Nepal'de Maoizm'in Çürüyüşü – Veli Umut Arslan
13 Aralık, 2013
Nepal, Himalayalar üzerindeki bu küçük yoksul ülke, bütün dünyayı değiştirecek çok zengin, çok güçlü tarihi gelişmelere ev sahipliği yapabilirdi. Ama olmadı. Geriye devrimciler için çıkarılacak hayati dersler kaldı.
Nepal’de 19 Kasım’da yapılan seçimler beklenen sonu ortaya koydu. Maoistler, yarattıkları hayal kırıklığı ile inandırıcılıklarını kitlelerin gözünde kaybederek yolun sonuna gelmiş oldular. Nepal Devrimi’ne ihanet ederken, kendi basiretsizliklerini ve mutlak açmazlarını da ortaya serdiler. Sonuçlar başdöndürücü bir düşüşe işaret ediyor. 2008’de birinci parti olan Maoistler, 220 milletvekilliği kazanırken bu sayı 19 Kasım 2013 seçimlerinde 80’e düştü. Nepal burjuvazisinin geleneksel partisi olan Nepal Kongre Partisi 195 milletvekilliği elde ederken, düzen partilerinden sosyal demokrat içerikli Stalinist Nepal Komünist Partisi-Marksist Leninist 175 milletvekilliği elde etti. Ülkede genel bir sağa kayış yaşanırken monarşi yanlısı partilerin de Maoistlerin ardından dördüncü olması, gerilemenin genel boyutlarını gösterdi.
İhanete Uğrayan Devrim
Nepal’deki sosyal patlamanın başrollerinde Maoistler vardı. (Nepal Komünist Partisi- Maoist- NKP-M, daha sonra Birleşik Nepal Komünist Partisi-Maoist ismini aldı.) 1996’da gerilla hareketi başlatan Maoistler, hızla topraksız köylülerin desteğini arkalarına aldılar ve kriz içerisinde ayakta duramayan Nepal monarşisi hızla çöküşe gitti. 2006 Nisanı’nda kırsalda çözülen monarşi ülkenin her şeyi olan başkent Katmandu’daki genel grev hareketi ve blokajlar eşliğinde yolun sonuna getirildi. Bu aşamada iki seçenek vardı. Birincisi, cumhuriyete geçildiği gerekçesiyle toplumsal devrim bu noktada durdurulacak ve parlamenter demokrasiye geçilecekti. Bu, Nepal burjuvazisinin ve emperyalizmin programıydı. İkinci seçenekse işçilerin, köylülerin ve tüm ezilenlerin hayati sorunlarını çözmek için toplumsal devrimi sürdürmek ve burjuvaziyi ezmek anlamına gelen sürekli devrimdi. O aşamada bu, tamamen Nepalli Maoistlerin tercihine bağlıydı, çünkü devrimin başında Onlar bulunuyordu. Kitleler devrimin sosyalist tedbirleri uygulamaya sokmasını dört gözle bekliyorlardı, ama Maoistler buna yanaşmadı. Başından beri Stalinist aşamalar teorisinin esiri olarak Nepal’de sosyalizmin mümkün olmadığını savunuyorlardı. Şimdi tam da iktidarın eşiğindeyken emperyalizmin yüreklerine su serperek demokrasiye saygılı olduklarını ilan ettiler. Gerçekte burjuva demokrasisi dışında saygılı oldukları bir şey daha vardı: Özel mülkiyet. Maocular adım adım devrimi frenlediler, otoritelerini kullanarak kitle hareketini yatıştırdılar. Emperyalist kapitalizm, Nepal’de adım adım zemin kazandı. Eski ABD başkanı J.Carter ve emperyalist diplomasi, bütün güçleriyle Nepal’e yüklendiler ve çok geçmeden de Maoistler’den korkmalarının anlamı olmadığını gördüler. J.Carter, demokrasiye olan saygılarından ötürü Maoistleri kutlayacaktı. 2008’de yapılan seçimlerde birinci parti olan Maocular başbakan da oldular, olmasına ama emekçilerin hiçbir sorununu çözemediler. Tarihte birçok kez olduğu gibi eski gerillalar, bakanlık-başbakanlık koltuğunda gırtlaklarına kadar ihanet pisliğine battılar. Neoliberalizme yedeklenerek ucuz iş gücünün avantajlarından yararlanmaları için yabancı sermayeyi Nepal’e davet ettiler, terör örgütleri listesinden kendilerini çıkarmaları için ABD’nin dizlerine kapandılar, IMF’nin direktiflerine uydular, grev yasakları getirdiler, ayrıcalıklı kesimlere hizmet ederek yoksulları unuttular, 19 bin gerilla silahlarını teslim etti, bunlardan sadece 3 bini disiplini altında ezilecekleri orduya kabul edildi… Durum böyle olunca J.Carter Maocuları övdü, övdü… Küçük burjuva politik programın doğal sonucu iktidarsızlık ve teslimiyet…
Aşamalı Devrim Anlayışı Daha Ne Kadar İflas Edecek?
Sözde demokratik aşamada daha temel hakları güvence altına alacak bir anayasa bile yapılamadı. Demokratik halk devriminin o çok vurgulanan köylüye toprak dağıtımını ifade eden toprak reformu da yapılamadı. Aksine Maocular gerilla savaşı sırasında el koydukları toprakları da eski sahiplerine geri verdiler.
Bu, yüz kızartıcı iflasın doğal sonucu politik çöküş ve bölünmeydi. Maocu partiden çeşitli eğilimler ayrıştılar. Lider Prachanda’nın bütün saygınlığı da sıfıra indi. Ayrılan gruplardan daha radikal kesimler de hiç de ciddi bir eleştiri ve özeleştiri derdinde değiller. Oysa Nepal emekçilerini bir kez daha aldatmak niyetinde değillerse Stalinizm ve onun uzak Asya versiyonu olan Maoizmle hesaplaşmak ve emekçi halkın acil ihtiyaçlarının karşılanması için tek seçenek olan sürekli devrim çizgisine gelmek zorundalar.
Türkiyeli Stalinistler, neredeyse 2010 yılına kadar Maoistleri övüp duruyordu. İstanbul’daki Avrupa Sosyal Forumu’nun davetlilerinden birisi de NKP-M’nin liderlerinden birisi olan Bazanta idi. Türkiyeli Stalinistler huşu içerisinde Bazanta’yı ve şanlı Nepal Devrimi’ni dinliyorlardı. Bu toplantıda gerçekleri ortaya döken SDH’liler olmuştu. Bazanta ise cevaben başından beri kimseye sosyalist bir devrim vaad etmediklerini belirtmişti. Aslında doğru söylüyordu. Sosyalist devrimin alternatifi emperyalist kapitalizmdi. Nepalli Maoistler de emperyalist kapitalizme yedeklenmişlerdi sonuç olarak. Durum gayet açıktı. Peki, Türkiye Stalinist solu ihanetin artık ayan beyan hale gelmesinden sonra ne yaptı? Nepal’i unuttular, geçiştirdiler, üç maymunu oynadılar. Daha önce de demiştik, dün göklere çıkardığının tarihi rezilliğini görmezden geliyorsan, sorgulamıyor, araştırmıyorsan bitiksin demektir. Durum da bu zaten. Türkiye solu halen Stalinizmin egemenliği altında, ama Nepal örneği de gösteriyor ki gömlek değişimi gelecek açısından büyük aciliyet taşıyor.