Olağanüstü Zamanlar, Olağanüstü Senaryolar – V. U. Arslan
ABD’de 3 Kasım başkanlık seçimleri yaklaşırken ortalık toz duman. Irkçılık ve polis terörüne karşı gelişen Siyah Öfke; keskinleşen sınıf çelişkileri, güçlenen sol-sosyalist dinamik ve buradan beslenen antifaşist enerji ile birleşiyor.
Irkçılık karşıtı eylemler, aylar boyunca birçok yer ve zamanda isyan görünümü aldı. Silahlı faşistler polisler yanında vazife alırken eylemciler içerisinde de silahlı karşı koyuşlar gerçekleşiyor. ABD’de uzun namlulu tüfekler dahil olmak üzere silah taşımak serbest ve nefsi müdafaanın sınırları oldukça geniş. Silahlı kalabalık gruplar sokaklarda boy gösterebiliyor.
Trump, gösterileri durdurmak için Ulusal Muhafızları devreye soktu. Ama bir yandan sertlik artarken diğer yandan Ulusal Muhafız Birlikleri’nin de George Floyd için göstericilerle birlikte diz çöktüğü durumlar ortaya çıktı. Bu arada eski askerler (generaller dahil) Trump’a ağzına geleni veriyor.
Sokaklarda büyük isyan var, gençliğin sosyalizme yönelişi var, pandemi şartlarında çalıştırılmaya ve yoksullaşmaya karşı işçi sınıfının organize olma çabaları var; ama bütün bu süreçlerin öne çıkardığı bir sosyalist parti ya da örgüt yok. Bu yüzden ABD solu bir kez daha parlamentoculuğa ve burada da kötünün iyisi (lesser evilism) Demokrat Parti çıkmazına giriyor.
Trump Gerçekten Özel Birisi
Kapitalist sistemin krizleri her zaman olağanüstü süreçleri beraberinde getirip olağanüstü figürleri öne çıkarmıştır. Kapitalist reaksiyonun türlü türlü sağcı popülist tiplemeleri bu dönemin ürünleridir. Bolsonaro’dan, Macron’a, Erdoğan’dan Modi’ye dek bu gibi liderlerin birçok ortak özelliğini sıralayabiliriz. Ama dünya emperyalist piramidinin en tepesindeki ABD’nin devlet başkanı gerçekten özel birisi. Fransa ziyareti sırasında bir Amerikan mezarlığına gidip saygısını sunma teklifini reddeden ve bunu yaparken hayatını kaybeden ABD askerleri için “enayiler” ve “beceriksizler” ifadesini kullanan bir ABD başkanı düşünün. İşte bu Donald Trump’tan başkası olamaz. Tabi seçim zamanı milliyetçiliğin şampiyonluğuna oynayan Trump cephesi bu iddiayı hemen yalanladı, ama o sırada yanında olanlar hala susmayı tercih ediyor. Trump hakkında uzun uzun kalem oynatmaya gerek yok. İnsan evladının ahlaki değerlerinin nerelere kadar düşebileceğini gösteren canlı bir örnek ve ABD’de 4 yıldır sistemin başında bu adam bulunuyor.
Emlak kralının karşısına aday olarak kim çıkacaktı? İçinden geçtiğimiz olağanüstü dönemin bir alameti olarak ABD gibi bir yerde kendisine sosyalist diyen (ama aslında en fazla sol-sosyal demokrat olan) Bernie Sanders, heyecanlandırdığı geniş kitlelerin desteğiyle ipi göğüsleyecek gibiydi ki bir kez daha önü kesildi. Kapitalist Demokrat Parti’nin elitleri solcu bir adaya izin verecek değillerdi ya! Sol popülizmin önü kesildi ve ABD elitlerinin tipik temsilcisi anti-karizma Biden Trump’ın rakibi oldu. 4 yıl önce de Sanders’ın önü kesilmiş ve Wall Street elitlerinin klişe ismi Hillary Clinton Trump’ın rakibi yapılmıştı. Sonuç malum. Trump kendisini sisteme muhalif olanların adayı olarak pazarlayabilmiş ve bu sayede seçimi kazanmıştı.
Ordu Göreve
Trump başkanlığında fiyaskolar, skandallar ve ekonomik zorluklar birbirini kovalasa da Biden’ın işi kolay değil. Anketlere bakılırsa Biden 5-10 puan önde, ama Trump’ın elindeki kozlar duruyor! Bunama sinyalleri veren Biden, ABD televizyonlarında canlı yayınlanacak 3 kapışmada laf cambazı, şovmen ve provokatör Trump ile baş etmek zorunda. Çoklarına göre bu imkansız.
Üstelik Trump seçim stratejisini ulusal güvenlik ve kutuplaştırma taktikleri üzerine kurmuş durumda. Biz bu taktiktileri Türkiye’den iyi biliyoruz, tutabildiğini de gördük. Kah etrafı yakıp yıkan, polise saldıran eylemcilerden, kah komünizmden, kah esnafın dükkanlarının ateşe verilmesinden, kah beyaz Amerikalıların korkularından, kah göçmen karşıtlığından, kah din-imandan yürüyecek…
Ha, Trump yine de Biden’ı yakalayamaz ve sonuçları kabul ederse sorun yok. Ama ya Trump pislik yapmaya kalkarsa? Yani seçim sonuçlarına hile karıştırırsa ya da seçim sonuçlarına hile karıştırıldığını iddia edip sonuçları tanımazsa! İşte, ABD’nin gerçekte pek de gelişkin olmayan demokrasisinin iyice kısılmasından korkanların kabus senaryoları bunlar.
Spekülasyona kaçmadan şunları söyleyebiliriz: Bu senaryolar iddialı olmakla birlikte öyle aşırı uçuk-kaçık fanteziler de değil. Trump şimdiden posta yoluyla oy kullanma aleyhine atıp tutmaya başladı. Trump bunun hilelere alan açtığından şikayet ederken Trump karşıtları da tersinden Trump cephesinin bu işlere hile katacağından korkuyor. Üstelik ABD’de oy sayma işlemleri başa baş bir yarışta aylarca sürebiliyor.
2000 yılında yapılan ABD Başkanlık seçimleri 35 günde ancak tamamlanabilmiş, sonucu Florida’daki 537 oyluk fark belirlemişti. Yarışı G.Bush’a kaybeden Al Gore oyların yeniden sayılması konusunda mahkemeye gitmiş, Florida’daki her oy sayımında farklı sonuçların bulunması üzerine oy sayımı davalık olmuştu. ABD Yüce Mahkemesi 4’e karşı 5 oyla Beyaz Saray koltuğunu Bush’a vermişti.
2020’de de buna benzer bir sonuç ortaya çıkarsa Trump Al Gore gibi kenera çekilir mi, yoksa aşırı sağcıların motor güç olduğu silahlı yandaşlarını Washington’da toplar mı? Yoksa sonucu ordu mu belirler? Çokları şimdiden “Ordu Göreve” şeklindeki çağrılarla Trump’ın çamura yatması durumunda ordunun devreye girmesi gerektiğini savunuyor.
Joe Biden Trump’ın “seçimi çalma” girişimi olması durumunda ordunun müdahale edeceğinden emin olduğunu söylüyor: “Sizi temin ederim, Beyaz Saray’dan hızla gönderirken ona eşlik edeceklerine kesinlikle eminin”. Bu yöndeki çağrılara bir sürü eski general ve albayın destek verdiğini belirtelim.
Dünyaya Etkileri
ABD seçim sonuçlarının dünyaya etkileri konusunda uzun ve detaylı bir yazı yazılabilir, ama biz bu yazıda genel çerçeveyi çizmekle yetinelim. Diyelim ki Biden başkan oldu, ABD’nin Çin öncelikli dış siyasetinde bir değişiklik olmayacaktır. Unutmamak gereki ki Trump üç aşağı beş yukarı Obama’dan devraldığı Ortadoğu siyasetini devam ettirmiş, ekonomik ve siyasi yükselişini sürdüren Çin’e karşı yoğunlaşma içerisinde olmuştur. Bu da Biden’ın devam ettireceği bir yönelimdir. Bunun dışındaki alanlarda şahinlik ya da güvercinlik meselesi esasında tali konular olarak beliriyor. İşçi sınıfı düşmanlığı konusunda ise Biden ya da Trump arasında zaten bir fark yok.
Diğer taraftan Trump’ın yeniden seçilmesi, sağ popülizmin hoyratlığını tüm dünyada artıracaktır. Ama Obama döneminde olduğu gibi burjuva düzenin daha ılımlı ve normal halinin uyuşturucu etkisi de görülmelidir. Yani söz konusu olan kapitalistlerin politikacıları olunca şu ya da bu isim fark etmiyor, dönüp dolaşıp aynı noktaya geliniyor. Bu yüzden bizim asıl odaklanmamız ABD işçi sınıfının, gençliğinin, ezilenlerin eylemleri ve devrimci siyasetin bağımsız gelişimi üzerinde olmalıdır. Dünyanın eğilimlerini belirleyen bu ülkedeki sosyalist ilerlemeler dünyanın geri kalanında da yankısını bulacaktır.