Özelleştirilen Şeker Fabrikaları ve Cargill-Okan Çakal

Özelleştirilen Şeker Fabrikaları ve Cargill-Okan Çakal

İktidardaki 16. yılına giren AKP’nin art arda kazandığı seçim zaferlerinin, diğer pek çok sebebin yanında, en önemli nedenlerinden birisi de yaratmayı başardığı “istikrarlı şekilde büyüyen Türkiye ekonomisi” algısı. Gerek bizzat AKP kurmayları, gerek medya, gerekse burjuva “ekonomistleri” AKP’nin ekonomik performansını göklere çıkarıyor yıllardır. Halka pompalanan ekonomik mucize hikâyesinin gerçek verilere dayanıp dayanmadığı, gerçeklik payı varsa bile nasıl ve ne pahasına elde edildiği ise sorgulanmıyor. Bu mucize hikâyesinde ne iş kazalarında hayatını kaybeden 20 bin işçi yer bulabiliyor ne de zengin daha da zenginleşirken niye daha da fakirleştiğini bir türlü anlayamayan işçi…

Ekonomi Balonunun Dinamosu: Özelleştirmeler

Allahtan Erdoğan’ın dili zaman zaman feci şekilde sürçüyor da üzerine yazılmış koca külliyatlara rağmen anlaşılmayan gerçekler yıldırım gibi düşebiliyor bilincimize. Biz OHAL’i patronlar için ilan ettik!” diyor mesela, “Ayaklar baş olamaz!” diyor, emek düşmanı niteliğini kendi ağzıyla ilan ediyor. Ekonomiyi yönetmekten ne anladığını da zamanında “Ben adeta ülkemi pazarlamakla mükellefim!” diye açıklamıştı. Dediğini de yaptı. Halkın vergileriyle kurulmuş, işçinin alın teriyle çimentosu karılmış ne kadar kamu işletmesi varsa bir bir pazarladı kapitalistlere. Erdoğan’ın hakkını, verdiği gerici sözleri tutmaktaki tutarlılığı konusunda vermeliyiz en azından.

AKP döneminde yapılan özelleştirmelerin toplam tutarı 60 milyar doları geçiyor. Türk Telekom, TEKEL, Erdemir Demir-Çelik Fabrikası, TÜPRAŞ, İskenderun Limanı ve Milli Piyango idaresi bu dönemde patronlara peşkeş çekilen kurumlardan sadece en göze çarpanları. Bunlar dışında özelleştirilen daha pek çok hidroelektrik ve termik santral, fabrika, liman ve banka var. Özelleştirmeleri meşrulaştırmak için sunulan bahane ise neredeyse her seferinde aynı: Bu işletmeler zarar ediyor ve devlete yük oluyorlar. Bir devletin Milli Piyango İdaresi ve Türk Telekom’u zarar ettirmeyi nasıl başarabileceğine yönelik merakımızı bir tarafa bıraksak bile, Erdemir’in satıldığı dönemde en fazla kâr getiren KİT’lerden birisi olduğu gerçeğini görmezden gelmek maharet ister. Allahtan AKP, özelleştirilen diğer KİT’leri satmadan önce içlerini boşaltıp gerçekten devlete yük haline getirdi de düşünce ile gerçek arasındaki çelişkinin geriliminden kurtulduk. AKP de özelleştirmelerden elde ettiği sıcak parayı rahat rahat bir gün patlamaya mahkûm ekonomi balonunu şişirmek için kullanabildi.

Yerli ve Milli Özelleştirmeler

7 Haziran’dan beri AKP, yerli ve millisini savunuyor her şeyin. Gelgelelim ekonomi balonunun şişmeye devam edebilmesi için ülkeye gelecek Batı sermayesine muhtaç olduğunu da hiç unutmuyor. Nitekim, özelleştirmelerde de aslan payını yabancılara verdi. (E, ne demişler! Düşmanlık başka, alış veriş başka.)

AKP döneminde Türk Telekom’un % 55’i Arap OGER Telekom’a, TÜPRAŞ’ın % 51’i Shell-Koç ortaklığına, 2006’da Petkim’in % 51’i 2 milyar dolara Azerbaycanlı SOCAR’a, TEKEL’in 6 sigara fabrikası 1.7 milyar dolara Hollandalı British-American Tobacco’ya satıldı. TEKEL’in içki operasyonları 2003’te MEY’e satılırken, şirket 3 yıl sonra içki fabrikalarını 2,5 kat karla ABD’li TPG’ye sattı. Aynı fabrikalar 5 yıl sonra 10 kat karla İngiliz Diageo şirketine satıldı.

Şeker Fabrikalarıyla Birlikte Satılan Sağlığımız

Özelleştirme furyasında şimdi de sıra şeker fabrikalarında. Paraya sıkışan AKP, uzun zamandır gündeminde olan şeker fabrikalarının özelleştirilmesi hayalini OHAL koşullarında gerçeğe dönüştürme fırsatına sahip olduğunu düşünmüş olacak ki, 21 Şubat tarihli Resmi Gazete’de çıkan ilanla 14 şeker fabrikasının satışa çıkarıldığını duyurdu. Bu ilana göre Türkiye Şeker Fabrikası AŞ’ye ait 14 şeker fabrikasından Bor, Çorum, Kırşehir ve Yozgat fabrikalarının ihalesi 3 Nisan’a; Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu ve Turhal fabrikaları için 11 Nisan’a; Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş fabrikaları için 18 Nisan’a kadar teklif verilebilecek.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin ardındaki temel motivasyon yukarıda bahsettiğimiz diğer özelleştirmelerle aynı. AKP bir yandan betona ve asfalta yatırılacak yeni kaynak bulma arayışı içinde, diğer yandan ise küresel sermayenin ülkeye akışının devamını sağlamak için onlara ülkeyi dikensiz gül bahçesine çevirme kaygısı güdüyor. Fakat bu sefer daha öncekilerden küçük bir fark var; hangi emperyalist şirketin memnun edilmek istendiğini tekil olarak bilebiliyoruz: Cargill!

Cargill, nişasta temelli şeker (NTŞ) üretimi yapan ABD merkezli bir şirket. Nişasta temelli şeker ise sağlığa olan ciddi zararları yüzünden Fransa, Hollanda ve İngiltere’de yasak. Amerika ve Almanya’da ise tüketimi sınırlandırılmaya çalışılıyor. Türkiye’de ise hükümetin de teşviki ile tüketimi düzenli olarak artıyor. Hükümet, önce şeker pancarı temelli üretiminin %10’u ile sınırlı NTŞ kotasını %15’e çıkardı, ardından ise bir KHK ile bu kotayı belirlemekle görevli kurum olan Türk Şeker Kurumu’nu kapattı. Tabii bu arada pancar temelli üretimin yıl yıl azalması için de gerekli hamleleri yaptı. Dedik ya bir kurumu işlevsizleştirdikten sonra “zaten işlevsizdi” diyerek satmak hükümetin özelleştirme politikasının temeli. (Nişasta Temelli Şeker tüketimini yaygınlaştırıcı politikaların AKP ile başlamadığını da söylememiz gerekir. Ülkenin şeker üretiminin belli bir kısmının NTŞ olarak yapılmasını zorunlu kılan ilk kota Kemal Derviş döneminde, İMF baskısı ile konuluyor.)

Nişasta temelli şeker, mısır şurubundan elde ediliyor. Mısır şurubunda ise %80 früktoz, %20 glikoz bulunuyor. Fruktoz çok daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az miktarda kullanılması yeterli oluyor. Bu da onu pancar şekerine kıyasla daha az maliyetli yapıyor. Fakat beyinde glikozu algılamak için alıcılar varken früktoz için yok. Bu da früktozun tüketilirken tokluk hissi doğurmayıp beslenme düzenini bozmasına yol açıyor. Obeziteyi doğuruyor. Ayrıca früktozun metabolize edilirken insüline ihtiyaç duymaması, çok az bir kısmının metabolize edilip kalanının yağa dönüşmesiyle sonuçlanıyor. Obezite, karaciğer yağlanması, kanser ve diyabet nişasta temelli şekerin yol açtığı söylenen pek çok sağlık sorunundan sadece birkaçı.

AKP bugüne kadar kapitalistlere ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını peşkeş çekti. Bu sefer de sağlığımızı sunuyorlar egemenlere. Sağlığa zararı pek çok araştırmada ortaya konulmuş nişasta temelli şekere mahkûm ediyorlar halkı.

Şeker fabrikalarının tasfiyesinin en sert vuracağı kesimlerden birisi de şeker pancarı üretimi ile hayatlarını kazanan 110 bin çiftçi ailesi. Temel geçim kapıları kapanan yüz binlerce çiftçi sefalete sürüklenirken, AKP ise bir tarım ülkesi olan Türkiye’yi tarım ürünleri ithal eder hale getirerek yazdığı mucizeye yeni bir sayfa ekleyecek.

Tabii çalışma bakanı Naci AĞBAL’a göre durum böyle değil. Sürecin sonunda ne şeker fabrikalarında çalışan işçiler özlük haklarını kaybedecek ne de çiftçiler mağdur olacak. AĞBAL, tedirgin işçi ve köylüleri teskin etmek için bir sürü söz veriyor. Eğer Türkiye’deki özelleştirmelerin tarihini bilmeseydik bu sözleri ciddiye alabilirdik. Fakat SEKA’dan, Erdemir’den, TEKEL’den biliyoruz ki özelleştirme yanında kaçınılmaz olarak işçilerin özlük haklarının tırpanlanmasını getirir. Zaten özelleştirilen kurumlardaki işçi sayısının, işçilerin çalışma şartlarının ve yaşam koşullarının aynı kalması özelleştirmenin mantığına da aykırıdır. Kamu kurumlarındaki emekçilerin sahip oldukları görece daha iyi çalışma şartlarını ellerinden almak özelleştirmelerin arkasındaki temel motivasyonlardan birisidir. Hükümetin NTŞ tüketimini arttırmak için uzun süreden beri yürüttüğü politikalar ise zaten bakanın pancar üreticileri için söylediklerini kendiliğinden yalanlıyor.

Ne Yapmalı?

Türkiye’de işçi sınıfının toplumsal hafızasına mâl olmuş pek çok özelleştirme karşıtı direniş var. En yakın örnek TEKEL… Fakat bu direnişler saldırı dalgasını püskürtmeyi başaramadı. Sadece saldırı altındaki kurumun işçilerinin direnişi süreci geri çeviremedi. AKP de gerçekleştirmeyi başardığı her özelleştirmeden sonra daha cüretkâr adımlar atabildi. Bu yüzden öncelikle yapılanın sadece şeker işçilerine değil, tüm işçi sınıfına yönelik bir saldırı olduğunun bilincine varmalıyız. AKP’nin işçi sınıfının bir bölümü karşısında elde ettiği her zaferin ona daha büyük saldırılar örgütleyecek cesareti verdiğini bilmeliyiz. Bu piyasacı saldırı karşısında ya taşeron işçilerinin, metal işçilerinin, maden işçilerinin, ihraç edilen kamu emekçilerinin, özelleştirme tehdidi altındaki fabrikaların işçilerinin mücadelesini tek bir mücadele cephesinde birleştireceğiz ya da bırakın işimizi ekmeğimizi, sağlığımızı bile koruyamaz hale geleceğiz!

KATEGORİLER
ETİKETLER