Şili Kimin Olacak? – Güneş Gümüş

Şili Kimin Olacak? – Güneş Gümüş

Geçtiğimiz hafta itibariyle dünyanın birçok köşesini saran emekçi isyanları dalgasına Şili de katıldı. Fransa’da akaryakıt ücretlerine zam, Lübnan’da WhatsApp’a getirilen vergi, Şili’de metroda ulaşım ücretinin artırılması… . Artık bir vesile yetiyor kitlelerin öfkesinin taşmasına. Ne demişti Nazım “Sen bakma havanın durgunluğuna. Derya dediğin uyur uyur uyanır.” Fırtına bulutları uzun yıllardır toplanıyordu; kolay değil neoliberal saldırı altında geçen 40 yılda emekçi sınıfların yaşamlarında büyük bir ekonomik yıkıntı yaratıldı, bir de üstüne 2008 krizi. Hani o öldü dedikleri işçi sınıfı var ya dünya sokaklarını sallıyor; egemen sınıflar korkuyla tankları, toplarıyla, olağanüstü halleriyle sokakları geri almaya çalışıyor. Sürekli devrim sözünü bir slogandan ibaret sananlar; dünyaya dönüp bir bakın. İsyan dalgası işte böyle Lübnan’ından Ekvator’una, Fransa’sından Şili’sine ülkeleri içine alıverir ve bir yerde zafere ulaşırsa o zaman tüm dünya değişir.

Şili’de Emekçi Halk Sokakları Terk Etmiyor


Devlet Başkanı Sebastian Pinera’nın Ekim başında özgüvenle Şili’yi Güney Amerika’nın vahası yapmaktan bahsetmesinin üzerinden çok geçmedi. Kimin, neyin vahası mı? 1973’te Şili egemenlerinin ve ABD’nin ortak operasyonuyla Pinochet darbesi ve arkasından kurulan kanlı diktatörlükten bu yana Şili, neoliberalizmin laboratuvarı olmuş; ülke, daha sonra dünyaya yayılacak uygulamaların merkez üssü yapılmıştı. Şimdi de Pinera, ülkeyi ABD’li tekellerin, parababalarının vahası yapma peşindeydi. Ama emekçilerin de sahaya inip “hadi oradan” diyecekleri zaman geliyor. Geldi de geçtiğimiz hafta metroda ulaşım ücretlerine yapılan zam sonrası emekçiler patladı. Lise öğrencileri, zammı kabul etmediklerini metro turnikelerin üzerinden atladıkları ve halkı da benzer şekilde davranmaya çağırdıkları bir eylemle gösterdiler geçtiğimiz Perşembe. Herhalde egemen sınıflar bu eylem ve ona müdahalelerinin nasıl sonuçlanacağını bilselerdi daha dikkatli olurlardı ama her şeyi hesap edemiyorlar neyse ki. Metro istasyonlarını kapatan, öğrencileri terörist ilan edip polis saldırganlığı başlatan iktidarın aldığı yanıt eylemlerin kitleselleşmesi, ulaşım zammının sınırlarını aşarak Şili’de uzun yıllar sonra yeni bir emekçi baharının kapısını açması oldu. Başkent Santiago dahil 7 büyük şehirde barikatlar yükseldi; otobüsler, benzinlikler, süpermarketler ve İtalyan enerji şirketi Enel’in merkezinde artık ateşler yükseliyordu. Başkan Pinera, bir yandan geri adım atıp zammı geri çekse de kitle hareketinin sokakta da önünü kesmek için Cumartesi günü olağanüstü hal, gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 
1970’lerdeki Pincohet diktatörlüğünden beri ilk defa sokaklarda tanklar, asker var; düşünün egemen sınıfların halktan ve onun hareketinden korkusunu.
Şimdiye kadar resmi verilere göre 15 kişi öldürüldü; 2500’den fazla kişi gözaltına alındı; yüze yakın insan eylemler sırasında polis-asker saldırganlığı sonucunda yaralandı. Şili’de diktatörel yöntemlere tekrar sarılarak yüzbinlerce emekçi ve genci evlerine tekrar sokabileceğini düşünen egemen sınıfların elleri boş kaldı. Aksine diktatörlüğe dönüş işaretlerine karşı çıkan işçi sınıfının öncü güçleri harekete geçti: Liman işçileri ana limanları kapadı; bakır madeni işçileri ülkenin en büyük madeninde grev başlattı. Stalinist düzen partisi Komünist Parti’nin kontrolündeki ülkenin ana sendikal konfederasyonu (CUT) tabandan gelen basıncı aşmak ve işçi sınıfından gelecek daha ileri hareketleri sınırlandırmak altında 21 Ekim’de genel grev ilan etti. 1970’lerde olduğu gibi bugün de Komünist Parti’nin ve ona bağlı sendikal yönetimlerin ihanetçiliklerini anlamak için “demokratik kurumlarda var olan krizden hızlı bir çıkış ve hükümetin yanıtına arabuluculuk yapana kadar” genel grev çağrısı yaptıklarını aklınızda tutun.
Dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim demişler. Komünist Parti’nin yıllarca birlikte hareket ettiği, şimdiki Senato Başkanı Jamie Quintana şöyle konuşuyor mesela: “Kategorik olarak, hızlı faydalar sağlayacak bir sosyal programı yaşama geçireceğini duyuran Pinera hükümetini istikrarsızlaştırmak istemiyoruz.” Quintana, Pinochet rejimi çöktükten sonraki 30 yılın 25 yılında Şili Komünist Partisi’nin içinde Hristiyan Demokratlar, Sosyalist Parti’nin de yer aldığı koalisyonun ana ortağı Demokrasi Parti’nin başı.
Sahip çıktıkları iktidar, bugün sokağa emekçi halkı katletmesi için askeri salan; Şili eğitim ve sağlık sisteminin özelleştirmiş bir milyarder olan Pinera ve onun çıkarına çalıştığı ABD-AB destekli milyarder dostları.

1973’ten Ders Almalı!

Şili, Pinochet diktatörlüğü bittikten sonra Latin Amerika’nın toplumsal mücadeleyle kaynayan ülkelerinden biri olmadı ne yazık ki. Elbette ki grevler, eylemler hep olageldi ama 1970lerdeki gibi radikal solun estirdiği bir ülke olmak bambaşka bir şey. Oysaki 1973’te 20 bin kişinin katledildiği; 30 binin işkenceden geçtiği; 25 bin öğrencinin okulundan, 200 binden fazla işçinin işinden atıldığı kanlı bir darbeye uzanan yıllara kadar Şili, Latin Amerika’da devrim mücadelesinin merkez üslerinden biri olmuştu. Hala solda çok yanlış anlaşılan Allende sosyalizmi yad edilip durulur.
Şili’de devrimci dalganın hızlanması 1970 Eylül’ünde Salvador Allende’nin; Sosyalist Parti, Stalinist Şili Komünist Partisi, Radikal Parti, Birleşik Halk Eylemi Hareketi ile Hristiyan Sol ve Bağımsız Halk Eylemi’nin oluşturduğu Unidad Popular’ın (Halk Birliği) adayı olarak başkan seçilmesiyle başladı. Ülkede yükselen devrimci ateşin bir ürünüydü bu seçim sonucu. %36 oy alan ve ancak Hıristiyan Demokratlar’ın desteğiyle hükümet olan Allende; toprak reformuyla köylü desteğini, yoksul halka yönelik ücretsiz kreş, süt, maaş artışı, eğitim ve sağlık reformlarıyla emekçi halktan aldığı desteği artırdı. Bu süreçte büyük bankaların ve sanayi işletmelerinin bazıları ile ABD’li tekellerin elindeki bakır madenleri tazminatları ödenerek kamulaştırıldı. Ulusal kalkınmacı bir yolu sosyalizm olarak sunan Allende, başından itibaren sistemin topyekün dönüşümünü hedeflemedi. Daha hükümeti kurmak için Hristiyan Demokratlar’ın desteğini alırken onlara burjuva devlet aygıtı ve olağan işleyişine zarar vermeyeceği teminatını vermişti. Allende, başkanlık koltuğuna oturmasından kamulaştırmalar ve diğer uygulamaları yaşama geçirme sürecine kadar sürekli ABD ve Şili kapitalistlerinin, devlet aygıtının sahiplerinin kendisini ortadan kaldırma girişimleriyle karşı karşıya kalmıştı. Seçildikten sonra suikasta uğramış, ona karşı darbenin öncülüğünü yapmaya yanaşmayan genelkurmay başkanı öldürülmüş, ülkenin çeşitli yerlerinden faşistlerin bombalamaları yaşanmıştı. Sonraki süreçte kapitalistlerin lokavtları, sabotajları da egemen sınıfların saldırganlık listesine ekleyelim. 1970 Eylül’ünde New York Times’ta “Allende yönetiminin kesin önlemler alması halinde, hükümetinin bir askeri darbe ile yıkılması gerekeceği”ni söyleyen yazılar çıkıyor; ABD saldırgan dış politikasının temsilcisi Henry Kissinger, “Bir ülkenin, halkının sorumsuzluğu yüzünden komünist olmasını neden kenardan seyretmemiz gerektiğini anlamıyorum” diye dişlerini sıkıyordu. Ülke içinde kapitalistlerin öfkesinin emperyalisr saldırganlıkla birleşmesinin sonuçları açıktı ama aslında toplumsal ilişkileri ters yüz etme radikalliği taşımayan Allende meseleyi uzlaşmayla çözme peşine düşünce darbe bağıra bağıra geldi. Ve sadece “silahı elinde öldü” diye övgüler düzülen Allende’yi katledilmedi; on yıllar boyunca sürecek şekilde Şili’deki devrimci gelenek ezildi geçildi.
Şili egemen sınıflarının sabotajları ekonomik işleyişi tehdit ettiğinde tabandan işçi ve köylüler fabrika ve toprak işgalleriyle yanıt vermiş; birçok işyerinde emekçilerin kendi özyönetimi başlamıştı. Allende’nin cevabı işgalleri durdurma, kendilerini savunmak için silah isteyen emekçilere silahtan uzak durma çağrısı yapmak ve aslında işçi iktidarına giden yolu kesmekten ibaretti. Allende’nin en büyük destekçilerinden Komünist Parti, ordu devrimci dalgayı durdurmaya, kanlı bir darbeye hazırlanırken “onlar üniformalı halk” martavallarıyla gerici generalleri halkın öfkesinden uzak tutmakla meşguldü.
29 Haziran 1973’te bir grup asker tanklarla bir darbe girişimine kalkıştığında binlerce işçi greve çıkarak, fabrikaları işgal ederek ve Allende hükümetinin konuşlandığı binaları koruma altına alarak darbecilere gereken cevabı vermek isterken Allende işçilere geri dönün çağrısına devam etti. Allende, emekçi halkı silahlandırarak fabrikalarda yönetimi ele almalarına müsaade etmektense kendisini devirecek Pinochet ve diğer generalleri kabineye alarak onlarla uzlaşma peşinde olmaya devam etti. Darbeden bir hafta önce 4 Eylül 1973’te 800 bin işçi ellerinde sopalarla başkent Santiago sokaklarında, “Daha güçlü vur, Halkın iktidarını kur, Allende halk seni savunacak” sloganlarıyla yürüyüşe geçtiğinde Sosyalist Parti ve Komünist Parti halkı evlerine dönmeye çağırıyordu. 11 Eylül’de kanlı darbeciler son yıkıcı hamlesini yaparken Allende, radyodan halkı provokasyona kapılmamak konusunda uyarıp ordunun rejimin teminatı olduğunu ilan ediyordu. Gerçekten de ordu rejimin teminatıydı; baştan aşağıya Şili oligarkları ve onların ABD’li dostlarının çıkarına işleyen kapitalist rejimin teminatı. Kitlelerin darbecileri ezecek enerjisinden korkan Allende ve destekçisi Sosyalist ve Komünist Parti, 16 yıl sürecek kanlı bir diktatörlüğün kapısını böyle açtı; kapitalist düzenin işçi sınıfı içine sızmış emniyet sübapları olduğunu tabanındaki binlerce devrimcinin kanı pahasına kanıtladı. Sonuç devrimcilerin ve emekçilerin kanına bulanmış sokakların üzerinde yükselen vahşi bir diktatörlüğün toprakları köylülerin elinden geri alması, kamulaştırılan yerleri özelleştirmesi, bakır sanayini ABD’li tekellere terk etmesi ve neoliberal ajandanın emekçi halkın yaşamını cehenneme çeviren uygulamalarının yaşama geçmesi oldu. Yarı yolda durmanın bedeli kanıyla, canıyla, hayatının her yanıyla emekçi halk ödedi. 

İlerlemeyen Kaybeder!

Şili’de 1973’ten bu yana uygulanan neoliberal saldırılar altında toplumsal eşitsizlik çok derin. Birkaç oligark ülkenin gelirlerinin çoğunluğunu elinde tutarken ülkenin geri kalanı yoksulluk içinde kıvranıyor. Bugün ulaşım ücretlerine zamla başlayan isyan dalgası bu eşitsizliğe karşı genel bir uyanışı ifade ediyor. Pinochet’in gidiş yolunu hazırlayan emekçi dalgasından beri görülmemiş büyüklükte bir dalga. Ülkede 1987’den beri ilk defa sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Tarihsel bir hareketle karşı karşıyayız ama mesele devamının nasıl geleceği.
Şili’de egemen sınıflar alışageldikleri bir araçla, olağanüstü hal ilan ederek, sokaklara asker salarak bu isyan dalgasını durdurma peşindeler. Kitle hareketinin gücü ve harareti çok yüksek olduğunda egemen sınıflar böyle olağanüstü silahlara sarılır ama geri tepme riskini de alarak. Çünkü bu saldırganlık düzeyi kitle hareketini durdurmazsa fişekler, güvenini artırır, geçici iktidarları aşıp devletin niteliğini de deşifre ettiğinden ideolojik olarak ileri iter. Bugün Şili’de egemen sınıfların bu karşı saldırısı işe yaramamış görünüyor. Tabanın basıncıyla genel grev ilan edilmesi, kitlelerin sokağı askere terk etmemesi bu çerçevede görülmeli. Ama baskı bitmiş değil; sokağa salınan 10 bin asker ve polis eliyle şiddet sürüyor.
Bugün bu iktidar gitse de onun muhalifi görünen Quintana’nın yukarıda verdiğimiz sözlerinden de anlaşılabileceği gibi yerine gelecek de aynı emekçi düşmanı politikayı bu sefer daha güleryüzle hayata geçirmeyi deneyecektir. Onun için toplumsal eşitsizliğe karşı ayağa kalkanların yarı yolda durması olmaz.
Toplumsal patlama süreçlerinde kitle hareketinin enerjisi hızla yükselir ama sonsuza kadar sürmez. Onu ileri taşıyacak önlemleri yaşama geçirmek gerek. Polisiye, askeri tedbirler sokakta söker ama işyerlerinde sökmez. Kitle hareketini ilerletmenin yolu da sokak gösterilerinden işyeri işgal ve işyerinde işçi özyönetimlerine geçmektir. Emekçiler kendi özyönetimlerini oluşturmaya başlayıp ihanetçi sözde “komünist”, “sosyalist” parti ya da onların elindeki sendika yöneticilerine güvenmeden kendi devrimci önderliğini meydana getirebildiği oranda başarılı olabilir. Bunun yolu da Şili’nin Bolşevik Partisinin bu isyan dalgasından beslenerek toplumsal bir güç haline gelmesidir. Ancak bu şekilde Pinera hükümetinin karşı hamlelerinin, dost görünüp ihanet eden Sosyalist, Komünist Partilerin rejim payandalığının ötesine geçerek zafere doğru yürünebilir.

KATEGORİLER