Sınırdaki Mülteciler ve Koronavirüs Tehlikesi – Emrecan Konyalı
İktidarın bugüne kadar AB ülkelerine karşı pazarlık aracı haline gelen mülteciler için korona virüsü salgınıyla birlikte durum gittikçe ciddileşiyor. Koronavirüs etkisi altında geçen kritik zamanlarda mülteciler açısından durumun tahlili ve acil taleplerin gerçekleştirilmesi hayati bir noktada. Sağlık Bakanlığı’nın virüse karşı alınabilecek en iyi önlemleri aldığı propagandası yayılırken, bu konuya farklı pencerelerden bakmak önem taşıyor.
Mültecilerin Geldiği Nokta
Suriye İç Savaşı’nın ardından en az 7 milyon Suriyeli yerinden edildi. Net sayılarla konuşacak olursak: 27 Şubat 2020 tarihi itibariyle geçici koruma altındaki 3 milyon 587 bin 266 Suriyeli, 2019 sonu verilerine göre ise 170 bin Afgan, 142 bin Iraklı, 39 bin İranlı, 5 bin 700 Somalili ve 11 bin 700 diğer ülkelerden gelen olmak üzere toplam 4 milyonu aşkın göçmen Türkiye topraklarında bulunuyor.
AKP, Avrupa Birliği ile yaptığı Mülteci Anlaşması çerçevesinde 3 milyar Euro ile cebini doldurmaya çalışmıştı. Ancak İdlib macerasına aradığı desteği bulamayan iktidar bu kez yıllardır tekrarladığı tehdidi hayata geçirmiş ve Avrupa’ya geçişleri serbest bırakmıştı. On binlerce mülteci bu karar sonrasında sonu belirsiz bir yolculuğa çıkmıştı. Halen binlerce mülteci sağlıksız koşullarda beklemeyi sürdürüyor.
Buna rağmen Suriyeli mültecilere karşı yıllardan beri sürdürülen ırkçı söylemler yaygın şekilde devam ediyor. Eğer mültecilere olan bakış düşmanlaştırıcı bir tavırdan ileri gitmiyorsa zaten mültecilerin virüsten etkilenmesi de umursanmaz. Savaşlarla dolu bir coğrafyadan yaşamak için ayrılmak zorunda kalan mültecilerle ortak duyguları paylaşmalıyız.
“Sıradan İngiliz işçi, İrlandalı işçiden kendi yaşam standardını düşüren bir rakip olarak nefret ediyor. İrlandalı işçiye karşı geliştirilmiş dinî, sosyal ve millî önyargıları benimsiyor. … İngiliz işçi sınıfının, örgütlülüğüne rağmen güçsüz oluşunun sırrı bu antagonizmadır. Kapitalist sınıfın iktidarını idame ettirmesinin sırrı buradadır.” demişti Marx İngiltere’ye göç eden İrlandalı işçiler hakkında. Hayata ezenlerin değil ezilenlerin penceresinden baktığımızda mültecilerin virüsten korunması ve temel insani haklarının sağlanması için ortak talepleri yükseltebiliriz.
Türkiye’de Mültecilerin Durumu
Öncelikle mültecilerin Türkiye’deki yaşam koşullarını bilmek gerekiyor. Büyük bir çoğunluğu yoksullukla boğuşan, günlük, güvencesiz, sözleşmesiz, düşük ücrete çalışmak zorunda olan mülteciler için Türkiye’de yaşam zorun da ötesinde.
DİSK’in yaptığı saha araştırmalarına göre, ortalama 12,4 saat çalışan mülteci işçilerin çalışma saatlerinin günde 16 saate kadar çıktığı görülüyor. Bunun yanında kayıt dışı çalıştırılma, ırkçılık, maaşların ödenmemesi mülteci işçilerin yaşam zorluklarının tepesinde yer almakta. İşyerlerinde ikinci sınıf insan muamelesi gören mülteci işçiler işsizliğin nedeni olarak görülüp suçlanıyor. Bu durumun temeli ise iktidarın kutuplaştırıcı siyaseti. Bu kutuplaşmadan en karlı çıkanlar ise patronlar. Kayıt dışı, güvencesiz, emek-yoğun ve vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kalan mülteciler kat kat fazla sömürülmekteler. Hâlihazırda çok düşük olan ücretler de ödenmediğinde mülteci işçiler haklarını arayabilecekleri herhangi bir yol bulamıyorlar.
Artan işsizlik, hayat pahalılığı ve artan yoksulluk kendisini artan ırkçılıkla gösteriyor. Patronların ve iktidarın istediği ise tam olarak bu. Gerçek sorunlar, sorunların gerçek temelleri bu şekilde göz ardı ediliyor. Eskiden yüksek maaşlar, düşük işsizlik mi vardı da mülteciler gelince her şey mahvoldu? Elbette hayır. Dolayısıyla mültecilere karşı süren ırkçılığın karşısında ortak mücadele alanlarında ve sınıf kardeşliği ekseninde mücadeleyi büyütmek şart.
Mülteciler Virüse Karşı Savunmasız
Koronavirüsün hızla yayılmasından dolayı virüs savunmasız haldeki mülteci kamplarını es geçmeyecek. Neredeyse hiç olmayan sağlık hizmetleri, kötü barınma koşulları, yetersiz beslenme ve bağışıklıkların zayıflaması sınırlarda biriken mültecileri ölümün pençesine atıyor.
Sınırı geçmek için Yunanistan sınırında bekleyen mültecilerin sayısı 10-15 bin aralığında. İçişleri Bakanlığı’nın “koronavirüs önlemleri” kapsamında Yunanistan’a açılan Pazarkule ve İpsala kara hudut ile Uzunköprü demiryolu hudut kapısını kapatma kararı sonrasında bazı mülteciler otobüslerle farklı kentlere geri gönderildi. Fakat mültecilerin çoğunluğu hala sınır bölgesinde beklemeye devam ediyor. Çoğunluğu Yunanistan polisinin müdahalesine bağlı olmak üzere doku travmaları, gebeliğe bağlı semptomlar, karın ağrısı, ateş gibi nedenlerle 242, hastaneye nakil dâhil olmak üzere toplam 760 mülteciye müdahale edilmesi gerekti.
Korona virüsten korunmanın en önemli noktalarının sosyal izolasyon, hijyen ve bağışıklığın güçlü tutulması olduğu biliniyor. Mülteci kampına dönen sınırdaki tampon bölgede ise bunların hiçbiri mümkün değil. Mültecilerin bir kısmı yağmurlu havada açık alanda kalmak durumunda. Temiz su en büyük eksiklerden biri. Tankerlerle verilen su yüzünden bazı çocuklarda ateş, kusma ve ishal olduğu biliniyor. Temel hijyen önlemlerinin alınabilmesi için sabun dahi bulunamıyor; günlerce duş alınamadığı için virüsün yayılma ihtimali yükseliyor. Öte yandan yiyecek bulamayan mültecilerin sağlık sorunlarının baş göstermesi ve bağışıklıklarının düşmesi muhtemel. Kalabalık olan ve temel ihtiyaçların sağlanmadığı tampon bölgede virüsün etkileri ve yayılması ciddi noktalara ulaşacaktır.
AKP iktidarının koronavirüs sürecini iyi yönettiği söylemi doğruyu yansıtmıyor. İyi yapılan süreci yönetmek değil, algı yönetimidir. Vakaların ve canını kaybedenlerin sayısı giderek artıyor. Geçtiğimiz günlerde duyurulan önlem paketiyse salgından kaçamayan, kaçmaya çalışsa bile açlıkla, yoksullukla boğuşan milyonlara çare sunmuyor. Mülteciler de bu durumdan en çok etkilenecekler arasında yer alıyor. Bireysel olarak virüsten korunmak yetmez. Hayatımızın tehdit altında olduğu bu durumda halkın cebinden alınan paraların da halkın sağlığı için harcanması yönünde acil talepleri yükseltmek gerekir. Mültecilerin acil ihtiyaçlarının karşılanması, mültecilerin şantaj aracı olarak kullanılmasının bırakılması, mültecilerin özellikle koronavirüs öncelikli olarak genel sağlık hakkının tanınması yönünde de ortak bir duygudaşlık ve bilinçle talepleri yinelemek şart.