Türkiye'de Toplumsal Patlamanın Objektif Koşulları Olgunlaşıyor – V. U. Arslan
Bugün açıklanan resmi veriler Türkiye ekonomisinin üst üste 3 çeyrektir küçüldüğünü gösteriyor. TÜİK verilerine artık kimse güvenmiyor, ama bizler gerçek durumun daha fena olduğundan yola çıkarak TÜİK verilerini referans alabiliriz. Sanayi (-2.7), yatırım (-22.8) ve inşaattaki (12.7) düşüş oranları feci noktalarda. Bu oranlar Türkiye’nin üretim kapasitesinin gerilemekte olduğunu, dahası üretimin niteliği ve verimlilik noktasında da çağın hızla gerisinde kaldığına işaret ediyor. Yani Türkiye ekonomisinin uzun erimli ortalama büyüme kapasitesi de daralmaktadır.
Türkiye ekonomisinin yapısal krizi, borçlanmaya dayalı büyüme stratejisinin mutlak anlamda tıkandığını gösteriyor. Zombi şirketler, batık borçlar tasfiye edilmeden anlamlı bir çıkış mümkün değil. Ne var ki bu acılı tarifeye AKP’nin siyasal açılardan tahammül etmesi mümkün olmadığından bu borçlar bir şekilde yüzdürülüyor. Bu da kriz sürecinin zamana yayılması eğilimini güçlendiriyor.
RTE’nin tek stratejisi, faizleri aşağı çekerek büyümenin yeninden canlandırılmasına dayanıyor. Ne var ki halihazırda dağ gibi batıklar varken daha fazla batık tehlikesini göze alamayan özel bankalar bu sürece yanaşmıyor, kredi vermiyor. Kamu bankaları öncülüğünde süreç zorlansa da borçlanmayla günü kurtarmak bile pek mümkün değil. Özel şirketlerin nefesi zaten daralmış durumda halktaysa alım gücü kalmadığından ucuzlayan borçlanma ortamına rağmen harcamalarda ya da yatırımda güçlü artışlar mümkün görünmüyor. Yani krizden çıkış, kesin bir dibe vuruş ve ardından yükseliş biçiminde yaşanan V tipine benzemeyecektir. Türkiye’nin önünde duran “çıkış” modeli, dibi taramanın uzadığı U modelinden de kötü, çıkışın pek ufukta görünmediği L modeline benzeyen bir model olacaktır.
Açık olan şu ki Türkiye’yi zor bir kış bekliyor. Altta kalanın canı çıksın! Kapitalizmin işleyiş yasası bu olduğu için en büyük sıkıntıları her zamanki gibi emekçiler yaşayacak. Görünen köy kılavuz istemez! İşsizlik yaz döneminin kapanmasıyla kışa doğru şu anki yüksek seyrinin de ötesine geçecek. Hayat pahalılığı emekçinin belini daha fazla bükecek.
Doğal gaza 15 gün arayla yapılan iki zamla fiyatlar %32 artmış durumda. Geçen yıla göre fiyatlar %53.2 arttı. Yani geçen yıl kış aylarında 400 tl fatura ödeyen bir aile, bu yıl aynı miktarda gaz için 600tl’den fazla fatura ödeyecek. Ücretlere ne kadar zam yapıldı ki! Bu durumda asgari ücretli, emekli, öğrenci, dar gelirli ne yakacak? İşin tuhafı doğal gaz fiyatları dünyada %50 ucuzlarken bu zamların yapılması. İşin tuhaflığı kamu maliyesinin feci bir şekilde bozulmasından kaynaklanıyor. Devlette yani AKP’nin elinde para kalmadı. Mecburen kamu harcamaları kısılacak, vergiler cezalar ve zamlar artacak. Bütçe açıkları coşmuş durumda, AKP’nin tek çaresi borçlanma üstüne borçlanmaya gitmek. Gelgelelim bu borçlanmalar kamu maliyesinde de havlu atılacak günlerin gelişini hızlandırıyor.
RTE’nin tek stratejisinin faizleri aşağı çekerek büyümenin yeninden canlandırılmasıdır demiştik. Bu da yeni bir döviz şoku olasılığını gündeme getirmekte. RTE’nin baskısı altındaki Merkez Bankası’nın önümüzdeki süreçte tekrar faiz indirimine gitmesi bekleniyor. Şayet dövizde yeni bir sıçrama gerçekleşirse bunun siyasal ve toplumsal sonuçlar doğurması kaçınılmaz olacaktır.
Elektrik zamları, ulaşıma gelen zamlar piyasadaki tüm ürün gruplarına yapılacak zamlar anlamına geliyor. Şeker, çay, sigara, vergiler, cezalar… Zamlar şimdiden bastırdı. Sonbaharda bu yağmur daha da şiddetlenecek. Üstelik turizm bereketi bitip para çekilecek, işsizlik artacak, tarım ürünlerinin fiyatları coşacak…
Emekçiler bu kış gıdaya erişimde zorlanacak, ısınmakta zorlanacak… Fakirleşmeye devam, bir de işsizliğin ağır yükünü ekleyin. Üniversite bitirip de iş bulamayan, beklentileri ve hayalleri olan milyonları ekleyin…
Türkiye’de bir emekçi patlamasının objektif koşullarının olgunlaştığına şüphe yoktur. Bahsini ettiğimiz şey genç emekçilerin ön planda olduğu ekmek, iş ve gelecek isyanlarıdır. Kültür, kimlik, etnik ve mezhepsel kutuplaşmalar etrafında şekillenen siyasal gerilimler, öteden beri bu tansiyonu bastırıcı bir etki yapıyor. Ama ekonomik durumun ağırlaşmasıyla cinin şişeden çıkacağı günleri görürsek kimse şaşırmasın. Türkiye’de sistem ekonomik ve siyasal açılardan net bir şekilde tıkanmıştır. Mesele sosyalist alternatifin güçlenmesi ve bu olasılıklara hazırlıklı olarak sınıf mücadelesine etki edebilmesidir. Özetle devrimciler olarak zamana karşı yarışıyoruz.