Sahi BHH Neden Başarısız Oldu? – V.U. Arslan

Haluk Yurtsever HTKP’nin yayın organı ilerihaber’deki Haziran Bilançosu başlıklı yazısında Haziran Hareketi’nin iflasını açıklamış (http://ilerihaber.org/haziran-bilançosu/20975/). Yazı, BHH’nin neden başarısız olduğuna dair bir ileri haberdizi açıklama getiriyor. H.Yurtsever, yazısını “Birleşik Haziran Hareketi başladığı noktanın gerisine düşmüştür. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç almak olanaksızdır” acı gerçeğini ifade ederek sonlandırmış. HTKP ve BHH çevresinden “bu görüşler Yurtsever’in şahsi fikirleridir, O’nu bağlar” şeklinde itirazlar gelebilir. Ama meselenin üstünü kapatmak yerine konuyu tartışmak daha faydalı olacaktır. Zira, meselenin ana eksenini mümkün olduğunca yakalayan bir bilanço çıkarmak gerekiyor. Şimdiye kadar Yurtsever’e cevap olarak ilerihaber’de Fatih Yaşlı‘nın orta yolculuğu mümkün olan tek yol olarak tasvir ettiği zayıf savunma yazısı yayınlandı. Yurtsever’in BHH eleştirisi, ana ekseni pek yakalayamasa da en azından konuyu tartıştırma girişimi açısından anlamlı. Meseleyi daha iyi ortaya koyabilmek için konuyu Gezi İsyanı’ndan başlatmak gerekiyor.

 Gezi İsyanı Sosyalist Solu Fena Yakaladı!

Sosyalistlerin rüyalarını süsleyen tablolar, Gezi’de gerçek olmuştu. Halk uyanmıştı, yüz binler polisle karşı karşıya geliyordu… Gezi, belki acil hedeflerine ulaşamadı ama devasa dalga içerisinde milyonlar, eylemde ve düşüncede radikalleştiler. Gezi öncesi ve sonrasında ülkede bariz bir sola kayma olduğunu sadece bizler değil, burjuva aydınlar ve hatta İslamcılar da kabul ediyor. Ülke sola kaydı kaymasına, ama sosyalist örgütler bu süreçten zayıflayarak çıktılar. Kimsenin beklemediği bu paradoksal ilişki, nasıl mümkün olabildi?

Sosyalistler sürece müdahale edemediler. Gidişata anlamlı etkilerde bulunamadılar, hatta içlerinden öne çıkan halkın tanıdığı bir siyasi örgüt ya da en azından bir şahıs-figür bile çıkaramadılar. Neticede esaslı pratik kaygıları olan kitleler, gidip sosyalist örgütlerde örgütlenmedi. Bu durumda sosyalistler için ortaya çıkan şey, hayal kırıklığı ve anlam kaybı olmaya başladı. Özellikle daha köklü, daha geniş ve iddialı sosyalist örgütler, Gezi süreci ve gezisonrasında ciddi boyutlarda sıkışmaya maruz kaldı. Kürt Hareketi’ni saymazsak Türkiye’deki en geniş kadro ağına sahip olan örgüt durumundaki TKP, bu süreç neticesinde ortadan ikiye bölündü. Buna benzer bölünme ve büyük çaptaki ayrışmalar, daha başka örgütleri de etkiledi ki bu noktada sosyalist hareketlerin adı konmamış bir krizle karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. Tersinden bakacak olursak aslında Gezi İsyanı ile ters düşmüş olan HDP, siyasi yaşamdaki gücü ve fark yaratabilmesi sayesinde Gezi dinamiğinden en çok yararlanan odak haline geldi. “Seni başkan yaptırmayacağız” ile bu süreç, zirve noktasına ulaştı.

Bu noktada HDP dışındaki sosyalist örgütlerin ayriyeten HDP basıncıyla sıkışmaya başladığını belirtelim. Sosyalist solun bir kısmı, Kürt sorununda Kemalist reflekslere sahip olduğundan, bir kısmı da kendi çizgisi ve ideolojik bağlamları içerisinde çok dinamik ve güçlü olan Kürt Hareketi içerisinde eriyip gitmekten korktuğu için HDP ile arasına mesafe koymaya özen gösterir. (Bu konu çok daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmayı hak ediyor ama şu an bir özete ihtiyacımız olduğu için konuyu bu şekilde toparlamak gerekiyor.) Ama HDP’nin yarattığı çekim ve taraflaştırma o kadar güçlüydü ki HDP rüzgarına karşı durabilmek için ayrı bir odak inşa etmek gerekiyordu. Toparlayacak olursak BHH’nin oluşmasını belirleyen iki faktör şöyleydi:

a) Gezi’nin getirdiği anlam kaybını gidermek için geniş bir birliktelik oluşturarak yeniden öne çıkarak anlam kazanmak.

b) HDP’nin estirdiği rüzgar karşısında bir araya gelip ayakta kalabilmek.

ÖDP Öncülük Ederse…

BHH’nin kuruluşundaki inisiyatif, önce Birleşik Muhalefet Hareketi’ni örgütleyen ÖDP’nindi. Birlikte mücadele fikrini işleyip olgunlaştıranın ÖDP çevresi olması şüphesiz tesadüf değildi. Türkiye solunun tarihsel mirasçılarının en başında gelen ÖDP, yukarıdaki iki faktörün basıncı altında bulunduğundan kendi tabanına ve sosyalist soldan bir hareket bekleyen herkese bir arayış içerisinde olduğunu göstermek istiyordu. Birleşik Muhalefet Hareketi ile süreç bu şekilde başladı. Bu arada arayış içerisindeki TKP parçalarının da sürece dahil olmasıyla beklentiler daha da büyüdü ve geçtiğimiz yıl BHH kurulmuş oldu. Geniş kamuoyu ve BHH’ye katılmayan güçler de bu oluşuma büyük ilgi gösterdiler. Öyle bir beklenti oluştu ki AKP iktidarı BHH’yi baskılamaya girişirken PKK de BHH’yi kendisine ciddi bir rakip görmüş olacak ki işi havuç sopa meselesine kadar götürmek durumunda kaldı. Oysa aylarca süren Birleşik Muhalefet Hareketi deneyimi, nasıl bir performansın ortaya konacağının işaretlerini veriyordu. Beklentilerin çok çok abartılı olduğunu zaman gösterecekti. Nitekim ÖDP’nin merkezinde olduğu bir güç ne kadar canlılık gösterebilirdi ki? Eski kuşağın yitip giden enerjisinin sembolü olan ÖDP, mimar-mühendis-doktor ve öğretmenlerin rahatlığının ve esenliğinin ifadesi olan bir ÖDP, Gezi’deki dinamizme nasıl öncülük edecekti ki?

Karar alamayan, şekilden öteye gidemeyen sayısız meclis toplandı, dağıldı. Neticede bol bol toplantı yapıldı, ama iş yapılmadı. Buradan bir şey çıkar mı diye gözlem yapmaya gelen yaşlı kuşak, toplantı sıralarını doldurunca BHH’liler kendilerine bir avuntu çıkarmaya çalıştılar, ama neticede kaçınılmaz olan iflas kendisini göstermekte gecikmeyecekti. İş yapılmadığı için, somut kampanya örgütlenmediği için, ortaya bir enerji konmadığı için, bir birlesik-haziran-hareketi-bodrumda-forum-duzenledi-DHA-84b0da6bd167050efdde26089f8a947f-2-tyaraya merhem olmaya çalışılmadığı için…

a) anlam kaybı giderilemedi.

b) HDP’nin basıncına karşı konamadı.

Sonuçta BHH kendi içerisinde çatırdamaya ve tükenmeye başladı. 7 Haziran seçimleri çelişkileri çözülme boyutuna taşıdı. Belki ÖDP’nin enerjisi ve beklentisi düşük yaşlı kuşağı, BHH’den bir proje olarak tatmin olmuş olabilir, ama HTKP gibi daha genç bileşenlerin anlam kaybı sorunu karşısında daha savunmasız olduğu ortadaydı. Kadro kayıpları ve bölünmeler bir kez daha kaçınılmaz hale geldi.

Yapılması ve yapılmaması Gerekenler Neydi?

1) Bağımsızlıkçılık, yurtseverlik, birlikte yaşam gibi reformist ideolojik ve politik sınırlar temelinde bir örgütsel format inşa edilmemeliydi. Bunun yerine Gezi’de bir araya gelen ortalama bir Atatürkçü gençten bir Kürt emekçisine kadar geniş kesimleri kendisine çekecek olan somut talepli ortak kampanyalar örgütlenmeliydi. Örn: polis terörü, biber gazı yasaklansın kampanyası, iş cinayetleri vb. İdeolojik politik sınırları kampanyaya katılan bileşenler kendi meşreplerince kendi adlarına doldurmalıydı.

2) Bir ürün vermeyen toplantıları, meclisleri, forumları yineleyip durmak yerine somut kampanya etrafında gerçek ve inatçı çalışmalar örgütlenmeliydi. Sendikalar, iş yerleri, üniversiteler, liseler, kent merkezleri, sanayi bölgeleri, mahalleler uzanılan her bölge ve şehirde mücadeleye yüklenilmeliydi.

3) Meclis ve forumlar bu kampanyaların uzantısı olarak düşünülmeliydi, kendinden menkul anlamları bu etkinliklere yüklemekten vazgeçmek gerekiyordu. Bunun yerine bileşenler arasında etkili bir karar alma mekanizması yaratılmalıydı.

4) Dar grupçuluk ve küçük hesaplar bir kenara bırakılmalıydı. Asıl meselenin pastayı büyütmek olduğu kavranmalıydı. Gezi’deki ruha ve pratiğe tam ters şekilde kendisi iş yapmayan, başkasına da yaptırtmayan bir zihniyetle iflas etmenin kaçınılmaz olduğu görülmeliydi.

 Bunlar yapılsaydı:

a) Etkili kampanyalar ve sıkı çalışma sayesinde anlam sorunu büyük ölçüde giderilmiş olunurdu. Sonuç alan ya da almaya yaklaşan, sağlam mücadele nedeniyle AKP ile karşı karşıya gelmek ve bunun neticesinde Gezi dinamiğinin takdir ve desteğini kazanmak, eşyanın tabiatı gereği gerçekleşirdi. Böylelikle kadro kaybı duracağı gibi yeni ve genç kadrolar örgütlü mücadeleye çekilebilirdi.

b) HDP ile görece daha denk koşullarda işbirliğinin yolları aranabilir, bu da seçim ittifakı olarak değerlendirilebilirdi. HDP böyle bir teklifte zaten bulunmuştu. Bu şekilde HDP’nin seçim zaferine ortak olunabilir, bunun moral üstünlüğü elde edilebilirdi. Mecliste de bağımsız bir duruş pekala sergilenebilirdi.

 

Sonuç Olarak

BHH, gerçek bir mücadele cephesi olamadı. Uzun aylar boyunca atıl bir vaziyette zaman harcandı. Çok lafa karşın çok az iş yapıldı. Oysa BHH’nin eli güçlü kampanyalar eşliğinde Türkiye’nin çok büyük bir kısmına ulaşabilirdi. Ama BHH bileşenlerinin böyle bir takati olmadığından beklentiler boşa çıkacaktı. BHH etrafında bir siyaset tanımlamaya kalkıldığında da orta yolculuğun yeni sürümlerinden başkası doğal olarak üretilemedi.

Sosyalist hareket, yakın dönemde ülkenin geçirdiği çok önemli tarihsel dönemeçlerde etkin bir pozisyonda olamadı. Bu durum aslında 12 Eylül’den beri süre giden bir kriz durumudur. Uzun yıllardır sosyalist hareket bu krizle beraber varlığını bir şekilde ileriye taşıyabilmişti. Ama politika sahnesine çıkan yeni kuşaklar için beklenti ve davranışların farklılaştığını görüyoruz. Örgütlü mücadeleye bakış da bu çerçevede değişim gösteriyor. Yeri geldiğinde polise taş atan, sosyal medyayı bir editör edasıyla etkili şekilde kullanan, ama fark yaratmadığını gördüğünde de örgütlülüğe yanaşmayacak olan yeni bir protest kuşak söz konusu. Gezi kuşağını bu şekilde tariflemek sanırım mümkün. Bu bağlamda sosyalist solun anlam sorunu yaşadığı müddetçe Gezi kuşağı ile buluşamayacağı ve daha fazla kan kaybı yaşayacağını tahmin etmek güç değil. HDP’nin bağrındaki çelişki ve tutarsızlıklara rağmen Gezi’den en çok yararlanan siyasal odak olması da bununla alakalı.

Türkiye’de sosyalist hareketin somut talepler etrafında ortak hareket etmek, dinamik olmak, kampanyalar düzenlemek ve dar grupçuluğu bir kenara bırakmak konusunda geçmişten günümüze getirdiği zafiyetleri aşması gerekiyor. Yeni bir dinamiğin gelişimi olmadan da bunun gerçekleşmesi zor görünüyor. Bu yüzden çabalar yeninin gelişimine odaklanmalı…

KATEGORİLER
ETİKETLER