Patent Haydutluğu ve Lebalep Ölüm – Derya Koca
Salgının üçüncü dalgası dünyayı vurdu. İngiltere mutantının beklenen gelişinin ardından, işin için bir de AKP kongreleri eklenince dünyanın zirvelerine oynayan günlük vaka sayılarına ulaşmak zor olmadı.
AKP’yi gerçekten tebrik etmek lazım. İktidarının ekonomik fiyaskosunu, siyasi yorgunluğunu, moralsizliğini gizlemek için kongreleri güçlü gösterip güya kendi saflarını toparlamak adına; sağlık sisteminin çökme noktasına gelmesini göze alacak kadar iktidarı seviyor. İktidarın nimetleri o kadar çok, Erdoğan’ın siyasi hırsları o denli sınırsız ki bu çılgınlığı bizlere reva gördüler.
Aşılamanın yavaşlığı ve istikrarsızlığı, rekorlar kıran döviz ve füze hızıyla yükselen enflasyon derken AKP artık pek de bir icraat ortaya koyamıyor.
Küresel düzeyde ağır etkileri olan ekonomik krizden çıkış, pandemiden çıkışa bağlı. Pandeminin kaderi ise aşıya bağlı. Aşı, az sayıda gelişmiş ülkenin ve ilaç tekellerinin patent zorbalığına bağlı.
Patent Zorbalığı
Dünyanın en zenginleri listesi açıklandı. BioNTech sahibi Uğur Şahin, bu yıl listeye girdi: Almanya’da aşı üreten ve “kahraman” olarak ilan edilen bilim insanı Uğur Şahin 4 milyar dolarlık servete ulaştı. Ben insanlık adına ürettim demedi, cebini dolduruyor. Hem de dünyada sayısız ülke tek doz aşı bile alamamışken.
Patentleri elinde bulunduran ülkelerin üretim kapasiteleri sınırlı. Üretim kapasitesi yüksek olan ülkelerde ise patent yok. Bu akıl mantık dışı durumun adı işte kapitalizm. Sırf bu düzen dönsün dite 2 milyondan fazla ölüme rağmen hızı kesilmeyen ve aşılama geciktiği için yeni varyasyonlarla daha hızlı yayılan pandemiyle insanlığı baş başa bırakıyorlar. Tek çözüm, var olan patentlerin insanlık yararına kullanılmak üzere derhal iptal edilmesi ve tüm insanlığın aşıya eşit şekilde erişmesini sağlamak için mücadele etmek.
Aşının kendi mantığı gereği, zaten dünya nüfusunun önemli bir çoğunluğu aşılanmadıkça kimse pandemiden korunmuş olmayacak. Herhangi bir ülkenin bu noktaya kendi başına varması mümkün değil. Kürese düzeyde kaynak aktarımı, üretim, dağıtım ve baştan aşağı planlama ve koordinasyon gerekli. Kapitalizmin doğasında ise bizim bugün ihtiyaç duyduğumuz her şeyin tersi var: rekabet ve kar.
Geçen yıl Mart ayında düzenlenen Dünya Ticaret Örgütü toplantısında, Covid-19 aşılarının üretimini artırmak amacıyla patent haklarından askıya alınması oylanmıştı. Öneri, büyük ilaç endüstrisine sahip İngiltere, İsviçre, AB ülkeleri ve ABD tarafından reddedilmişti. Aşı, geçen yıl Aralık ayında bulunduğunda eğer patent reddilseydi ve tüm dünya üzerindeki aşı üretim kapasitesi kullanılabilseydi son bir yılda ölen 1.3 milyon insan yaşıyor olabilirdi. Ama istenmedi. Oysa o aşıların üretilmesi için çok ciddi kamusal bütçeler devreye sokulmuştu. Moderna için iki buçuk milyar dolar, BionTech için iki milyar dolar ve Oxford içinse bir buçuk milyar kamusal destek verildi. Bu aşılar şimdi patent haklarını üzerlerine almış aşı firmaları tarafından, o bedeli çoktan ödemiş halklara satılıyor. Geldiğimiz noktada ise aşı yetersiz, yavaş ve pahalı.
En büyük bedeli yine yoksul ülkeler ödüyor. Dünya ülkeleri arasında gelişmişlik bakımından makas açıldıkça açılıyor; pandeminin verdiği zararın şiddeti de bu oranda katlanıyor. Afrika aşı yüzü görmedi, İsrail’de hayat normale döndü. İran’da halk ambargo ve molla rejiminin çürümüşlüğü altında rekor ölüm sayıları yaşarken İngiltere, nüfusunun önemli kısmını aşıladı. Biden iktidara gelir gelmez ciddi bir aşı hamlesi yaptı. Doğru düzgün hijyen malzemesi bile olmayan Peru, Kolombiya gibi yoksul Latin Amerika ülkelerinde tam bir dram yaşanıyor. Brezilya’nın baş belası faşist Bolsonaro rejimi altında kitlesel ölümler gerçekleşiyor.
Dünya bu haldeyken, tedarik zincirini büyük firmalar kontrol ediyor. Nerede ne kadar aşı üretileceğine ve kime satılacağına onlar karar veriyor. Patentlerin derhal iptal edilmesi. Ve dünyadaki tüm üretim kapasitesinin kullanılarak hızlı şekilde tüm insanlığa aşının ulaştırılması. Akıl, mantık bunu gerektirir.
Hiç mi Suçu Yok
Lebalep kongrelerden çıkan Erdoğan, topu taca atmak için aşı tekellerinden şikayet ediyor.
Alınması gereken kapatma tedbirleri herkese gelir güvencesiyle ve tüm haklarıyla birlikte uygulanmalı ama yapılan tek şey, göstermelik ve hiçbir işe yaramayan kısmi aç-kapa işleri.
Milyonlarca emekçi her gün tıklım tıklım toplu ulaşımlarla işe gitmek zorunda. İş yerleri, üretim havzaları, yoksul mahallleler pandeminin merkez üssü. Haliyle, virüsü durdurmak için patronların durdurulması gerekiyor. Zengin partisi AKP için ise bu, tam bir kabus senaryosu.
Aman ha, patronların karlarına zeval gelmesinde kim ölürse ölsün. Kasa boşalmış; herkes başının çaresine baksın modunda devam ediyoruz. Tedbir almak için Ramazan ayını bekleyen AKP’ye kötü bir haberimiz var: Virüs ramazanı beklemedi.
Lebalep ölüm, lebalep işsizlik, lebalep yoksullaşma, lebalep geleceksizlik…
Solun ve emek güçlerinin, birleşik bir kampanya ile emekçilerin derinden derinden inildeyen sesine, sessiz isyanına megafon olması gerekiyor. Sadece biz bize basın açıklamaları yapmaktan bahsetmiyorum; birlikte somut mücadeleler ortaya koyarak emekçilerin hali hazırda kıpırdanmaya geçen enerjisini birleştirmekten bahsediyorum. En geniş emekçi kesimleri bir araya getirmekten bahsediyorum. Bir emekçi radikalizmi ile bu çığırından çıkmış duruma müdahale edilmesi gerekiyor.
Geleceğimiz bu gücün yaratılmasına bağlı.