Soldaki İttifaklar Üzerine (1): Emek ve Özgürlük İttifakı – V. U. Arslan

Soldaki İttifaklar Üzerine (1): Emek ve Özgürlük İttifakı – V. U. Arslan

Türkiye adım adım seçim atmosferine giriyor. Ekonomik krizin etkisiyle AKP’nin desteğinde önemli gerilemeler yaşandı. Anket ortalamaları AKP’yi %30-31, MHP’yi %7 civarında gösterirken seçimi “rahat” kazanma havasına giren Altılı Masa aktörleri arasında itiş kakış sertleşti. Öyle ya müstakbel cumhurbaşkanı, müstakbel başbakan ve parti başkanları ile daha nice koltuğun sahiplerini belirleyecekler. Hal böyle olunca masa altından atılan tekmeler çok, hesaplar çok ve dışarıdan karışan çok… Bütün burjuva unsurların kendilerine göre hesabı var. AKP de umutla bu kavgaların büyümesini bekliyor.

Burjuva muhalefet cephesinde işler kızışmışken sol-sosyalist güçler arasında kurulan seçim birliklerine dair de bir şeyler söylememiz gerekir. Karşımızda şimdilik iki blok var. İlki HDP’nin liderlik ettiği Emek ve Özgürlük İttifakı, ikincisi Sosyalist Güç Birliği. Bu iki ittifaka dair düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Emek ve Özgürlük İttifakı

HDP dışında TİP, EMEP, TÖP, EHP ve SMF’nin dahil olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) 25 Ağustos’ta ilan edildi. Bu partilerin dışında ESP, SYKP, Devrimci Parti, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, DSİP, SODAP, Partizan, Kaldıraç gibi sol-sosyalist örgütler HDK bileşenlerini oluşturuyor. Böylelikle HDP’nin soldaki liderlik kapasitesinin ne kadar geniş olduğunu görüyoruz. Halkevleri ise son anda sürpriz şekilde EÖİ masasından çekildi; ancak ittifakın mücadelesini destekleyeceklerini duyurdu.

Halkevleri yaptığı açıklamada ittifakın seçim odaklı olması sebebiyle masadan çekildiklerini duyurdu. Açıklama herhangi bir politik-programatik farklılaşma içermediği için ikna edici olmaktan çok uzak. İttifakın seçim odaklı olduğu son anda mı fark edildi? Sonuçta HDP’nin domine ettiği bu tarz ittifakların uzun yıllara yayılan bir geçmişi ve bu geçmişi belirleyen ideolojik-politik bir zemin var. Zaten esas mesele de bu ideolojik-politik alanla ilgili ve Halkevleri’nin bu konuda söyleyeceği sözü yok.

Diğer taraftan EÖİ gerçekten de seçim odaklı bir oluşum, zaten başı çeken HDP de parlamentarist bir güç. Ama Emek ve Özgürlük İttifakı’nda seçim odaklılık boyutlarını aşan “reel politik” bir durum daha söz konusu. Zira baktığımızda CHP de haliyle seçim odaklı bir parti, ama burjuva normalleşme programı etrafında kendi adına taktikler geliştiriyor, söylem üretiyor, hamleler yapıyor. Gelgelelim halkın hızla yoksullaştığı, ülkenin bir yol ayrımına gittiği tüm bu süreç boyunca Türkiye’nin en büyük 3.partisi olan HDP ve liderliğindeki bileşenlerin hemen hiçbir varlık gösteremediğine, herhangi bir hamlenin örgütlenmediğine tanık olduk. HDP’nin ana politikası yaklaşan seçimlerde cumhurbaşkanı adayının belirlenmesini etkilemeye dönük. HDP’nin itiraz etmeyeceği bir adayın Millet İttifakı tarafından belirlenmesi en önemli etki olarak görülüyor.

Bütün bunlar dışında CHP’nin liderlik ettiği burjuva normalleşme programına HDP’nin de bağlı olduğunu görüyoruz. Nedir bu program? Burjuva düzenin kurumsal işleyişi yasal-rasyonel zeminde yeniden düzenlenecek, serbest piyasanın işleyişine karışılmayacak, laik-parlamenter sistem güvence altına alınacak, Türkiye’nin Batılı müttefikleri ile ilişkileri yeniden iyileştirilecek, yolsuzluklar ve çeteleşme eskisi gibi “kabul edilebilir seviyeye” indirilecek… Bu program biz devrimci sosyalistler açısından sömürü düzeninin rasyonelleşmesi ve sistemin rayına oturması programıdır. AKP’nin gidişi bizler için de önemli, ama bu gidişin salt burjuva restorasyondan ibaret kalmaması için emekçi eylemlerinin yükselmesi gerekiyor. İşçi sınıfının eylem kapasitesi ve mücadeleci örgütlerinin yükselmesi, AKP sonrası Türkiye’nin nasıl bir ülke olacağını belirleyecek. Ekonomik krizin daha da ağırlaşacağı bir seçim sonrası ortamında demokratik haklara yönelik tehditler de eksik olmayacaktır. Bu yüzden içinden geçtiğimiz süreçte sınıfsal eylemlerin yükselmesi çok önemlidir.

Gelgelelim HDP hayata sınıfsal bakmadığı için ekonomik kriz karşısında işçiler ve işçi eylemlerinin parti siyasetinde pek bir ağırlığı bulunmuyor. Ulusal bir çerçeve, kimlik politikaları ve yüksek siyaset HDP’nin siyasi rutinini oluşturuyor. Sınıf mücadelesi perspektifi HDP için belki yabancı bir yaklaşım değil, ama Marksizmle giriştiği ideolojik rekabet HDP’nin emek örgütlerinde oynadığı olumsuz rolü daha da güçlendiriyor. Öyle ki HDP, KESK ve DİSK gibi emek örgütlerine ya liderlik ediyor ya da buralarda önemli bir ağırlığa sahip. Bu örgütlerin de cılız rutinizm dışında ortaya koyduğu hiçbir şey yok. Yani HDP ve bileşenlerin etkisizliğini süregiden devlet baskılarıyla açıklamak mümkün değil.

Üstelik HDP’nin ve liderlik ettiği (ya da çok etkin olduğu) emek örgütlerinin bu atıllığı öyle bir zamanda oluyor ki ilerici güçlerin bunu gözden kaçırmaması gerekir. Emekçilerin hızla yoksullaştığı bu dönem, aynı zamanda ülke tarihinin en önemli politik dönemeçlerinden birisi. Ama HDP, son bir yılı sosyalist gruplarla ittifak masası kurmak için görüşmelerle geçirdi. Dediğimiz gibi bu bir yıl boyunca fark yaratan hiçbir mücadele ya da politika ortaya konmadı. Bütün muhalefet alanı bilerek ve görerek CHP ve Millet İttifakı’na terk edildi. AKP gitsin, ortam yumuşasın, ağırlığımızı Millet İttifakı’nın aday belirleme sürecinde kullanalım, bunun için pazarlık yürütelim ve bu arada sosyalist sol ve emek örgütleri üzerindeki nüfuzumuzu sürdürelim. Tek strateji bu.

Sosyalistlerin sandık aritmetiklerinde pek az etkisi var ama sosyalistlerin sokak mücadelesindeki varlığı, kültürel etkisi ve genel olarak prestiji sandık hesaplarından çok daha yüksek. HDP bu gücü kendi şemsiyesi altında tutmak istiyor. Emek ve Özgürlük İttifakı esas olarak bu amaç için var. EÖİ masasının pratik mücadelede bir etkisi olmayacak; ama HDP’nin hegemonyasının sürmesi için gereken sosyalist yapılara vekillik dağıtım sürecinde bu masa şart. Aslında bunu herkes de biliyor. Yani bu örgütlerin Emek ve Özgürlük İttifakı’nın politikalarında ya da fiili mücadelesinde kayda değer bir etki yaratması zaten mümkün değil. İşte HDP’nin bu stratejisinde olan sosyalizm ve emek mücadelesine oluyor.

Bu uzun erimli masa toplama sürecinin ardından belki de seçimden önceki son aya kadar sürecek olan aday belirleme (netleme) süreci başlayacak. Uzayan bu süreçler bir yandan da sosyalist soldaki farklı cepheleşmelerin de önünü tıkıyor. Seçim/vekillik hesapları daha geçen yıldan sosyalist solu domine etmeye başlamıştı. Tam da o sıralar sosyalistler arasında bir emekçi cephesi açma çabası da mevcuttu. Ama seçim süreci ve vekillik planları bu cephenin önünü tamamen tıkadı. Vekillik kazanma yolu HDP’den geçtiği için rotayı sınıf hareketi içinde inşa edilecek uzun erimli bir cepheden o zamanki adıyla “demokrasi ittifakı”na kaydırmak gerekiyordu.

Sokakta, işçi havzalarında, üniversitelerde ve kent meydanlarında mücadelenin yükseltilmesi için belirli bir politik program gerekir. Bu yüzden de “hem o, hem bu” zaten mümkün değil. Politik ayağı sağlam olmayan bir ekonomik mücadele uyuz bir sendikacılıktan öteye geçmez. İşçi sınıfında mevziler kazanılacaksa bu ancak bağımsız sınıf tavrını anlamış öncü Marksist işçilerin yetiştirilmesi ile mümkün olabilir. Sosyalist solun izlemesi gereken yol budur.

Unutmamak gerekir, HDP sadece gücü sayesinde dominant değildir. HDP, politik perspektifin temel belirleyicisidir ve ideolojik merkez durumundadır. HDP’nin benimsediği “radikal demokrasi”, partinin pusulasıdır. Sınıf mücadelesi ve işçi iktidarı stratejisinin reddiyesi üzerinden şekillenen radikal demokrasinin varacağı yer ise liberal çoğulculuk ve kapitalist statükodan ötesi değildir. Zaten yılların pratiği ortadadır. Kısacası HDP’ye yönelik baskılar karşısında gerekli dayanışmayı en net biçimde göstermeliyiz, ama durum buyken devrimci sosyalistlerin HDP liderliği altında toplanması düşünülemez.

KATEGORİLER