Lübnan’ın İşgali Başladı. İkircikli Tutuma Yer Yok! – V. U. Arslan
Gazze ve Batı Şeria’da soykırım kampanyasını sürdüren İsrail, hazır Hizbullah lider kadrosunu ortadan kaldırmışken güney Lübnan’a bir kez daha işgal harekatı başlattı. 1978’den beri bu Lübnan’ın dördüncü işgali. Ama İsrail bu sefer sonucun farklı olacağını ve “işi bitireceğini” umuyor. Zira Siyonist rejim 2006’dan beri hazırlandığı savaş için tarihsel bir fırsat yakaladığını düşünüyor. İsrail, Filistin’i bitirmek, Hizbullah’ı ezmek, savaşı İran’a ve Suriye’ye yaymak istiyor. Bölgesel güç ilişkilerinde keskin bir dönüşüm sağlamak için İran ve müttefiklerine karşı topyekun savaş moduna girmiş durumdalar.
Şartların İsrail için elverişli olduğu ortada. Arkasına ABD’yi ve NATO’yu alan İsrail’in savaşı yayma stratejisi, tüm dünyanın gözü önünde ilerliyor. Meydanı boş bulan İsrail de tüm pervasızlığıyla katliamlarını sürdürüyor, gözünü kırpmadan her gün yüzlerce sivili katlediyor. İsrail Gazze’deki taktiğini Lübnan’da da uyguluyor. Çıplak devlet terörü, katliam ve etnik temizlik tehditiyle halkın direniş iradesi kırılmak isteniyor. Gerici Arap rejimleri ve Türkiye, açıktan ya da örtük biçimde İsrail’e destek oluyor. AKP iktidarı İsrail’e söylenme düzeyinde büyük bir direniş(!) gösterirken arka kapıdan İsrail ile iş yapmayı sürdürüyor. En önemlisi de İran’dan İsrail’e atılacak balistik füzeleri erkenden tespit etmekle görevli Kürecik radar üssü kritik işlevini icra etmeye devam ediyor.
Köşeye sıkışan İran ise yalnız ve saldırılara açık durumda. Ortadoğu’daki en büyük müttefiki Hizbullah’ın ağır darbeler almasını izlemek zorunda kaldı. İran’ın caydırıcılığını tesis etmek adına İsrail’e attığı balistik füzelerin çoğu ABD ve İsrail tarafından düşürülse de bazıları İsrail’in Demir Kubbesini delmeyi başardı. İsrail, hamisi ABD’den onay alırsa İran’a etkli misillemelerde bulunmak istiyor. Diğer bir ihtimal de ABD’nin son İran saldırısını “İran’ın zevahiri kurtarması” olarak değerlendirip İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki işlerini halletmesine kalkan olmaya devam etmesidir. Ama İsrail’in niyeti İran’ı açık bir çatışmaya çekmek ve bu sayede ABD’nin de savaşa ortak olmasıyla İran’a ezici bir darbe vurmak. İran’la çatışma kızışırsa ABD, Ortadoğu’daki istikrarlı tek müttefikini korumak isteyecektir.
Ama Biden yönetimi İsrail’i belirli ölçülerde dizginlemek istiyor. Örneğin ABD Gazze’nin tamamen yok edilmesine karşı, çünkü böyle bir caniliğin Ürdün, Mısır ve diğer Arap rejimlerinde isyanlara yol açacağından korkuyor. ABD, topyekün bölgesel bir savaşa karşı çünkü bunun kendisi için maliyetli ve riskli olacağını düşünüyor. ABD zaten halihazırda Ukrayna’da kaybedilmekte olan savaşı finanse etmek ve bir yandan da İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki savaşına destek olmak için yüzlerce milyar dolar para harcadı, harcamaya da devam ediyor. Bütün bu devasa maliyetler ABD’nin küresel rakibi Çin’in gerisinde kalmasını hızlandırıyor. Yani Biden yönetimi İsrail’i belirli ölçüde sınırlandırıyor ama asla insani kaygılardan dolayı değil. Ama son kertede ABD İsrail’in başarısız olmasına izin vermek istemeyecektir.
Gelgelelim tarihsel deneyim tarihin farklı ilerleyebileceğini gösteriyor. İsrail düşmanlarına ağır darbeler vurarak taktiksel avantajlar ve başarılar elde edebilir ama bunları stratejik zaferlere dönüştürmek başka bir şeydir. Çünkü İsrail ve onun emperyalist müttefikleri, sömürgeci baskıya karşı mücadeleyi tasfiye etmeyi başaramadı. Tam tersine, işgal altındaki topraklarda direnişi yeniden örgütleyen güçler her defasında ortaya çıkmakta gecikmedi. Sadece bu da değil. Emperyalist merkez ülkelerde kendi hükümetlerinin İsrail devletinin gerçekleştirdiği soykırıma suç ortaklığı yapmasına karşı çıkan yeni nesillerin radikalleşmesi bu şekilde gerçekleşti. Bu sefer de farklı olmayacaktır.
Bu noktada ABD ve ortaklarının Ortadoğu’daki savaşlarının nelere yol açtığını kısaca hatırlayalım. Libya’ya yapılan askeri müdahale sonrasında bitmeyen iç savaş yüzünden Libya diye bir ülke kalmadı. Afganistan’daki işgal fiyaskoya dönüştü, ülke Taliban’a teslim edildi. Suriye’ye yapılan müdahaleler, Suriye’yi bitirdi, ülke harabeye döndü. Bütün bunlar yetmezmiş gibi İsrail, Lübnan ve diğer ülkeleri de kan banyosuna sokmak istiyor. Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinde “uluslararası sınırların dokunulmazlığı” velvelesiyle tüm dünyayı ayağa kaldıran Batı bloğu, her zamanki iki yüzlülüğüyle Lübnan’ın işgalini İsrail’İn kendisini savunma hakkı olarak destek veriyorlar.
Sosyalistlerin Tavrı Nettir
AKP’nin iki yüzlülüğüne değinmiştik. Türkiye’de AKP karşıtı muhalefetin farklı kesimleri Filistin, Lübnan ve İran’ın ezilmesini olumlu buluyor. Laikliği önemseyen bu yüzden de İslamcıların ezilmesine hayırhah yaklaşan kesimler meselenin dini boyutunun olmadığını anlamalılar. Örneğin İran destekli Hizbullah olmasaydı Suriye’de Esad rejimi devrilecek ve ülke cihatçı fanatiklerin eline geçecekti. Bu yüzden Suriye’deki Hristiyanlar Suriye’de yaşayabildikleri için Hizbullah’a minnettarlar. Kısacası savaşların dinle pek az alakası vardır, esas mesele emperyal çıkarlardır.
Benzer şekilde Eren Keskin ya da Ayşe Hür gibi Kürt hareketine yakın isimler İsrail’i açıktan destekliyorlar. Ezilen başka halkların paramparça edilmesine alkış tutarak, emperyalist projelere yedeklenerek bir yere varılamaz. Sadece temel etik değerlerden ve tutarlılıktan büyük kopuş yaşamanız tarihe geçer. Bu da dünya halklarının önünde sizi çok olumsuz bir yere getirir.
Devrimcilerin bu çatışmadaki pozisyonu açıktır, tarihseldir ve ilkeseldir. Ezilenlerin yanında, ezenlere karşıyız. Emperyalist İsrail devletinin acımasız saldırılarına hedef olan ezilen Filistinlilerin ve şimdi de Lübnanlıların yanındayız. Kendilerini savunma haklarını destekliyoruz .
Ortadoğu’da barış, kardeşlik ve refah ancak siyonizmin ve bölgedeki diğer tüm rejimlerin egemen sınıflarının devrilmesiyle sağlanabilir. Emperyalist barbarlığa karşı mücadele, onu besleyen çürümüş kapitalist sisteme karşı mücadeledir. Adalet ve barış için sosyalizm bayrağı altında mücadele edelim.