Onlar Normalleşiyor, Bizler Kaybediyoruz!
Türkiye ekonomik olarak zor bir dönemin içinden geçiyor. Dolar ve altın fiyatları tarihi zirvelerini zorlarken, iktidar cephesi bu durumu ancak seyredebiliyor. Zorluk elbette yanlış anlaşılmasın: Krizi sırtlayanlar yine yoksul emekçiler olacak.
Netice de durum böyleyken salgın karşısında iktidarın attığı adımların amacı sorgulanmaya değer. En başından itibaren Erdoğan’ın aldığı bütün kararların arkaplanında krize giren sektörleri kurtarma eğilimi söz konusuydu. Konut satışları durmasın diye indirilen peşinat oranlarından, havayolu ulaşımında düşürülen KDV’ye, kaldırılan konaklama vergisine kadar birçok kalemde turizm ve inşaat patronlarının gönülleri hoş tutulmaya çalışıldı.
Hatta milyonlarca gencin kaderiyle oynamak pahasına, turizm sezonunu baltalamaması için YKS bir ay öne çekildi.
Şimdi vaka ve ölüm sayılarındaki azalmayla (!) birlikte normalleşme türküsü çağırmaya başlandı. Peki kim için, nasıl bir normalleşme?
Öncelikle alınan kararlardan en dikkat çekici olana bakalım. Erdoğan’ın açıkladığı “normalleşme” planında en dikkat çekici nokta AVM’lerin 11 Mayıs’tan itibaren faaliyetlerine kısıtlamalarla birlikte başlayacak olması. Bu karar, salgının hala ciddi boyutta varlığını sürdürdüğü dikkate alınacak olursa, hem AVM’lerde çalışan milyonlarca emekçiyi hem de AVM’lere gidecek olan insanları riske atmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Dahası insanlara sosyal mesafe ile ilgili kısıtlamalar nedeniyle ormanlık alanları, sahil kenarlarını bile yasaklayanların AVM’ler gibi kapalı, havalandırma sorunları olan alanları açacak olmalarının mantıkla izah edilebilecek bir yanı yoktur.
Ama yazının başında da dedik: İktidar için önemli olan AVM yatırımcılarının cebi! Türkiye iktidarın inşaat politikalarıyla birlikte yıllar içerisinde tam bir AVM çöplüğüne döndü. Türkiye’de Mart 2019 itibariyle toplam 453 AVM bulunurken, Avrupa’da AVM arzının en fazla olduğu ülke olarak Türkiye göze çarpıyor. 2018 yılında yapılan araştırmaya göre Avrupa’daki 2,6 milyon metrekarelik yıllık arz içerisinde Türkiye 525 bin metrekareyle başı çekti. Öte yandan AVM yatırımları iktidar için yabancı sermayenin ülkeye girişinde önemli araçlardan birisi. AVM Yatırımcıları Derneği Başkanı Hüseyin Altaş geçtiğimiz yıl bu durumu şöyle açıklamıştı:
“Türkiye’ye son yıllarda giren direkt yabancı sermayenin yüzde 12’si AVM’ler vasıtasıyla girmiştir. Ancak son dönemlerde gerek alışveriş merkezleri yatırımlarının belli bir doygunluğa ulaşması nedeniyle gerekse geçtiğimiz aylarda yayınlanan TL kira düzenlemesi sonrası yerli ve yabancı yatırımcı ilgisinde azalma olduğunu ifade edebiliriz. AVM yatırımları uzun vadeli olarak planlanan ve döviz kredi kullanılarak hayata geçirilen projelerdir. Bu doğrultuda sorunların çözümü açısından ticari olan ticari olmayan gayrimenkul kiralama hukuku rejimi ayrımı düşünülmelidir.
Madalyonun diğer yüzünde ise AVM yatırımına girişen sermayedarların ahvali var. AKP’nin yıllardır kamunun bütün olanaklarını seferber ettiği inşaat patronlarının en çok rağbet ettiği alanlardan birisi de AVM yatırımı ve büyük oranda kredi kullanımıyla dönen sektörde AVM’lerin bir an önce işlemeye başlaması, bu kredilerin geri dönüşü açısından büyük önem taşıyor.
Bir Kıyak da Demirören ve Katarlı Beinsport’a!
İktidarın hızla “normalleşme” sürecine geçişinin bir diğer anlamsız inadı da futbol da karşımıza çıkıyor. Avrupa’nın birçok üst düzey ligi sezonu kapatırken ve bunu tartışırken gözü kulağı sarayda olan federasyonun başındaki Nihat Özdemir Süper Lig, TFF 1., 2. ve 3. Lig ile Bölgesel Amatör Lig’in (BAL) 12-13-14 Haziran’da başlayacağını açıkladı. Hoş, vakalar ortaya çıktığında kamuoyunda ve futbol dünyasında ciddi bir tepki yükselmeseydi anlamsız bir şekilde seyircili oynamayı sürdüreceklerdi.
Elbette insanlık tarihinin bu en büyük krizinin ortasında herhalde tek bir futbolsever yoktur ki bizim futboldan çok güreş müsabakalarını andıran ligimizi dört gözle bekliyor olsun! Ama bekleyenler var. Mesela federasyon başkanı olduğu dönemde Spor Toto’yu satın alan ve ancak tepkiler yükselince istifa etmeyi aklına getiren Demirören’le, yayın haklarını elinde bulunduran Katarlı Beinsport! Endüstriyel futbolun kar mekanizmaları arasında birer çarka dönüşmüş olan futbolun emekçilerini dinleyen yok. Sporcuların ve maçlar esnasında –seyircisiz oynansa dahi- sahada görevli olacak binlerce futbol emekçisinin nasıl korunacağı futbolun kaymağını yiyenlerin umrunda değil!
Özetle, emekçiler için kolay bir normalleşme olmayacak. Patronların değirmenlerinin dönmesi uğruna bugüne kadar olduğu gibi hem emekçiler hem de toplum tehlikeye atılacak. Bugüne kadar emekçileri derin bir yoksullukla başbaşa bırakanlar, bundan sonra da olanca güçleriyle patronların çıkarlarının bekçisi olmaya, gerekirse YKS örneğinde olduğu üzere bizlerin geleceğini tehlikeye atmaya devam edecek. Onlar normalleştikçe biz kaybedeceğiz.