Yeni Bir Dünya Örgütü: 5. Enternasyonal – V.U. Arslan
“Dünyanın Bütün İşçileri Birleşiniz!”
Kapitalist sömürünün ulusal sınırlar çerçevesinde sonlandırılamayacağını Marks ve Engels bilimsel çalışmalarıyla ortaya koymuştu. Bu tespitin mantıksal sonucu, tüm dünyada süregiden sınıf savaşında proletaryanın en ileri sınıf çıkarlarının savunucusu olan küresel bir liderlik yaratmak için kolları sıvamaktı. Daha 1847’de Avrupa’yı kasıp kavuran 1848 Devrimlerine müdahil olan Komünistler Birliği oluşturulmuştu. 1864 yılında Marks ve yoldaşları tarafından kurulan 1.Enternasyonal ise tarihte ilk defa sömürülenlerin uluslararası devrimci birliğini hayata geçirerek dünya sınıf mücadelesi adına büyük bir niteliksel bir sıçrama yaratmıştır. İlerleyen yıllarda sınıf mücadelesinin büyük ödevleri gündeme getirecek şekilde şiddetlenmesi 1.Enternasyonal’in bağrındaki çelişkileri ortaya çıkaracak ve sınırlarını gösterecekti. Anarşizm ve diğer küçük burjuva akımlarla gidilebilecek mesafe gidilmişti. Marks ve Engels bu eğilimlerin Enternasyonal’i ele geçirerek mahvetmelerini engelleyeceklerdi. Bunun anlamı 1.Enternasyonal’in mücadele bayrağını taşıyabildiği yere kadar taşımış olduğuydu (1876). Bundan sonraki görevlere ancak 1.Enternasyonal’in kazanımlarını sahiplenerek daha ileriye götürecek olan yeni bir örgüt talip olabilirdi.
1889’a gelindiğinde Marksizm işçi sınıfı içerisinde esas otorite haline gelmişti. Marks ve Engels’in kuruluşlarında bizzat etkili oldukları örgütler, yıllar içerisinde büyük deneyimlere sahip olmuşlar, kitleselleşerek işçi sınıfının milyonluk desteğini arkalarına almışlardı. 2.Enternasyonal bu sürecin bir ifadesinden başkası değildi. Marksizmin işçi sınıfı mücadelesinin liderliğini ele geçirmesi 2.Enternasyonal ile oldu. Gelgelelim yıllar içerisinde alttan alta gelişen bir eğilim 2.Enternasyonal’i kemirmekteydi. Uzun bir gelişme ve refah dönemi geçiren kapitalist sistem bu süreç içerisinde işçi sınıfının içerisinden çıkan bürokratik bir katmanı kendi düzenine katacaktı. Revizyonizm, sosyal devrim fikrini reddederek kapitalizm sınırlarını kabul eden, yurtsever, bürokratik bir sapma olarak işçi hareketinin önderliğini ele geçirecekti. 2.Enternasyonal’in fiilen sonlanışı birinci büyük paylaşım savaşının başladığı tarih olan 1914’te oldu. 2.Enternasyonal’in liderliği emperyalist savaş karşısında yurtsever bir tutum takınarak kendi ülkelerinin yağmacı savaşlarına destek oldular ve işçileri farklı ülkelerden kardeşlerini boğazlamaya gönderdiler.
3.Enternasyonal girişimleri 2.Enternasyonal’in bu yıkıcı ihanetlerine bir tepki olarak Lenin tarafından başlatıldı. 3.Enternasyonal’in hızlı bir şekilde kuruluşunu mümkün kılansa 1917 Ekim Devrimi idi. 3.Enternasyonal Rusya’da başlayan seri ihtilalleri sosyalist dünya devrimine dönüştürmeye odaklanmış bir dünya partisi idi. Lenin, Alman Devrimi için gerekirse Rus Devrimi’ni feda ederiz diyordu, zira dünya devrimini ilerletmek için Almanya çok daha belirleyici bir ülkeydi. Gelgelelim dünya devrimi açısından nesnel koşullar uygun olsa da zaman öznel koşulların henüz hazır olmadığını gösterecekti. Birbiri ardına patlak veren işçi ayaklanmaları devrime liderlik edecek öncü işçi örgütünün yokluğu nedeniyle heba olacaktı. Bunun anlamı Rusya’daki işçi iktidarının yalnız kalmasıydı. Bolşevikler askeri saldırıları geri püskürtmeyi bilseler de dışardan ve içerden gelen basınçlar devrimin içerinden çözülüşünü beraberinde getirecekti. Stalinist karşı devrim emperyalizmle anlaşarak içeride devrimi önderlik eden kadroları tümden yok edecekti. Stalinizm o koşullarda kapitalizm adına hareket edemeyeceği için kendi icraatlarını Marksizm-Leninizm içerisinde göstermek zorundaydı. Bu da devrimci Marksizm’in bütün ilkelerinin baştan sona kadar çarpıtılması ve tersine çevrilmesi anlamına geldi.
4. Enternasyonal tüm dünyayı pençesine alan bu karşı devrime Ekim Devrimi kadrolarının en seçkinlerinin başlattığı direnişin bir ürünüdür. Ekim Devrimi’nin Lenin ile beraber önderi, teorisyeni, Kızıl Ordu’nun kurucusu ve savaşçı başkomutanı Troçki, Stalinist karşı devrime bayrak açanların başını çekecekti. Bu çerçevede ilk olarak Rusya’da örgütlenen Sol Muhalefet, adım adım dünya çapında taraftar buldu ve Uluslararası Sol Muhalefet adını aldı. Troçki bu aşamada hala 3.Enternasyonal’in kurtarılabileceğini düşünüyor ve içeride kalıp muhalefet hareketi olarak mücadele edilmesi gerektiğini savunuyordu. 3.Enternasyonal’in toptan çürümüş bir aygıt olduğunu dolayısıyla yeni bir Enternasyonal’in inşa edilmesi gerektiğine Troçki ve yoldaşlarını ikna eden kesin gelişmeler Almanya’da yaşanacaktı. Alman Komünist Partisi (KPD), Hitler’in zafere yürüyüşüne karşı tek bir direniş bile örgütlememiş ve tersine saçma sapan formülasyonlarla işçi örgütlerinin felce uğratılmasına neden olmuştu. Böylelikle 4.Enternasyonal çalışmalarına başlandı ve 1938’de kuruluş gerçekleştirildi.
4.Enternasyonal’in Tarihteki Yeri ve Sınırları
4.Enternasyonal’in kuruluşunun kendisi dahi dünya sınıf mücadelesi tarihinde kritik bir eşik anlamına gelir. Bunu anlamak için önce dönemin objektif koşullarını bilmek gerekir. 1930’lara gelindiğinde öyle bir durum vardı ki devrimci proletarya adına tam bit kabustan söz edilebiliriz. Ekim Devrimi’nin tüm kazanımları kadrolarıyla birlikte yok edilirken Marksist-Leninist ideoloji kendisiyle tam zıt ilkeler ve tavırlar kalıbına sokularak başında devrimin cellatlarının bulunduğu bir süper devletin resmi ideolojine çevrilmişti. Üstelik 3.Enternasyonal eliyle bu tüm dünyadaki komünist partilere de dayatılıyordu. Ekim Devrimi’nin iki önderinden sağ kalanının bu sürece karşı ideolojik-pratik bir karşı koyuş içerisine girerek zamanla en sağlam unsurları kendisine çekmesi gerçek anlamda bir varoluş meselesiydi. Bu açıdan 4.Enternasyonal başlı başına tarihsel bir misyona sahiptir.
Bu kavganın bir başka anlamda da eşi benzeri yoktu. Dünyada başka hiçbir zaman devrimciler tüm dünyayı kapsayan bu denli şiddetli bir yok etme kampanyasına maruz kalmamışlardı. Bir yanda Stalin’in profesyonel katiller şebekesi bir yanda Gestapo ve emperyalist gericiliğin diğer katilleri… 4.Enternasyonal liderleri ve önde gelen kadroları süreç içerisinde teker teker bazen de toplu şekilde katledildi. Her şeye rağmen 4.Enternasyonal sayısız kahramanlıklar sayesinde var olabildi ve bütün kıtalara yayıldı. En önemlisi devrimci Marksizmin temiz bayrağı ayakta kalmış oldu. Bütün baskılara, zorluklara, imkânsızlıklara rağmen Troçki ve yoldaşları Stalin’in uykularını kaçırmakla kalmadı, emperyalist kapitalizmin de korkulu rüyası oldu. Troçki, devrimci işçi hareketinin güçlü olduğu belirleyici kavgaların verildiği ülkelere geçmeye çalışsa da burjuva hükümetler buna asla izin vermeyeceklerdi. ABD hükümeti bırakın Troçki’nin canlısını Troçki’nin cenazesinden bile korkup ölüsünün dahi ülkeye girişine izin vermediler.
Troçki önderliğindeki 4.Enternasyonal, Marksistlerin tarihte geçirmiş olduğu en zorlu sınavın başarıyla atlattığının bir kanıtıdır. Marksistler daha önce de birçok kez yenilgiye uğramış ve karanlık dönemlerden geçmiştir ama tarih açısından kabaca işaretleyecek olursak 1930’lardaki durum tarih boyunca belki de en ağır durumdu. Neden?
1) Bu seferki karşı devrim burjuvaziden değil, içeriden çıkmıştı. Devrimin mimarı koca bir Bolşevik kuşağı katleden cellatlar burjuvazinin çapulcuları değil, bir zamanların yoldaşlarıydılar. Bu durumun yarattığı kafa karışıklığı ve moral bozukluğunu başka bir yenilginin sağlaması mümkün değildi. Bu sayede zayıf unsurları önce kendi yanına çekti, onları kullandıktan sonra da infaz etti.
2) Stalinist karşı devrim kıyas kabul etmez bir propaganda üstünlüğüyle milliyetçilik, erkek egemenlik, Yahudi karşıtlığı, Nazilerle işbirliği gibi en olmayacak şeyleri bile Marksizmin teori ve pratiğinin bir parçası olarak sunabiliyordu. Dolayısıyla yenilgi sadece fiziksel olanla kalmıyor, ideolojik – politik bir yok oluş ihtimali beliriyordu.
3) Bahsettiğimiz karşı devrim ulusal alanla sınırlı kalmadı uluslararası bir mahiyet kazandı. Üstelik bu karşı devrim dalgası dünya komünist hareketinin var olduğu ülkelerde örgütsel ve ideolojik tasfiyeler şeklinde birebir uygulandı.
4) Stalinist karşı devrim diğerlerinden farklı olarak proletarya ve gençliğin sonraki kuşaklarını da birebir denetimi altında tutup köreltti. Sadece Rusya’da değil tüm dünyada Marksizm-Leninizm yeni kuşaklara Stalinist karşı devrim okulu tarafından öğretildi. Böyle olunca mesela Türkiyeli yeni kuşak devrimci gençlik Marksizmi yurtseverlik, bağımsızlıkçılık olarak öğrendi, bu çerçevede Kemalizmi ilerici saydı, sosyalizmin Türkiye’de olamayacağını düşündü…
5) Baskı herhangi bir karşı devrimin tahayyül edemeyeceği kadar şiddetli ve uzun süreliydi. Rusya’daki komünistler kesin sayı bilinememekle beraber milyonlara varan miktarlarda öldürüldüler. Rusya dışındaki ülkelerde de temizlik kampanyası bir dizi ülkede kitlesel boyutlarda uygulandı. Bunun dışında baskılar büyük temizlik dışında da zamana yayılarak nefes aldırmamacasına sürdü.
6) Stalinist karşı devrimin dünya çapındaki bir misyonu da devrimlerin kasıtlı mezar kazıcılığını yapmasıydı. Devrimlerden en az Batılı kapitalistler kadar korkuyor ve tiksiniyordu. Böylelikle devrimcilerin kendilerine yeni bir yol açması ve ya da en azından motivasyon kazanması engelleniyordu.
Sıralamaya çalıştığımız nedenlerden ötürü 4.Enternasyonal Marksizmin tarihindeki en büyük zorluklara göğüs germek zorundaydı. 4.Enternasyonal en ağır bedellerin karşılığında bu görevi başararak geleceğe, Marksizmin temiz bayrağını miras bıraktı.
4.Enternasyonal Görevini Tamamlıyor
4.Enternasyonal bu temel tarihi görevi yerine getirse de 2.Dünya Savaşı sonrası baştan aşağı yeniden şekillenen dünya düzeninin getirdiği basınçlara dayanamayarak bütünlüğünü kaybedecekti. Önderler katledildiğinden liderlik zaruretten kaynaklı genç ve tecrübesiz, dolayısıyla otoritesi zayıf kadrolara geçmişti. Unutmamak gerekir ki kimse oportünizme karşı şerbetli değildir. Bir zamanlar, Lenin’in Marksizmin yaşayan en büyük üstadı saydığı Kautsky, yurtsever oportünizmine teslim olmuş emperyalist kapitalizmin hizmetine girmişti. 4.Enternasyonal’in Michel Pablo ve Ernest Mandel önderliğinde geçen dönemi, oportünist sapmaların neden olduğu kopuşların örgütün fiilen dağılması ve sonlanmasına vardığı bir dönem olacaktı. Bu oportünist yönetim sayesinde Bolivya ve Sri Lanka’da tarihi fırsatlar kaçırılacaktı.
Subjektif faktörler dışında 4.Enternasyonal’in tarih sahnesinden fiilen çekilmesini sağlayan ağır nesnel şartları da incelemek gerekir. Zira nesnel koşulları atlayan analizler neden sonuç ilişkisini yakalayamadıklarından tarihe idealist biçimde yaklaşarak saf iradeye ve kişiselliklere yaslanmak zorunda kalırlar. Bu durumda da 1.Enternasyonal’in görevini tamamlaması karşısında Marks’ın başarısızlığı, İkinci Enternasyonal’in oportünizme kaymasında Engels’in kaypaklığı, 3.Enternasyonal’in Stalinist karşı devrim elinde can vermesi karşısında ise Lenin’in Stalin’in öncülü olduğu sonuçlarına varırız. Bu tarz yorumlar içerisinde Stalinizme gedikli küçük burjuva mayanın farklı türdeki bir tecellisi olan merkezciler kendi kaypaklıklarını örtbas etmek için 4.Enternasyonal’i küçümsemeye kalkıp Troçki’nin örgütlenme konusundaki Bolşevik olmayan tavrından dem vururlar (bakınız Elif Çağlı, Marksist Tutum Dergisi, sayı.89). Bu saçmalık için fazla zaman harcamaya gerek bile yok. Nasıl burjuvalar, anarşistler, reformistler Marks, Engels ve Lenin’e çamur atmak için tarih dışı keyfi yöntemlere başvuruyorlarsa Stalinistler ve onların yamakları olan merkezciler de bazen anarşistler ve burjuvalar ile birlikte Troçki’ye karşı benzer yöntemleri devreye sokmaktalar.
Dolayısıyla sınıf mücadelesinin dünya çapındaki eğilimleri göz ardı edilerek devrimciler salt öznel değerlendirmelere yaslanamazlar. Sınıf mücadelesinin tarihi aslında yenilgiler tarihinden başka bir şey değildir. Komünistlerin ara başarıları olabilir ama kesin zafer sadece bir kez olacaktır. Bu da dünya devriminin tamamlanması ile kendisini gösterecektir. Birbirini izleyen dört enternasyonalin de sınıf mücadelesinde kendi dönemlerine uygun düşen büyük başarıları bulunmuştur. Ama neticede kapitalizm ayakta kalmasını bilmiştir.
Peki, 4.Enternasyonal 1920’lerden 1940’lara kadarki o zorlu dönemin ardından 1945’ten sonra bir başka çok zorlu sürece girecekti. Bu sefer ki zorlukların başında;
1) Sınıf hareketinin 2.Dünya Savaşı sonrasında büyük bir durağanlığa girmesi gelmekteydi. İkinci Dünya Savaşı sonlarında ve hemen ertesinde patlak veren devrimler Stalinizmin emperyalist kapitalizme verdiği aktif destek sayesinde yenilgiye uğrayacaktı. Yunanistan, İtalya, Fransa gibi ülkelerde durum buydu. Savaştan yorgun çıkan, ihanetlere uğramış, ağır kayıplar vermiş işçi sınıfı ancak 1960’ların sonlarında uyanışa geçecekti. Uzun savaşlardan çıkan çok büyük dramlar yaşamış bu kuşak kanaatkârdı ve kapitalist ekonomik büyümenin getirilerinin de etkisiyle uyuşuktu. Aslında henüz inşa sürecinde olan 4.Enternasyonal’in bu koşullarda kadro bulması oldukça zor bir işe dönüşmüştü.
2) 4.Enternasyonal’in çıkış noktası olabilecek bir ulusal zemin kalmamıştı. Bu tarz bir ulusal zemini değerlendirebilecek Rus Sol Muhalefeti tümden katledilmiş, Çin Sol Muhalefeti kitlesel şekilde ezilmiş, İspanya ise Stalinistler ve Franko tarafından dümdüz edilmişti. Böyle olunca 2.Dünya Savaşı sırasında 4.Enternasyonal dünya geneline dağılmış küçük gruplardan oluşmaktaydı, dünya sahnesinde sıçrama yapacağı bir ulusal zeminden mahrumdu. 3.Enternasyonal’in kuruluş süreci hatırlandığında Ekim Devrimi’nin önce gerçekleştirilen Zimmerwald ve Kienthal Konferansları’nın acıklı durumu göze çarpar. Ama 3.Enternasyonal’e öncülük edenler Rusya ulusal zeminine dayanıyorlardı ve orda devrime öncülük edecekleri. Bu sayede 3.Enternasyonal hayat bulabilmişti.
3) Savaş sonrasında dünya devriminin uluslararası önderliği olmak gibi büyük bir iddiaya sahip olan 4.Enternasyonal gerçekte küçük gruplardan müteşekkildi. Her türden düşmansa 2.Dünya Savaşı sonrasında büyük oranda güçlenmişti. En başta kapitalizm 1900’lerin başında içine girdiği krizden bin bir badireden sonra çıkmasını bilmiş ve şimdi uzun sürecek hızlı bir ekonomik genişleme dönemine girmişti. Sendikal bürokrasi ve reformist partiler de büyük atılımlar içerisindeydiler. Kapitalist sistem reformlar verebiliyordu, bu sayede sendikal ve sosyal demokrat bürokratlar işçi sınıfı içerisinde büyük nüfuz sahibi olabiliyordu. Stalinist bürokrasi de 2.Dünya Savaşı’ndan dünyanın iki büyük devinden birisi olarak çıkmış ve süper güç olmuştu. Dünyada işçi hareketinin ve ulusal hareketlerin kontrolü hemen hemen tamamı SSCB’nin kontrolündeydi.
Bütün bu koşulların büyük iddialara sahip küçük bir örgütlenme olan 4.Enternasyonal üzerinde yalpalatıcı güçlü baskılar meydana getirdiği anlaşılıyor. Bu süreçteki yalpamalar zamanında bu savrulmalara ön ayak olan dönemin lideri Pablo’nun isminden türetilen Pabloculuk kavramıyla anılır. Oportünizmin en tipik özelliği baskı koşulları karşısında sağa yönelmesi, egemen olana, güçlü ve trend olana doğru kaymasıdır. Pablo ve Mandel önderliğinde yaşananlar da bunlardı. 4.Enternasyonalizmin parçalanmasına giden süreçteki yalpalamalar şu şekile yaşandı:
1) Stalinizme eklemlenme. Pablo ve ekibi Stalinist KP’lerin içerisine yeniden girilmesini savundu. Bunun anlamı 4.Enternasyonal’in tarihsel mücadelesinin zımni olarak reddiydi. Bu karardan dönülse de 4.Enternasyonal’den kopuşlar başlamıştı. Troçki’nin eşi, eski Bolşeviklerden Natalya Sedova da bunlardan birisi olacaktı. Pabloculuk’un Moskova çizgisine eklemlenme girişimleri tutmasa da bu çizginin genel alışkanlığı Stalinizme yumuşak karınlı olmaktı bunun bedelleri ağır biçimde ödenecekti. Örneğin Vietnam’da hatırı sayılır güçleri ve askeri varlığı olan Troçkistler, Troçkist katilliğinde ustalık belgesi olan Fransız Komünist Partisi’nin yetiştirmesi olan Ho Shi Minh’in güçlerine o kadar güvendiler ki üye listelerini onlara teslim ettiler. Sonuç büyük bir katliamla tasfiye olmak olacaktı.
2) Pabloculuk bunun dışında Moskova çizgisinden kopan Titoculuk ve Maoculuğa da olmadık anlamlar yükleyerek bir kez daha 4.Enternasyonal’in bağımsız siyasi çizgisini feda edecekti. Zaten zaman da bu ikisinin de Moksova’daki Stalinistlerden farklı olmadığını gösterecekti.
3) Pablocu çizginin bir diğer sağ sapması sendikal bürokrasi ve reformist partilere olan yakınlaşmayla cereyan etti. Bunun en iyi ifadesi sonradan koşulsuz ve süresiz bir hal alan entrizm taktiğiydi. Lenin ve Troçki, entrizmi belirli ülkelerde kimi özel durumlarda önermişlerdi, ama onların önerileri devrimci yükseliş dönemlerinde tabanında sola kayış bulunan kitlesel işçi partileri içindi. Yani sınıf mücadelesinin yükseliş dönemini kapsayan belirli bir zaman dilimi söz konusuydu ve entrizm yapılan reformist örgütün tabanında sola doğru bir kayışın varlığı mevcuttu. Oysa Pablocular sola kayışın olmadığı uzun uzun yıllar sonunda bu partilere adapte olarak onlara benzediler. İşçi aristokrasisinin sol kanadına yerleşmiş oldular.
4) 1960’lara doğru ise ulusal hareketlere angajman dönemi başladı. Fransız emperyalizmine karşı mücadele eden Cezayir ulusal kurtuluş mücadelesine kuyrukçuluk bir süre sonra Pablo’nun kendisinin bağımsızlığa kavuşan Cezayir’de bakan olmasıyla sonuçlanacaktı.
5) 1959’da Küba’da iktidara gelen Kastro hareketinin büyük bir popülaritesi vardı. Bu dönemde Pablocular gerillacılığa adapte oldular. Mandel’in önderlik ettiği bu süreçte Latin Amerika’da yüzlerce kadro proleter devrimcilikten kopuk küçük burjuva bir mahiyeti olan bu etkinlikler içerisinde katledilecekti.
6) 1968 öğrenci hareketleri döneminde Stalinistlerin kontrol ettiği sendikal hareket işçi sınıfını adeta boğmaktaydı. 68 Parisi’nde rejimi kurtaran bir kez daha Stalinistlerden başkası değildi. Stalinist KP’lerden uzak duran gençlik hareketleri kendi yollarını çizmeye çalışacaklar ama bu süreçte işçi sınıfı devrimciliğinden kopacaklardı. Sivil haklar mücadelesi, feminizm, siyah mücadelesi, barışseverlik, çevrecilik vb.leri sivil toplumcu bir solculuğun doğuşuna yol verecekti. Bugün de sol üzerinde etkisi devam eden postmodernizmin öncülleri bu dönemde yaşanacaktı. Pabloculuk sivil toplumculuğa da uyarlanacaktı.
Proletarya ve gençlik içerisinde örgütlenerek Bolşevizmi inşa etmek gibi tarihsel görevden kopuldukça 4.Enternasyonal giderek dağıldı. Her sağa dönüşte başka bir ayrılık kendisini gösterecekti. Büyüme kaygısının vardığı yer 4.Enternasyonal adını kullanan birbirinden farklı birçok uluslararası grup ve grupçukların ortaya çıkışıydı. Dolayısıyla bu saatten sonra gerçek anlamda bir 4.Enternasyonal’den bahsedemeyiz.
4.Enternasyonal’in tarihi önemi Stalinizme karşı devrimci Marksizm’in temiz bayrağını gelecek kuşaklara aktarmasıydı. Bu sayede sürekli devrim, birleşik işçi cephesi, eşitsiz ve bileşik gelişim yasası, burjuvalarla kurulan ittifakların reddi, sosyalist dünya devrimi, Bolşevik gelenek, demokratik merkeziyetçilik Marksist devrimciliği temel kavramları yaşatılabildi. 4.Enternasyonal, Troçkist geleneği dünyanın hemen her noktasına ulaştırarak tarihsel amacına ulaştı. Diğer taraftan önde gelen bütün liderlerinin öldürülmesinden sonraki çok zor bir dönemde daha ileri hedefleri göğüsleyecek güçte değildi. Troçkist hareket bütünlüğünü koruyamadı, birçok parçaya bölündü. Diğer taraftan bölünen parçalar uluslararası çapta kendi geleneklerini örgütlediler, yaygınlık kazandılar.
5.Enternasyonal İnşa Edilmelidir
Bugün ilk dört enternasyonalin birikimlerini devralan, kendisini onların mirası üzerine inşa edecek olan yeni bir enternasyonalin inşa edilmesi zorunludur. Bu enternasyonal doğası gereği 5.Enternasyonal olacaktır.
Diğer taraftan bu bileşim kimler tarafından meydana getirilebilir. Birincisi ilk dört enternasyonalin birikimleri üzerine yükselmeyen oluşumların böyle bir oluşumun içerisinde olabileceği düşünülmemelidir. Daha doğrudan söyleyecek olursak sınıf mücadelesinin keskin tarihsel dönemeçlerinde tavır almayan ve doğru safta bulunmayanların devrimci olduğu söylenemez. Bu tarz oluşumlar en iyi ihtimalle küçük burjuva ortacılığına takılıp kalmış olabilirler. Böyle bir kaypaklıkla devrimci proleter kararlılık arasında aşılmaz dağlar vardır.
Bunun dışında 4.Enternasyonal ve öncekileri sahiplenen birçok gelenek bulunmaktadır. Diğer taraftan yukarıda özetlemeye çalıştığımız tarihsel arka plan içerisinde gerçekleşen bozulmalar bu geleneklerin birçoğuna sirayet etmiştir. Dünyanın hemen her yerde yüzlerce Troçkist örgüt bulunmaktadır ki bunların içerisinde her türlü Troçkist bulmak mümkündür: Gerillacısından sivil toplumcusuna, uvriyeristinden açık reformistlere kadar. Bu yüzden de tez elden bir enternasyonal girişimi başlatmak kolay değildir. Yüksek bir politik-ideolojik ilkesellik zemini oluşturulmadan böyle bir girişim için yola çıkılamaz.
Diğer taraftan belirli ulusal zeminlerde güç kazanmış kimi örgütlerin farklı ülkelerde kendi benzerlerini inşa etme yolundaki girişimlerinin de sonuç alamadığı gözükmüştür. Yani yeni bir enternasyonal yolunda kendi kopyalarını arayarak bir yere varılamaz. Mutlaka ki belirli farklılıklar olacaktır. Bunları sıfırlamaya çalışmak ve farklılıklar üzerinden kılı kırk yarmak fazlasıyla mekanik bir bakış açısı anlamına gelecektir.
Yeni bir dünya partisi, kökleri bulunduğu topraklara sağlamca tutunmuş, emekçi ve gençlik kesiminde gözle görülür bağları bulunan örgütlerin ortak emek koydukları bir harmanlanma sürecinin sonucunda mümkün olabilir. Bunun dışında belirli ortak prensipler oluşturulup hareket alanı yaratan uluslararası birlikler dünya partisine giden yolda önemli katkılar sunabilir.
Komünist bir dünya yaratmak için Enternasyonal’i inşa etmek zorunludur. Bunun nasıl yaratılacağı konusunda ise elimizde sihirli bir formülasyon ya da şema bulunmamaktadır. Hayatın ağacı yeşildir. Örneğin devrimci Marksist hareketin imza attığı bir başarı öyküsü sürece büyük hız kazandıracaktır. Kesin olan şey azimle ve şevkle çalışmak mecburiyetinde olduğumuzdur. Er ya da geç sonunda bir yol bulunacaktır.