Tekinsizleşen Dünya – Güneş Gümüş

Tekinsizleşen Dünya – Güneş Gümüş

Dünya giderek daha tehlikeli bir yer haline geliyor. Bir yanda artan emperyalist gerilimler diğer yanda da bu gerilimleri pekiştirecek popülist liderlerin yükselişi dünyayı tekinsizleştiriyor. Bu gelişmeler elbette tesadüf değil. 2008 krizi ve bu krizin kapitalist sistemle aktörleri üzerindeki derin etkileri belirleyici önemde. Bir kere sermayenin karlılık krizi aşılabilmiş değil; bu durum da pazar için uluslararası rekabeti kızıştırıyor. Kapitalizmin en büyük dört krizinden biri olan 2008 krizi, emperyalist dengeleri de sarsarak dünya siyasetine derinlemesine bir etkide bulunuyor. 

Dünyada savaş arenalarına her gün yenisi ekleniyor. 2023’ü Gazze savaşı ile bitirmiştik; 2024’ü Yemen müdahalesiyle açtık. Ürdün’de ABD lojistik üssünün vurulmasından sonra ABD’nin İran’a yönelik misillemelerinin sayısının artacağını tahmin etmek güç değil. 

Ortadoğu yıllardır emperyalist çatışmaların merkezinde; bu bölgeyi etkileyen yeni çatışmalar şaşırtıcı değil. Ancak artık emperyalist gerilimlerin odağında sadece petrol zengini Ortadoğu yok. Aksine 2024 Kasımı’nda gerçekleşecek başkanlık seçimlerinden beklendiği gibi Trump başarıyla çıkarsa ABD askeri varlığını bu bölgede azaltma isteklisi olacaktır. Ancak bu emperyalist rekabetin durulması anlamına gelmiyor. Emperyalist hiyerarşinin onlarca yıldır tepesinde bulunan ABD’nin ekonomik gücünün zayıflarken Çin’in bu açıdan sıçrama yapması yeni gerilimlere zemin hazırlıyor. ABD’nin hedefine giderek daha çok Pasifik bölgesi oturuyor.

2008 krizi sonrası ABD açısından yaşanan tıkanma ve güçlü bir rakip olarak Çin’in yükselişi emperyalizm tepesindeki dengeleri kırılganlaştırıyor. ABD tehdit olarak algıladığı rakiplerinin önünü askeri gücüyle kesme peşinde. ABD’nin Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’da başlattığı sonu gelmeyen savaşlar dizisi, genel ekonomik gerilemesine rağmen askeri harekâtlar yoluyla hâkim konumunu sürdürmeye yönelik umutsuz girişimlerdi. Bugün ABD’nin emperyalizmin ağababası oluşuna bir ölçüde meydan okuyan küresel aktörler var ve ABD’de onların önlerini yeterince güçlenmeden almayı hedefliyor. Rusya, Ukrayna savaşına çekilirken hedef Putin kontrolündeki Rusya’ya toparlanamayacağı bir darbe vurmaktı. Aynı hedefle Çin, Pasifik denizinde çevrelenmeye, Tayvan üzerinden kışkırtılmaya çalışılıyor. Tayvan’da bir savaş çıkması durumunda Ukrayna’da yaşananların çok sönük kalacağı kesin. Bu koşullarda nükleer bir kıyametin kapısı aralanacaktır. 

Kapitalist sistemdeki tıkanma, siyasal etkileri de beraberinde getiriyor. Parlamenter sistemlerin hegemonyası azalırken dünya çapında aşırı sağ ve sağ popülizmin yükselişi sürüyor. Emperyalist gerilimlerin ve kutuplaşmaların arttığı, ekonomik krizin etkilerinin halkın yaşamına yansıdığı zamanlarda merkez sağ ve sol siyasetlerin alanı daralıyor. Troçki’nin dediği gibi “… Aşırı gerilimli sınıfsal ve uluslararası çelişkilerin etkisi altında, demokrasi emniyet şalteri ya yanar ya da patlar. Diktatörlük kısa devresinin betimlediği şey, özünde budur.” 2024, dünya nüfusunun yarısının seçim sandıklarına gidecekleri bir yıl. Ne yazık ki bu seçimlerin sonuçlarına popülist, otoriter liderlerin güçlenmesi yansıyacak. Aşırı sağın yükselişi temelde sistem karşıtı solun yetersiz kalmasıyla ilgili. Düzen partilerinin sağıyla soluyla – özünde etiketlerden başka bir şeyi değişik olmayan Sosyal Demokrat, Demokrat, İşçi Partisi ya da Muhafazakarlar -politikaları temelde aynı: Sosyal harcamalarda büyük kesintiler, askeri harcamalarda artışlar ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı ABD-NATO savaşına ve Gazze’de İsrail soykırımına destek.. Oysa aşırı sağ, kendisini sistem karşıtı olarak sunuyor ve radikal bir solun etkin olmadığı ülkelerde bu göstermelik söylem kitleler üzerinde etki de kazanıyor. Aşırı sağ için bulunmaz bir fırsat da; göçmen meselesi. Emperyalist çatışmalar, ekolojik felaketler arttıkça; ülkeler arası gelir uçurumları büyüdükçe Batı’ya doğru göç kitleselleşiyor. Bir yandan en düşük nitelikli işler için ucuz işgücü olan göçmenler diğer yandan da aşırı sağ eliyle toplumsal sorunların sorumlusu ilan ediliveriliyor. Artan toplumsal gerilimlerin kazananını da eşitlik ve özgürlük fikrinin azılı düşmanı aşırı sağdan başkası olmuyor.

Sonuç Niyetine

Yirminci yüzyılın savaşlarını ve devrimlerini üreten dünya kapitalist sisteminin temel çelişkileri çözülmedi ve bu çelişkiler, tüm dünyayı kasıp kavuran yoğun ekonomik, sosyal ve siyasi çalkantıların itici gücü olmaya devam ediyor. Dünya emperyalist ve ulus devlet sistemi çözümsüz ve insanlığın başına türlü türlü belalar açarak hayatta kalabiliyor, insan uygarlığının tıkanmasına yol açıyor. Toplumsal barbarlığın farklı biçimlerinin normalleştirilmesi, kapitalist sınıfın bir çıkmaza girdiğini gösteriyor. Kapitalizmi savaşlara, diktatörlüklere ve çürümeye sürükleyen çelişkiler aynı zamanda onun devrilmesinin ve toplumun yeni ve ilerici, yani sosyalist bir temelde yeniden örgütlenmesinin koşullarını da meydana getiriyor. Dünya proletaryasının devrimci öncüsünü yaratmak bu yüzyılda da çözülmesi gereken asıl düğümdür.