Önlemlerin Faturası da Yoksul Emekçilere!
Uzunca bir süredir salgınla mücadelede ciddi problemlerin bulunduğu, aynı zamanda iktidarın gerçeklerin üzerini örttüğü açıkça kendisini gösteriyordu. Hatta, her gün Sağlık Bakanı Koca tarafından açıklanan rakamların güvenilirliği öylesine düştü ki; bugüne kadar iktidarın il başkanları gibi davranan valiler bile verilen rakamların aksine açıklamalar yapmaya başladı.
Dün Kastamonu Valisi Avni Çakır “Hastanede tedavisi gereken hiçbir vatandaşımızı dışarıda bırakmıyoruz ama bugün itibarıyla kapasitemizi doldurma aşamasına geldik.” açıklamasıyla salgının kentteki boyutunu belirtmişti.
Geçtiğimiz günlerde de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu “Bu iş mart-nisan-mayıs dönemindeki gibi değil. İstanbul’umuzun şu anki verilerine baktığımızda 2-3 haftalık kapanma şart” çıkışını yapmıştı.
Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) gibi emek ve meslek örgütleri ise en başından itibaren salgın yönetimindeki sorunları dile getirdikleri için iktidarın hedef tahtasındalar. TTB, SES ve Dev Sağlık İş’in aralarında olduğu kurumlar 17 Kasım’da yaptıkları ortak açıklamada yoksul emekçi sınıfların sürü bağışıklığına terk edildiğini bir kez daha dile getirdiler.
Önceki gün açıklanan önlemler, bir anlamda artık salgının boyutlarının gizlenemeyecek duruma gelmesinden ötürüdür. Çünkü artık hemen herkesin ailesinde, çevresinde vakalara rastlanıyor, ölümler artıyor. Ancak açıklanan önlemler gerçekten çığ gibi büyüyen salgını durdurmaya yeterli mi?
Salgının en yoğun olarak sirayet ettiği kesimlerin toplumun yoksul emekçi sınıfları olduğu düşünüldüğünde, alınan önlemler arasında bu tabloyu değiştirecek bir durumun olmadığı görülecektir. Özellikle İstanbul’da salgının emekçi sınıfların yoğun olarak yaşadığı ilçelerde daha büyük bir hızla yayıldığı ve buralarda riskin yüksek olduğu haritalarda da görülmektedir. Zira emekçiler her gün balık istifi araçlarla işe gitmek, Covid-19 vakalarının görüldüğü işyerlerinde çalışmak zorunda. Pandemi sürecinde Dardanel, Vestel gibi fabrikalarda işçilerin adeta köle kampındaymışçasına çalıştırıldığı ve vakaların gizlendiği ortadaydı.
Şimdi dönüp bakıldığında bu durumun önüne geçmek için bir engel var mı? Hayır, pandeminin en çok vurduğu kesimler yine çalışmak zorunda.
Öte yandan açıklanan önlemlerin salgını durdurma konusundaki yetersizliği bir yana, milyonlarca emekçi bir anda kendilerini yeniden belirsiz bir gelecekle karşı karşıya buldu. Özellikle restoran, kafe, bar gibi mekanların sadece paket servis yapabilecek şekilde kısıtlanmasıyla bu sektörde çalışan milyonlarca emekçinin akıbeti hakkında bir açıklama yok. Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin desteğinin süresi uzatılmış olsa da kayıtdışılığın had safhada olduğu sektörler için geniş bir kesim bu cılız desteklerden bile yararlanamayacak. Dahası verilen günlük 39 TL gibi komik rakamlar emekçilerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için oldukça yetersiz. Ancak iktidar piyasadaki dostlarını, yatırımcıları memnun etmek için harcadığı çabanın kırıntısını bile yoksul emekçilere reva görmüyor.
Öte yandan sağlık emekçilerinin koşulları da giderek ağırlaşıyor. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada hastanelerde oluşan uzun kuyruklar, hasta yoğunluğu sosyal medyaya yansımıştı. Bütün bu iş yükünün ortasında haklarını tam olarak alamadıkları gibi; istifa etmelerinin ve izin almalarının önü de kapatıldı. Yeni önlemlerle birlikte okul öncesi eğitim kurumlarının ve kreşlerin kapatılmasıyla hem sağlık emekçileri hem de çalışan milyonlar için bir başka belirsizlik ortaya çıktı. Elbette buna yönelik de bir çözüm yok.
Bir başka sorun ise eğitim gören milyonlarca çocuğun, gencin yaşadığı problemler. Uzaktan eğitime milyonlarca yoksul çocuğun erişim olanağı bulamadığı bir dönem oldukça gündemdeydi ve iktidar şikayetlerin artmasıyla birlikte okulları apar topar açmıştı. Yeniden uzaktan eğitime dönülmesiyle birlikte erişim imkanı olmayan çocuklara destek sağlanacağına dair en ufak bir kıpırtı yok.
Kısacası iktidarın salgınla mücadele politikası milyonlarca insan için koca bir belirsizlikten oluşuyor. Haziran ayından itibaren uyarılara kulak tıkayarak sürü bağışıklığı uygulamasını fiilen hayata geçiren, hatta toplumsal muhalefetin en ufak bir eylemine bile şiddetle müdahale edilirken yüzbinleri Ayasofya’ya toplayan, il il miting yapan iktidarın eliyle bugünlere geleceğimiz aşikardı. Şimdi bu sürecin acı faturası yine yoksul emekçilere kesiliyor.