist akışına umutlar bağlanmıştı.

Putin’in Ukrayna’ya yönelik operasyonun düğmesine basmasıyla birlikte turizm umutları zayıflamaya başladı. 2021’de Rusya’dan 5 milyona yakın, Ukrayna’dan 2 milyon turist gelmişti. Bu yıl her iki ülkeden de daha fazla turist beklenirken, sektör temsilcilerin aktarımlarına göre savaşın başlamasıyla hem rezervasyonlarda azalma hem de daha önce yapılmış olan rezervasyonlarda iptaller başladı.

Savaşla birlikte, başta enerji olmak üzere, ayçiçeği ile buğday vb. ürünlerde Türkiye’nin ithalatındaki en büyük paya Rusya’nın sahip olması sebebiyle hem arz hem de fiyatlar bakımından ciddi sorunların da kapısı aralanmış oldu. Öte yandan savaşın genel sonuçları bakımından genel enflasyonun yükselmesi, dünya çapındaki etkisini elbette Türkiye’ye de yansıtıyor.

Mevcut Krizde Öne Çıkan Başlıklar

Enflasyon fırtınasında şu hususları görüyoruz:

  • Güvenilirliğini neredeyse tümden yitirmiş olan TÜİK’in tüketici enflasyonu rakamı Şubat 2022 itibariyle yıllık %54,44 olarak açıklandı (3 ayda 2 kattan fazla artış).
  • ENAG ise tüketici enflasyonun aynı dönem için %123,80 olarak açıkladı.
  • Özellikle elektrik, doğalgaz, yakıt, ulaşım ve gıdadaki enflasyon öne çıkıyor, bu da yüksek enflasyondan en çok emekçilerin etkilendiğini kanıtlıyor.
  • TÜİK, resmi üretici enflasyonu rakamını ise %105 olarak açıkladı. Bu oranın sadece 3 ayda 2 katına çıktığı görülüyor.
  • Merkez Bankası’nın yılsonu enflasyon beklenti anketinden çıkan sonuç %40 oldu. Ancak dikkat, 2021 Aralık ayında aynı anket beklentisi %23 olarak çıkmışken gerçekleşen enflasyon %36 olmuştu, yani bir buçuk katı!

Döviz fırtınası yeni şoklara gebe:

  • Dolar kuru 15 TL’ye yaklaşmış durumda. Yani Aralık arasındaki şok sırasındaki tavan ile sonrasındaki düşüşün ortalama seviyesine çıktı. Gram altın Aralık seviyesine ulaştı bile, euro ise doları bir parça geriden takip ediyor.
  • Dövizdeki artışın enflasyonu daha da körükleyeceğini de hatırlatma olarak ekleyelim.

Ücretlerdeki erime:

  • Erdoğan, Aralık sonuna doğru asgari ücreti net 4.253 TL olarak açıklayınca, özellikle örgütsüz ve şimdiye kadar mücadeleden uzak geniş yoksul emekçi kesimlerde kısmi de olsa bir tatmin duygusu oluşturmuştu.
  • Öte yandan asgari ücretteki göreli yüksek artışa rağmen, önceki asgari ücretlere göre daha yüksek olan ücretler, oransal olarak ya artmadı ya çok az arttı. Böylece Türkiye işçi sınıfının bugüne kadarki en geniş kesimleri, asgari ücret seviyesine çakıldı.
  • Her şeye rağmen asgari ücretteki %50’lik artış bile, yılın ilk aylarındaki enflasyon karşısında erimiş durumda.

Soğuk Hava Kendiliğinden Geçer, Ya Ekonomik Kriz ve Yoksulluk?

Kar fırtınasının en zoru bile bir şekilde atlatılır. Soğuk havaların sona ermesi için beklemekten başka yapacak fazla bir şeyimiz yok. Fakat ekonomi fırtınası öyle kendi kendine geçecek cinsten değil. Aksine, her geçen ay daha da büyüyor.

Öncelikle ekonomik krizin sebebini ve sorumlularını doğru tespit etmek gerekiyor. İçerisinde yaşadığımız krizin “takdir-i ilahi” ya da “dış güçlerin oyunu” olmadığını, bunları iddia edenler bile kesin bir şekilde biliyor. Öyleyse;

  • Sömürü, rekabet, piyasa gibi temellere dayanan kapitalizm, düzenli olarak ekonomik krizler üretiyor: Kapitalizmin egemen öznesi sermaye sahipleri sorumlu.
  • Emperyalist rekabet, krizlerin uluslararası ölçekte yayılmasını ve etkisinin büyümesini doğuruyor. Aynı zamanda bu emperyalist rekabette daha zayıf olanları daha büyük riskler bekliyor. Sermayenin siyaset arenasındaki temsilcileri, emperyalist güçler de sorumlu.
  • Türkiye özelinde Erdoğan rejimi ise yangına daha başından itibaren körükle gitmeye başlamıştı zaten. Sermaye sahiplerinin ikbali için halkın ödeyeceği her türlü bedeli göze alan ve aynı zamanda kendi bekası için ekonomiyi alt üst eden iktidar, Türkiye’de fırtınaya dönüşen krizi körüklüyor.

Talepler Netleşmeli, Mücadele Büyümeli

Bir önceki başlığımızın cevabı buradan geçiyor: doğru talepler ile yükselecek bir işçi sınıfı – emekçi halk mücadelesi.

Sosyalist Emekçiler Partisi, uzun süredir işçi sınıfının krizden çıkış talepleri üzerine siyasi propaganda yürütüyor. İşçi emekçi kitleleri bu mücadele taleplerine kazanabilmek, mücadeleyi kazanmanın ilk basamağı olacaktır.

ÖNE ÇIKAN MÜCADELE TALEPLERİMİZ

ASGARİ ÜCRETE ACİL ZAM: Asgari ücret, hiç vakit kaybetmeden yeniden artırılmalıdır. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıkartılmalıdır. Yasal düzenleme değiştirilerek asgari ücretin 3 aylık dilimler halinde kamuoyu önünde yeniden tartışılması ve belirlenmesi sağlanmalıdır.

ÜCRETLERE HER AY ENFLASYON ORANINDA ZAM: İçinde yaşadığımız enflasyon koşullarında yıllık ücret artışları yeterli olmadığından, emekçilerin enflasyona karşı en azından korunabilmesi için bütün ücretlerin her ay enflasyon oranında artırılması yasalaştırılmalıdır.

HANELERE ÜCRETSİZ SU, ELEKTRİK, DOĞALGAZ, İNTERNET, TOPLU ULAŞIM: Milyonlarca emekçi, kriz koşullarında temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Emekçilerin en azından yaşamsal ihtiyaçlarının garanti altına alınması zorunludur.

ENERJİ, GIDA, SAĞLIK, EĞİTİM, ULAŞIM, BANKA, MADEN ve TELEKOMÜNİKASYON İŞLETMELERİNDE İŞÇİ KONTROLÜNDE TAZMİNATSIZ KAMULAŞTIRMA: Ülkenin ve insanların kritik ihtiyaçlarını karşılayan bu işlerin özel sektörün insafına bırakılması kabul edilemez. Daha önce özelleştirilmiş olan bütün kritik üretim alanları da tekrar tazminatsız bir şekilde kamulaştırılmalıdır. Bu arada bu işletmeler kamulaştırılırken kapitalist devlet anlayışı değil işçi kontrolünün olması gerekiyor.

ARTAN ORANLI SERVET VERGİSİ: Kamusal kaynakların yaratılmasında çok yüksek oranda emekçilerin sırtına yüklenen vergilendirme politikasına son verilmeli, büyük servet sahiplerinden servetlerine göre artan bir oranda yüksek vergiler alınmalıdır.

Ekonomik açıdan en temelde bu ilkeler üzerinden işçi sınıfının ekonomik krize ve sömürü düzenine karşı mücadele programını geliştirmek zorundayız.

KATEGORİLER