Mehter Yürüyüşü Eşliğinde Doğu Akdeniz Macerası: İktidar Neden Geri Adım Attı? – Emre Güntekin

Mehter Yürüyüşü Eşliğinde Doğu Akdeniz Macerası: İktidar Neden Geri Adım Attı? – Emre Güntekin

Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama çalışmalarını sürdüren Oruç Reis gemisi haftasonu Antalya’ya geri döndü. Elbette ona kendisine eşlik eden askeri gemilerle birlikte. Bir süredir “Mavi Vatan” parolasıyla Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Fransa gibi ülkeleri karşısına alan iktidarın, bu hamlesi neye işaret? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Oruç Reis’in “bakım ve ikmal” nedeniyle geri döndüğünü belirtse de, Doğu Akdeniz’de rüzgarın tersten esmeye başladığı açık. Geminin “bakım ve ikmal” ihtiyacının tam da Pompeo’nun Kıbrıs Rum Kesimi ziyaretine denk gelmesi ise hayli manidar.

İktidar bir yandan Oruç Reis gemisini “bakım ve ikmal” bahanesiyle geri çekerken; özellikle Macron’la Erdoğan arasında karşılıklı atışmalar sürüyordu. Macron, 10 Eylül’de yaptığı açıklamada AB ülkelerine hitaben Erdoğan’a karşı daha sert olunması gerektiği yönünde çağrı yaparken; Erdoğan Macron’a “İsim olarak anmak istemiyorum ama mecburum anmaya, çünkü o şahsımla çok uğraşıyor. Nedir o? Diyor ki ‘Türk milletiyle değil ama bizim Erdoğan’la sıkıntımız var’. Sayın Macron, senin şahsımla daha çok sıkıntın olacak.” yanıtını vermişti.

Buraya kadar işler Erdoğan’ın istediği gibi. Zira Erdoğan kendi şahsıyla ülkenin kaderini ortaklaştırarak, bunun üzerinden bir beka sorunu ortaya atarken; Macron’un gollük ortası ona istediği fırsatı veriyor. Bir süredir Avrupa ülkelerinde -özellikle Almanya’da- Erdoğan’a karşı söylemler tam da bu sebepten bariz bir şekilde geri çekilirken, Macron’un Erdoğan üzerinden yaptığı çıkış politik bir gafın ötesinde anlam taşıyor. Zira Macron için de işler Fransa’da istediği gibi gitmiyor. Bir yanda Sarı Yelekliler sokaklara geri dönerken, öte tarafta Fransa sağı Macron üzerindeki basıncını artırıyor. Bu sokak kabadayılarının birbirlerine atarlanmasını aratmayan söz düellosu her iki liderin de ihtiyacına hitap ediyor. Fransa’da aşırı sağın popüler figürü Marine Le Pen’in “Erdoğan’ın Emmanuel Macron’a yönelik tehditleri aslında Fransa’ya yönelik. Bu tehditlere karşı, onlarca anlaşmazlığımıza rağmen Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un arkasındayım. Erdoğan, provokasyon yolunda” çıkışına bakılırsa Macron da içerde istediğini almış görünüyor.

Aynı şekilde Yunanistan’da Miçotakis hükümeti de kamuoyunun dikkatini mümkün olduğunca pandemiyle birlikte artan ekonomik ve sosyal programlardan uzaklaştırmak istiyor. Zira Yunanistan ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde % 15,2 oranında küçülme yaşamıştı. Tıpkı Türkiye gibi, Yunanistan’da bu kriz durumuna rağmen söz konusu olan egemen sınıfların emperyal çıkarları olduğunda ekonominin musluklarını militarist politikalar için açmaktan kaçınmıyor. Geçtiğimiz Pazar günü 10 yıllık yeni bir silahlanma programı açıklayan Miçotakis, Fransa yapımı 18 Rafale savaş helikopteri ve 4 fırkateyni kapsayan bir alım gerçekleştireceklerini belirtirken; bu programa Yunanistan’ın yaklaşık 10 milyar euro harcayacağı ifade ediliyor.

Peki “Mavi Vatan” projesine bu kadar yatırım yapan iktidar neden geri çekilmek zorunda hissetmiş olabilir?

İlk olarak AKP, Doğu Akdeniz’de karşısındaki cephenin Körfez rejimlerinden, Mısır’a İsrail’den Fransa’ya kadar bölgede var olan güçleri kapsayacak şekilde genişlediğinin farkında. Hatta iktidarın hamasi bir şekilde davasının sahibi görünmeye çalıştığı Filistin bile Türkiye’nin dışlandığı ve İsrail, Mısır, Yunanistan, İtalya, Ürdün ve Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından kurulan Doğu Akdeniz Gaz Fonu’na katılmıştı. BAE ile İsrail arasında başlayan yakınlaşma son olarak Balkanlarda Kosova, Sırbistan ve Bosna Hersek gibi ülkeleri de kapsayarak genişliyor. İktidarın bugüne kadar ikisi arasında sarkaca döndüğü ABD ve Rusya cephesinden ise Doğu Akdeniz konusunda olumlu işaret alınabilmiş değil. 

ABD, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ile ilgili projelerine mesafeli yaklaşırken; Temmuz ayında Kıbrıs Rum Kesimi ile askeri tatbikat ve eğitim gerçekleştireceğini açıklamıştı. Dahası Trump yönetimi Kıbrıs Rum Kesimi’ne 1987 yılından beri uygulanan silah ambargosunu kaldırma kararı almıştı.

Yedi düvele karşı mücadele etmek miting meydanlarında çalışan bir hamaset olabilir, ama gerçek hayatta karşılığının olmadığı ortada. 

Geçtiğimiz günlerde Korsika’da toplanan Akdeniz’e kıyısı bulunan yedi AB ülkesi (İtalya, İspanya, Fransa, Malta, Portekiz, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi) Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan ile müzakerelere yanaşmaması durumunda  Türkiye’ye yaptırım uygulanması konusunu 24-25 Eylül’de düzenlenecek Avrupa Konseyi toplantısında gündeme taşıyacaklarını açıkladı. AB içinde Almanya’ya karşı ağırlığını koymak isteyen ve Akdeniz’de hegemonyasını artırmak isteyen Macron’un bu konuda istekli olduğu ve AB içinde bir Akdeniz blokunun önderi olmak için çabaladığını söylemek gerekir. 2007 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicola Sarkozy tarafından temellendirilen Akdeniz Birliği (Union of the Mediterranian) projesi, şimdilerde yeniden gündemde. 

Rakamlara bakıldığında Türkiye’nin ihracatının önemli bir kısmının AB ülkelerine gerçekleştiği görülecektir. En çok ihracatın gerçekleştirildiği ilk on ülke arasında yer alan 6 AB ülkesine 2019 yılı için toplamda 56,2 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilirken; bu Türkiye’nin toplam ihracatının  % 32,9’una tekabul ediyor. Pamuk ipliğine bağlı bir ekonomi için AB ile ilişkilerin gerilmesinin sınırı burada yatıyor. 

İktidar ise yaptırım olasılığına karşı beyhude bir şekilde yine mülteci kozunu öne sürmek dışında çare bulamıyor. 2020 başında kapıları açarak bu blöfü kullananlar, attıkları taşın ürküttükleri kurbağaya değmeyeceğini bilmiyor olamaz. Kaybedenin yine ne AB ne de Türkiye olacağını; sınır kapılarında kaderine terk edilen mülteciler olacağını da…

Şimdilik mehteran yürüyüşünün geri adım atılan kısmını izliyoruz. 

Ancak bunun dönemsel bir geri çekilme olacağını öngörmek zor değil. Türkiyeli kapitalistlerin gözünün AKP-MHP ortaklığındaki otoriter-sağ, militarist bir siyasal şemsiye altında Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de elde edebilecekleri pastayı büyütmekte olduğu açık. İktidarıyla, muhalefetiyle Türkiyeli egemenler bu doğrultuda domuz topu gibi birleşmiş vaziyetteler. Hemen her ülkenin burjuva egemenleri aynı hesaplarla masaya oturuyor ve buradan milyonlarca insan için hayırlı bir sonuç çıkacağını beklemek saflık olur.

İhtiyacımız olan emekçi halkların nefretini kardeş emekçi halklara değil kendi egemenlerine doğrultacağı enternasyonalist devrimci bir yükseliştir. Bu alternatifi yaratabilecek tek seçenek sosyalistlerdir.

 

KATEGORİLER