Michael Jackson'ın Ölümü ve Düşündürttükleri
(01.08.09)
25 haziran günü ölüm haberiyle bir kez daha herkesi şaşırtan Michael Jackson, hepimizi birkez daha kapitalizm-popüler kültür-sanat üçgenini sorgulamaya zorluyor. Henüz 6 yaşındayken 5 kardeşiyle sahneye çıkmaya başlayan Jackson’ın hayatı sahne, kayıtlar, konserler, turneler, tv programları, fotoğraf çekimleri, dans provaları arasında normal bir çocuğunkinden çok farklı başladı ve hayatının sonuna kadar öyle devam etti. Michael ve 4 kardeşi babaları tarafından kemerle dövülerek provalara ve ses kayıtlarına alınarak en mükemmeli yakalamaları için zorlanıyorlardı. Daha sonraları kardeşleriyle beraber müzik yaptığı Jackson5 grubundan yeteneğiyle sıyrılan Michael, yavaş yavaş kendi müzik kariyeri oluşturmak üzere gruptan ayırıldı. O yıllarda siyah bir insan olarak televizyonlarda boy göstermenin pek mümkün olmamasına rağmen Amerika’da, ‘Amerikan rüyası’ imajının yaratılması çalışmaları dahilinde Michael Jackson gibi siyahi sanatçılar ve sporcular boy göstemeye başlamışlardı. Reagen ve baba Bush döneminin endüstri politikalarıyla özellikle Amerika işçi sınıfının en geniş kısmını oluşturan siyahlar, işsizliğe, sefalete, ‘Amerikan Rüyası’nın en acımasız yüzüne mahkum edilmişti. İşte tam böyle bir dönemde afro saçları ve getto danslarını yorumlayışıyla müzik kanallarında videoları dönen Michael Jackson, tarzı ve duruşuyla daha o zamanlar benimsenmişti. Bu durum elbette müzik piyasasının da dikkatinden kaçmadı. Büyük müzik şirketleriyle imzalanan kontratlar Jackson’ı tepeden tırnağa müzik endüstrisinin metası haline geliyordu. Michael Jackson’ın yeteneği ve beğenilmesi, onu, ‘Popun Kralı’nı yaratma operasyonunun nesnesi haline dönüştürdü. Öyle ki çıkardığı Thriller albümü tüm zamanların en çok satan albümü oldu (109 milyon kopya).
Peki Michael Jackson’ı böylesine başarılı ve farklı kılan yalnızca yeteneği miydi? Cevabı çok açık: hayır. Michael Jacson bir röportajında şöyle anlatıyor:
“Üç saat ders özel hoca nezaretinde –dördüncü sınıfta okulu bıraktırmışlardı çünkü. Dersten sonra kayıt stüdyosuna gidilirdi. Sadece kayıt yapardı uyku saatine kadar. Kayıt stüdyosuna giderken önünden geçtiğimiz bir park vardı, top oynayan çocukları görünce gözyaşlarımı tutmazdım. Hiç arkadaşım olmadı ne okulda ne mahallede. Çocukluğumda böyle şeyleri hiç yaşamadım. Varsa yoksa iş, iş, iş: konser yoksa şarkı kaydı, şarkı yoksa televizyon programı, fotoğraf çekimi…”
İşte müzik piyasasının kucağına düşürülmüş bir çocuğun hayatı. Para kazanmak, yeni pop ikonları yaratmak, popüler kültür ve onun sanatı ile ‘ fırsatlar çağı’ imgelemini kuvvetlendirmek için bir insanı robotlaştırmak… Burjuva hayatın sanat anlayışını sınıf üzerinde hakim kılmak ve kokuşmuş düzenlerini kurbanlar üzerinden var etmek kapitalizmin ayakta durabilmesi için en çok kullandığı yolladan biri.
Ciddi anlamda psikolojik problemlerle büyüyen ve yaşayan Michael Jackson, şüphesiz akıllarda en çok değiştirdiği ten rengiyle var olacak. Alaca hastalığına yakalandıktan sonra Jakson’ın o herkesin bildiği ‘değişim süreci’ başlamış oldu. Tüm derisini beyazlattıran ve tam 35 estetik operasyon geçirerek son şeklini alan Michael’in bedeni; piyasanın acımasız birşekilde bir insanla nasıl oynayabileceğinin en canlı kanıtı haline dönüştü. Siyahiler tarafından çokça eleştirilse de Jackson, kendisini son haliyle bile bir siyah olarak nitelendiriyordu. Tüm bu süreçlerde müzikal popüleritesini artıran ve Pop Kralı olarak anılmaya başlanan Jackson, medyanın da en büyük sömürü aracı haline geldi. Üzerinden çocuk tacizi iddiaları, eşcinsellik ve din değiştirme dedikoduları gibi sayısız spekülasyonlar yapılan Jackson çok ciddi psikolojik sorunlar yaşamış ve artık hayatını ölümüne de sebep olduğu iddia edilen sakinleştiricilerle yaşamak zorunda kalmıştı.
Diğer yandan Michael Jackson hayatı boyunca sağlam politik duruşunun olmamasıyla birlikte birçok sivil toplumcu projelerde yerini aldı. Bunlardan en büyüğü USA for America kampanyası çerçevesinde, özellikle Doğu Afrika’da açlık sınırında ve yardıma muhtaç yaşayan insanlar için, “We Are the World (Biz Dünyayız)” parçasıydı. Şarkılarında sık sık muhalif cümlelere yer veriyordu; polis baskısı gören siyahiler, dünya barışı, hükümet karşıtlığı ve ırkçılıkla mücadele eden şarkıları vardı. Ayrıca Jacson 2 defa Nobel Barış ödülüne aday gösterilmişti. ‘siyah ya da beyaz önemli değil;önemli olan dünya barışı’ gibi tam da içinde geliştiği piyasa sömürüsünün sevdiği suya sabuna dokunmayan politik mesajlar vermişti.
50 yaşında, sağlığı elvermediğini halde borçlarını ödemek için 10 ayda 50 konser vermeye hazırlanan Jackson’ın ölümü bir çırpıda tüketilmiş, hasta ve yorgun bir beden için aslında sürpriz değil. Cenazesinin birçok ülkede meydanlarda dev ekranlardan izlenmesi, cenaze törene milyonlarca insanın katılması, Midyat’ta gıyabında cenaze namazı kılınması Jackson’ ın yaşadığı döneme damgasını ne derece etkili vurduğu görülüyor. Öte yan ölümünün hemen ardından dvd ve cd lerinin ilk günden en çok satanlar listesine girmesi –ki bu müzik endüstrisinin arayıp da bulamadığı bir fırsattı- cenazesi için 11 bin adet biletin dağtılması müzik endüstrisinin kendi malı gibi gördüğü Jackson’dan son ana kadar faydalancağı yüzsüzlüğünden başka bir şey değil.
Milyonlarca emekçinin kanını emerek hayatta kalan kapitalist sömürü düzeni, eğer mücadele etmezsek tıpkı şu an yaptığı gibi kendi yarattığı burjuva kültürü devam ettirmek için yeni insanlar var edecek, tüketip yok edecek; burjuva kültürünü emekçilerin hayatına sokarak uyuşturacak, gençleri bu yolla apolitikleştirmeye devam edecektir.