Suriye İç Savaşı'nda İç Savaş – Emre Güntekin

7 Ocak, 2014
Ortadoğu’daki kaos ve iç çatışmalar en fazla El Kaide gibi gücünü bu etkenlerden alan radikal İslamcı akımlara yarıyor. Irak’ta 2003’te ABD öncülüğünde yapılan müdahalenin etkileri bugün merkezi otoritenin yerle yeksan olması ve Irak’ın farklı etnik kimliklerin ve dini unsurların rekabet alanı dönüşmesiyle devam ediyor. Suriye ise artık radikal İslam’ın yeni Afganistan’ı olmaya aday durumda. Esad rejimine karşı başta Türkiye olmak üzere El Kaide türevli yapıların önünü açan ülkelerinde artık sürecin gidişatına müdahale etme imkânı neredeyse yok gibi.

El Kaide gibi unsurların yerleştikleri alanlarda kabına sığmayıp bütün bir bölgeyi tutuşturma imkânına sahip oldukları tarihlerine bakıldığında kolaylıkla görülebilecek bir gerçek.

Karşımızda onlarca farklı ulusal kökenden, ama tek bağlayıcılıkları Müslümanlığın fundamentalist bir yorumu olan bir hareket söz konusu. Üstelik hareketin kaynağı oldukça akışkan. Dün Afganistan ve Çeçenistan’dalardı. Kısa bir süre önce Libya’ya yolları düştü. Bugün Suriye ve Irak’talar. Aslında her yerdeler. Türkiye’den de El Kaide’ye bağlı El Nusra Cephesi için savaşmaya giden 500 kişi olduğu biliniyor. Bırakın Türkiye’yi İngiltere, Hollanda, ABD gibi ülkelerden Müslümanlığa geçiş yaparak El Kaide saflarında savaşmaya gelen onlarca kişi olduğu biliniyor. İngiliz The Times gazetesi Kasım ayında 500 kadar İngiliz’in radikal İslamcı saflarda Esad rejimine karşı savaştığını açıklamıştı.

Suriye’de birbirinden farklı kökenlere sahip ancak benzeri ideolojik-politik hattı taşıyan radikal İslamcı hareketlerin çoğalması savaşın içinde yeni bir savaşın doğabileceğini gösteriyor.

Suriye İç Savaşı’nda İç Savaş

Son dönemde El Kaide’nin Esad rejimine karşı savaşan hareketler içerisindeki ağırlığının artık tartışılmaz bir noktaya ulaşmasıyla birlikte, muhalefet içerisinde çatışma büyüyor, iç Savaş içerisinde yeni bir iç savaş gelişiyor.

Geçtiğimiz günlerde El Kaide’nin Suriye’deki yapılanması Irak Şam İslam Devleti ile Kasım ayında ÖSO saflarındaki Tevhid Tugayı, Ahrar’üş Şam, İslam Ordusu, Sukur’üş Şam, Hak Tugayı ve Ensar’üş Şam İslam Cephesi gibi İslamcı grupların birleşmesi ile kurulan İslami Cephe arasındaki çatışmalar şiddetlendi. Halep, Rakka ve İdlib’de yaşanan çatışmalarda yaklaşık 100 kişinin öldüğü aktarılıyor. ÖSO’nun da IŞİD’e karşı savaşta İslami Cephe’ye destek verdiği ve Atarib, Atme, Dane, Menbic, Carabulus gibi bölgelerin ele geçirildiği belirtiliyor.

Türkiye’nin ise El Kaide’ye verilen desteklerden dolayı Batı’nın tepkisinin artması üzerine “daha ılımlı” gördüğü İslami Cephe’yle yakınlaşmaya başladığı gözlemleniyor. Lübnan’ın El Anbar gazetesi İslami Cephe’nin Türkiye’de kurulduğunu iddia etmiş, hatta cepheyi oluşturan unsurlardan biri olan İslam Ordusu’nun lideri Zehran Alluş’un 2 ay boyunca Türkiye’de kaldığını iddia etmişti.

Geçtiğimiz aysa Türkiye de facto bir şekilde İslami Cephe ile komşu olmuştu. İslami Cephe Aralık ayı başında Cilvegözü Sınır Kapısı’nın Suriye tarafında bulunan Bal El Hava Sınır Kapısı’nı ele geçirmiş ve stratejik bir kazanım elde etmişti. Daha da ilginci Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bu durum üzerine yaptığı açıklamada İslami Cephe’yi “Özgür Suriye Ordusu’ndan ayrılan ılımlı islami bir grup olan (El Kaide veya Irak-Şam İslam devleti bağlantısı olmayan) ve 7 ayrı muhalif grubun birleşmesi ile kurulmuş bulunan Cephet-ül İslam”şeklinde tanımlamıştı. Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü Selefi hareketler Uzmanı Aaron Zelin “İslami Cephe içindeki grupların birçoğu, bilhassa da İslam Ordusu, hâlihazırda Suudi Arabistan’la ve ayrıca İnsani Yardım Vakfı IHH ile El Hayriye gibi sivil toplum örgütleri üzerinden Türkiye ve Katar’la gevşek veya gayri resmi ilişkilere sahip.”olduğunu ifade etmişti (Al Monitor, 15 Aralık).

İslami Cephe’nin Yapısı

İslami Cephe, ÖSO’dan farklı olarak sadece askeri bir örgütlenme anlayışına sahip değil. Aynı zamanda tıpkı El Kaide’nin yaptığı gibi ele geçirdiği bölgelerde İslami bir anlayışa dayalı rejim inşa etmeye de çabalıyor. ÖSO’nun aksine cephenin daha yerel ve topluma nüfuz etme yeteneğinin daha fazla olduğu söylenebilir. Bu durum El Kaide’yle sadece askeri olarak baş edebilmenin mümkün olmadığını gören Batı içinde uygun bir ortaklık yaratabilir. Ancak İslami Cephe’yi böyle bir ortaklığa çekmenin henüz erken olduğu söylenebilir. Nitekim cephenin siyasi sorumlularından ve Ahraru Şam komutanı olan Hassan Abbud, El Cezire’nin Aralık ayı sonunda yaptığı bir röportajda Cenevre Konferansı’na katılıp katılmayacakları yönündeki soruya “Hayır katılmayacağız. Esad düzeninin oraya şartsız gideceğini Beşşar Esad’da başkanlıktan ayrılmayacağını açıklamıştı geçiş hükümeti istiyorlar. Direnişçileri Esad askerleriyle birleştirmek istiyorlar. Biz Beşşar başkanlığı bırakmadı sürece suçluların hesaba çekilmediği sürece hiçbir anlaşmada olmayacağız. Oraya giden herkes halktan vekalet almamıştır halkı da temsil etmemektedir bunun gibi projelerde kaybetmeye mahkumdur.”yanıtını vermişti. Fakat hem İslami Cephe içerisinden hem de ÖSO’dan karşılıklı bağları koparmak yerine bugüne dek işbirliği adımları atılmıştı. Cephenin kuruluşunu ilk kutlayan isimlerden biri ÖSO Sözcüsü Luey Mikdad olmuştu.

Batı-İslami Cephe İlişkisi

Öte yandan savaş sahasından aktarılan bilgiler İslami Cephe’nin kurulumu ile birlikte ÖSO’nun ana askeri gövdesini kaybettiğini ve Batı’nın muhalefet üzerinde son kontrol mekanizmalarını da kaybettiğini gösteriyor. Wall Street Journal’ın Halep muhabiri Edward Dark 15 Aralık’ta yazdığı makalede “Suudi destekli bu yeni İslami Cephe, ideolojik bakımdan El Kaide’ye bağlı Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Nusra Cephesi kadar aşırı olmayan ama hiçbir şekilde de ÖSO kadar ana akım olmayan Selefi cihatçı grupların bir araya gelmesiyle oluştu. Laik demokrasiyi değil, açıkça İslami Şeriat yönetimini savunan bu oluşumun adı, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nce belgelenen Lazkiye olayları dâhil mezhepsel savaş suçlarına karışmıştı. (…) El Kaide’nin özellikle Kuzey Suriye’de artan gücüne karşı bir araya gelen grup, Batı destekli ÖSO’nun altını oymuş oldu. (…) Çok yakında artık ÖSO diye bir şey kalmayacak, en azından sahada fiili bir varlığı olmayacak. Daha da kötüsü, Kuzey Suriye’de El Kaide’nin hâkim olduğu Rakka vilayetinde ÖSO’dan geriye kalan birlikler de dağılmış durumda. (…) Halep’te de ÖSO birlikleri gittikçe sıkışıyor. IŞİD, kuzeydeki ÖSO komutası ve mevzilerini açıkça tehdit ederken, rejim kuvvetleri de Halep’in güney kırsalında mesafe kat edip hâkimiyetini sağlamlaştırıyor.”Sözleriyle ÖSO’nun çözülüşünü ve radikal İslamcıların hâkimiyeti güçlendirdiğini belirtmişti.

ABD’nin ise İslami Cephe’yle durumu yeniden toparlamaya çalıştığı bir sır değil. Aralık ayında Reuters, ABD’nin Türkiye’de İslami Cephe ile yardımları ve işbirliğini konuşacağını aktarmıştı. Geçtiğimiz ay içerisinde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’de İslami Cephe ile görüşebileceklerini açıklamıştı.

Cenevre Konferansı yaklaşırken özellikle Suriye muhalefetinde çatırdamaların artabileceği gözlemleniyor. ABD öncülüğünde Suriye’de vekalet savaşı yürütmeye çalışan Batı şimdi kendisine en uygun ortağı seçmeye çabalıyor. Ancak şimdiye kadar atılan adımlar nasıl savaşı büyüttüyse, muhalefetin yeniden yapılandırılmasında radikal İslam’a hareket alanı tanınması da savaşı sadece Suriye’nin bir meselesi olmaktan çıkarıp bütün Ortadoğu’nun bir problemi haline getirecektir. Son günlerde Irak’ta yaşananlar dikkatle izlenmelidir. Bu bir başka yazının konusu olacaktır.

KATEGORİLER
ETİKETLER