Tayyip'ten Geri Adım Beklenmemeli, Mücadele Büyütülmeli!
Hafta içerisinde Recep Tayyip Erdoğan’ın yokluğunda eylemleri soğutmak ve kitleleri geri evlerine yollamak için büyük çaba sarf eden iktidar sözcülerinin çabaları boşa düşecek gibi görünüyor. Afrika gezisinin Tunus ayağında basın toplantısında konuşan Erdoğan, eylemler karşısında geri adım atmayacağının sinyallerini veriyor.
Geçtiğimiz günlerde eylemleri yatıştırmak adına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül devreye girmiş ve kitlelerin verdiği mesajı aldığını belirtmişti. Erdoğan’ın yokluğunda hükümet adına konuşan Bülent Arınç’ta gerilimi söndürmeye gayret etmiş ve polis şiddeti konusunda “özeleştiri” yapmıştı. Kitlelerin mücadelesinin korku duvarını yıkması, ölümlere rağmen sokakların terk edilmemesi iktidarda büyük panik uyandırırken, Arınç ve Gül gibi birçokları tarafından ılımlı gösterilen isimler yangını bir şekilde söndürmenin gayretine düşmüşler, zevahiri kurtarmaya çabalamışlardı. Ancak herkes Erdoğan’ın iki dudağından çıkacak sonucu bekliyordu ve Erdoğan’ın yumuşak mesajlar vereceği konusunda iyimser beklentileri olan herkes yanıldı: Erdoğan bir haftadır yaşananlardan gereken dersleri çıkarmamış olacak ki Gezi Parkı’na Topçu Kışlası’nın yapılacağını, AKM’nin yıkılacağı müjdesini verdi!
Bizim açımızdan bu beklenen bir durum. Erdoğan’ın 10 yıllık pratiği bize kitle hareketi karşısında esnek davranma potansiyelini hiçbir şekilde bünyesinde barındırmadığını gösterdi. Erdoğan bundan sonra verdiği mesajlarla mümkün olduğunca kendi saflarının sıklaşmasını ve ayrışmayı körüklemeyi, kendisini en güçlü gördüğü anda da eylemlere saldırmayı ve mümkünse tamamen bitirmeyi deneyecektir. Bu onun doğasına en uygun yöntem olarak kendisini öne çıkarmaktadır.
Ancak açık bir gerçek var ki eylemlerin ulaştığı boyut egemen sınıflar cephesinde büyük korkular yaratmıştır. Erdoğan’a rağmen iktidar cephesinden de bunu anlayanların olduğu görülmektedir. AKP iktidarı bu noktada iki seçenekle karşı karşıya kalacaktır: Ya herru ya merru diyerek Erdoğan’ı takip edip kitlelere karşı saldırgan bir politika izlemek ya da onunla ters düşmeyi göze alıp yangını söndürmek için adım atmak. Bu nedenle kitle hareketi sadece AKP’nin 10 yıldır inşa ettiği korku imparatorluğunu yıkmakla kalmadı, aynı zaman iktidar cephesinde de uçurumların derinleşmesine yol açmıştır.
Büyük sermaye saflarından da Erdoğan’a iyi haber gelmemektedir. Erdoğan’ın saldırgan tavrı ve buna mukabil büyüyen eylemler kırılgan Türkiye ekonomisinin de zayıflıklarını ortaya çıkarmıştır. Borsaların çakılması, burjuva medyada patronlardan, küçük işletmelere kadar her kesimden yükselen çığlıklar bu konuda AKP’yi zor günlerin beklediğini gösteriyor.
Dış politikada ise Gezi Parkı Eylemleri ile başlayan sürecin Reyhanlı Katliamı ile başlayan çöküşü hızlandırdığı gözlemlemektedir. Erdoğan’ın Afrika seyahatinde görüldüğü üzere Ortadoğu ve Arap coğrafyasındaki imajı yerle yeksan olmuştur. Aynı zamanda kitle eylemlerine uygulanan dizginsiz şiddet Türkiye’nin model ülke imajının yıkıldığını resmileştirmiştir. Erdoğan ve AKP iktidarı uluslar arası ortaklarından uyguladığı şiddet konusunda uyarı üzerine uyarı yemektedir ve özellikle ABD’nin çok önem verdiği istikrarı tehlikeye attığı için perde arkasında prestijini yitirmektedir. Kitlelerin gözünden düşen Erdoğan’ın yerine artık yakın vadede alternatiflerin gündeme gelmeye başlaması kimseyi şaşırtmayacaktır.
Gezi Parkı eylemleri yıllardır uyuyan bir devi hareketi geçirmekle kalmadı, üstüne Türkiye egemen sınıflarının bütün hesaplarını alt üst etti. Artık hem Erdoğan’ın başkanlık hayalleri, hem de hayata geçirilecek yeni saldırılar uygulamaya konurken iktidar iki kez düşünmek zorunda. Karşısında baskıyla sinen, konuşmaktan korkan ve boyun eğen değil; iktidara sokakları dar eden bir halk bulunmaktadır.