Maraş Katliamı, Siyasal Temsil ve Dünden Bugüne Aleviler – V. U. Arslan
Maraş Katliamı’nda imzası olan MHP’nin her açıdan büyük bir milat olan 12 Eylül darbesine giden yolda oynadığı rol büyüktür. İşçi hareketini ve komünist tehlikeyi ezecek bir askeri darbenin şartlarının olgunlaşması için kolları sıvamış olan CIA, MİT, TÜSİAD, Demirel ve partisi AP ile Genelkurmay’a bağlı Özel Harp Dairesi güdümündeki oluşumlar, 1970’ler boyunca Ülkü Ocakları’nın düzenlediği cinayetlerle tüm ülkede terör estirdiler. Faşist terörün en kıyıcı eylemleri Alevileri hedef alıyordu. Maraş Katliamı bunların en kanlısıydı. Adı sanı belli MHP’liler 3 gün boyunca yüzlerce Alevi’yi acımasızca katlederken burjuva devlet sadece izledi.
Nitekim hedefledikleri gibi 12 Eylül başarılı olunca devletin Sünni damarı koyulaştı. Türk-İslam sentezinin resmi ideoloji katına yükselmesi, zorunlu din dersleri, imam hatipler ve Kuran kurslarının yaygınlaştırılması, İslami sermayenin desteklenmesi, Alevi köylerine zorla cami açılması… Dahası devrimci hareketler ezildiği için meydanı boş bulan İslamcılar düzeni eleştiren bir söylemle güçlü bir ivme yakaladılar. Erbakan önderliğindeki İslamcıların 1990’lardaki atılımı Aleviler içerisinde karamsarlığı körükledi.
Öte yandan sosyalist hareket 1990’lı yılların bereketini değerlendiremeyince geniş kitleler alternatifsiz kalmaya devam etti. Bu koşullarda İslamcıların yükselişinin getirdiği alarm hali çoğu Alevi’yi laikliği korumak adına Genelkurmay’ı desteklemeye sevk etti. Laikliği savunan aydınların peşi sıra suikasta uğraması ve Sivas Katliamı çoğu kişide panik yaratmıştı bile. 1995’teki Gazi Katliamı da Alevilerin yine hedefte olduğunu gösteriyordu. Gelgelelim şeriat korkusu nedeniyle Alevilerin çoğunluğunun TSK’yı desteklemesi trajikti, çünkü 12 Eylül postalının altında ezilenler sol ve Aleviler değil miydi? MHP eliyle düzenlenen Alevi katliamları ve bunlardaki Özel Harp Dairesi parmağı nasıl unutulurdu? Neticede Erbakan’ın iktidardan düşürüldüğü ve aslında RTE’nin önünün açıldığı 28 Şubat sürecini destekleyen Aleviler ve bir bütün olarak sol epeyce sağa kayacaktı.
Geldik Bugüne
1990’ların üzerinden iki on yıl geçti. Bu arada köprünün altından çok sular aktı. Şimdilerde neo-Osmanlıcı AKP ile faşist MHP bir çeşit aşırı sağ koalisyon olarak ülkeyi yönetiyorlar. Üstelik ülkede bir çeşit tek adam rejimi yerleşti ve bunun başında mezhebi duyguları kuvvetli bir reis var. Kuzey Ormanları’nı yok edecek 3.boğaz köprüsüne Alevi soy kırımcısı padişah Yuvuz Selim‘in ismini verecek kadar ateşli biri.
Kısacası AKP dönemi Aleviler açısından bir çeşit kabus yıllarıdır diyebiliriz. AKP iktidarı 12 Eylül darbesinin icraatlarını güçlü bir şekilde devam ettirmeye koyuldu. Zorunlu din derslerinin kapsamı genişledi, imam hatipleştirme tam bir dayatmaya dönüştü, mezhepçilik resmi devlet çizgisi haline geldi, Suriye’de olduğu gibi dış politikaya yön verdi, içki yasakları gündeme geldi, cemaatlerin güçlenmesinde sıçramalar gerçekleşti ve en nihayetinde bugün Alevilerin devletten temizlenmesi sürecine varıldı. Gerçekten de bugün üniversite mezunu Alevilerin kamu emekçisi olarak işe başlama ihtimali iyiden iyiye azaldı. AKP güvenlik soruşturması adı altında Alevileri kamudan ekarte etmenin yolunu bulmuş durumda. Birçok bakanlık Menzilciler gibi en aşırı mezhepçi cemaatlerin güdümünde. Buralara Alevilerin yerleşmesi artık çok zor. Eğitime düşkün Aleviler uzun yıllar boyunca yoksul köylerinden çıkarak öğretmenlik benzeri alt düzey memuriyetlere yerleştiler. Ama AKP artık bu kapıyı kapattı. Özel sektörde iş bulmaya çalışan bir çok Alevi’nin Ramazan aylarında ya da cuma günlerinde yaşadıkları zorluklar nedeniyle kimliğini saklamaya çalışması da zayıf unsurlar için asimilasyon süreçlerini hızlandırmıştır.
Siyasi Temsil Meselesi
O çok güvenilen TSK’nın FETÖ ve AKP’li İslamcılar tarafından bertaraf edilmesi, Aleviler açısından işin başa düştüğü yeni bir dönemi haber veriyordu. Siyasal İslamın varyantlarının devlet aygıtını ele geçirdiği bu dönem Alevilerin devletle olan mesafesinin açıldığı bir dönemdir. AKP’nin ilk döneminde muhalefette olan MHP’nin RTE’ye yanaşması da Aleviler içerisinde Türk milliyetçiliğine kaymakta olan bir damarı zayıflatmıştır. Sonuç olarak şartlar oluştuğunda Alevi tepkiselliği kendisini güçlü bir şekilde ortaya koymuştur. En önemli gündemi laiklik olan Gezi Ayaklanması elbette ki Alevi dinamiğine indirgenemez, ama eylemlerde katledilen gençlerin tamamının Aleviler olması Alevilerin AKP’den ne kadar bunaldığını gösterir.
Alevilerin yeni kuşağı genel olarak anne babalarına göre daha radikaldir, ama bu radikallik örgütlü mücadele ile birleşmiyor. Bu yüzden Aleviler adına bir temsil sorunundan bahsedebiliriz. 1990’larda Sivas Katliamı’na bir tepki olarak gelişen Alevi dernek ve vakıflarının gençliğe vaat ettiği pek bir şey yoktur, gençlik de böyle bir yapı içerisinde olmayı mezhep darlığı olarak değerlendirir. Alevilerden en çok beslenen ve bunun neticesi olarak belirgin bir Alevi ağırlığının olduğu CHP‘de belediyelerden doğru gelişen torpil-kayırma ilişkileri Aleviler içerisinde yine arkası ve parası olana yaramaktadır. Bu patronaj ilişkileri dışında Alevi emekçilerin CHP tercihi sandıkta hissedilen bir zorunluluktan ibarettir. Daha radikal olan Kürt Alevilerin önemli bir kısmı Kürt ulusal hareketine kaymıştır. HDP buradan elde ettiği tabanla tüm Alevi kimliğini kucaklamaya çalışsa da kimlik politikaları ister istemez yabancı olanı (Türkleri) dışlayıcı bir öze sahiptir. Bu yüzden de HDP’nin salt kimlik söylemi ile Alevileri kucaklaması mümkün olmamıştır. Tersine Dersim belediye seçimlerinde olduğu gibi Kürt Aleviler de farkını ortaya koyması durumunda sol sosyalist çizgiye kayma eğilimindedir. Halen CHP’den HDP’ye ve aşırı sol diğer yapılanmalara kadar geniş bir yelpaze Alevilerden beslenmeyi sürdürmektedir.
Gazi Mahallesi, Okmeydanı gibi Alevi mahallelerinde 1990’larda güçlü taban bulan devrimci hareketler sınıf mücadelesinden kopuk feda anlayışıyla bu dinamiği değerlendiremedi ve bu destek 2000’lerden itibaren sonlanmaya yüz tuttu. Böylece ana kitle burjuva CHP’ye kaldı. Büyük kentlerin kıyılarında milyonlarca genç Alevi emekçinin içerisinden öncü bir tabakanın sınıf mücadelesinin öznelerine dönüştürülememiş olması sosyalist solun başarısızlığı olmuştur. Elbette mezhep kimliği üzerinden ilerlemeyecek ve her mezhepten kişileri içerecek olan böyle bir emekçi gücünün açığa çıkmış olması Türkiye’nin kaderinin çok farklı yazılması anlamına gelirdi. Bugün sosyalistlerin izlemesi gereken strateji budur. Salt laiklikten gitmek ya da sadece Alevilere seslenmek elbette ki devrimcilerin yapacağı bir iş değildir. Öte yandan büyük kentlerin emekçi bölgelerinde sınıfsal örgütlenmeye ve sosyalist düşünceye yatkın milyonlarca Alevi’nin yaşadığı bir gerçektir. Değerlendirilebilirse bu büyük bir fırsattır. Alevilerin, Kürtlerin ve diğer ezilen kimliklerin rahat etmesi de ancak birleşik bir emekçi hareketinin oluşmasıyla ve aslında sosyalizmle gerçekleşebilir.