Lübnan’da Sistem Zorda-Khodor Anoir

Lübnan’da Sistem Zorda-Khodor Anoir

Ülkenin ekonomik ve siyasi krizinin kötüleşmesiyle, Lübnan para birimi, geçtiğimiz haftalarda yeni bir düşüş yaşadı. Para birimi, hükümet karşıtı protestoların patlak verdiği Ekim 2019’dan bu yana değerinin %90’ından fazlasını kaybetti. Temel ürünlerinin %80’den fazlasını ithal eden ülkede enflasyon ve temel ürün fiyatları fırladı.

Derin Kriz

ABD doları, Mart Ayından beri görülmeyen bir seviyeye, karaborsada 15.300 Lübnan lirasına ulaştı. Resmi oran hala dolar karşısında 1.515 lirada duruyor, oysa gerçekte durum çok farklı. En son çöküş, küçük ülkenin yakıt ve ilaç da dahil olmak üzere hayati ürünlerde ciddi kıtlık yaşamasını getirdi. Şu an Lübnan’da ilaç bulunamıyor. Süt yok. Elektrik yok; elektrik kaynağı olarak kullanılan jeneratörler için gerekli olan mazot, mezhepçilik üzerine kurulu sistemde büyük bir rant ve mafya faaliyetine dönüştüğünden yakıt bulmak da çok zor.

Kriz öylesine derin ki Lübnan öylesine derin bir kriz içinde ki Mart 2020’deyse Lübnan, tarihinde ilk kez borcunu ödeyemedi.

17 Kasım 2019’da başlayan halk ayaklanmasından bu yana halkın talebi, amacı ekonomik çöküşü durdurmak olan ve egemen sınıfla uzlaşmaz insanlardan oluşan bir geçiş hükümetiydi. Ancak ne ayaklanma ne derinleşen çöküşün ışığında yoksulların çektiği acılar, ne de 4 Ağustos’taki liman patlaması Lübnan siyasi otoritesinin tavrını değiştirmeye yetti. Gerçekte hızlanan ekonomik ve sosyal çöküşe rağmen, Lübnan yönetici sınıfı klasik uygulamalarına, yani küstah tavrına devam ediyor. Saad Al-Hariri ve Michel Aoun arasında hükümetin kurulması amacıyla kendi grupları arasında Parlamentodaki çıkarları için iç çatışmalar sürerken sokakta durum farklı. Açlık ve hastalık karşısında yoksulların mücadelesine izin verilmiyor, ilaç tedarikindeki büyük kıtlıklar ve bir damla yakıt almak için arabaların yığıldığı aşağılayıcı günlük benzin istasyonu kuyrukları mevcut.

Çöken Siyasal Sistem

Nitekim, yönetici sınıf, geçici enerji bakanı Remon Ghajar’ın “sübvansiyonlar kaldırıldıktan sonra akaryakıt satın alamayanların alternatif ulaşım araçları bulması gerekir” sözleriyle konuşurken çok açıktı! (Lübnan’da toplu taşımadan söz etmek mümkün değil; halk, ücretleri yakıt fiyatına göre artan özel arabalara veya taksilere güvenmek zorunda) Yani egemen sınıf açıkça sermayenin mafyalarıyla ittifak halinde. Sermaye, özellikle tekellerin daha da yaygınlaşmasıyla birlikte gerçekleşen sübvansiyonların kaldırılmasından sonra, yoksul halkı bu mafyaların insafına bıraktı! Yani egemen sınıf resmen halkı kuşattı! Yani halk şu anda sadece günlük ihtiyaçlarını karşılayarak hayatta kalıyorlar, o kadar ki, bir yoksul emekçi bir gün sokağa çıkıp egemen sınıfın davranışlarını protesto eylemine gidip işe gitmemeye karar verirse, bütün ailesi o gün boyunca aç kalacak demektir. Egemen sınıf yeni bir denklem dayatmayı başarmış durumda: “ya sus ve itaat et ya da aç kal”.

Yoksullar, ancak günü gününe yetecek kadar yiyecek arama döngüsünde yaşarken, egemen sınıfı oluşturan partilere, yandaşları aracılığıyla sokak gösterileri düzenleyip birbirlerine karşı siyasi üstünlük sağlama ve gövde gösterisi yapma yoluna gidiyor. Mezhepçi sistemin partileri, sokakları kendi güçlerini göstermek için düzenledikleri eylemlerle güçlerini ortaya koymaya çalışıyorlar.

Egemen sınıfın tavrındaki bu güç, aynı zamanda, onu önümüzdeki aşamanın ne getireceği konusunda kör kılıyor. Bu denklemde dayatılan sessizliğin uzun sürmeyeceğini düşünecek olursak bu durum limandaki nitratlardan daha güçlü ve etkili bir patlamaya dönüşecek! Nitekim Raymond Ghajar “yakıt alamayanın alternatif bir ulaşım yöntemi bulması gerektiğini” söylediğinde, insanların aslında alternatif yollar geliştirmeye başlayacağını aklından geçirmemişti.

Yoksullar Çıkış Arıyor

Ulaşım aracı olarak eşek ve atları sürmekten bahsetmiyoruz; bunun yerine, yoksulların ihtiyaçlarını karşılamak için izledikleri davranış biçimlerinden bahsediyoruz. Ve bu davranış fiilen iki biçiminde gerçekleşiyor: Birincisi, benzin istasyonlarının basamaklarında her geçen gün oluşmaya başlayan silahlı gerginlikler, diğeri ise temel ihtiyaç maddelerinin bulunduğu dağıtım kamyonlarına el konulup içindekilerin halka dağıtılması. Halkın bu fiili eylemlere girişmesi, Lübnan’da birikmekte olan sınıfsal öfkeyi görünür ve harekete geçer hale getiriyor.

Bu iki davranış biçimi, yaklaşan sosyal  patlamanın niteliklerinin emarelerini sunuyor. Ve eğer ilk biçim, yani silahlı anlaşmazlıklar büyümeyi başarırsa, patlama bir “güvenlik sorunu” şeklinde olacak ve egemen sınıfın fraksiyonları silaha ve paraya sahip olduğu için (zaten derin şekilde bölünmüş olan Lübnan toplumunda) bizi bölgeler arası bir iç savaşın eşiğine getirecek olan iç güvenlik bahanelerini gündeme getirecekler. Her parti, temsil ettiği mezhebin nüfusu üzerinde daha fazla hakimiyet kurma ve hegemonyasını derinleştirme fırsatı bulmuş olacaktır. Bu, mezhepçi Lübnan sisteminin konsolidasyonu ve protesto dalgasıyla yükselen mezhepçilik karşıtı damarın yatıştırılmasına yarayacak; egemen sınıfları güçlendirecektir. Öte yandan, ikinci davranış biçimi ilgi çekmeyi başarırsa, özellikle yaşam pahalılığının hızlanan yükselişinin ışığında, patlama popüler bir biçimde gelecek ve yoksul sınıfı; yönetici sınıf ve onun polis organları, tekelciler ve vurguncular ile doğrudan karşı karşıya bırakacaktır. Bu, öfkenin daha sınıfçı bir yerden yükselmesinin zeminini oluşturabilir.

Lübnan’daki yönetici sınıfa karşı mücadele her zaman bir mayına basmaya benzer.

Devrimci Manevra

Bu mücadeleyi daha tehlikeli yapan şeyse bu devrilme noktasını devrime dönüştürebilecek devrimci bir gücün yokluğudur.

Lübnan’daki yönetici sınıfın çöküşü, mücadelenin yoksullar ile yönetici sınıf arasındaki mücadeleden, egemen sınıfın kendi aralarında partiler ve mezhepler olarak fraksiyonları arasındaki mücadeleye dönüşmesinde katalizör olacaktır.

Başından beri, bizi bu çöküşe sürükleyen para ve ekonomi politikalarının yolunu değiştirmeyi hedefleyen, egemen sınıfla uzlaşmayan insanlardan oluşan bir geçiş hükümeti çağrısında bulunduk. Ayrıca, bu amaca ulaşmak için net hedefleri olan acil bir ekonomik plan önerdik. Ve bu önerinin yalnızca örgütlü biçimde baskı uygulayarak ve bu projenin arkasındaki temel siyasi güç olan emekçilerin kendi gücünün kullanılmasıyla gerçekleşeceğine inanıyoruz.

Sonuç olarak, bugünün acil ihtiyaçları etrafındaki rolümüzün her türlü mezhepçi çatışmayı engellemek olduğunu düşünüyoruz. Bu önerinin halk tarafından benimsenen bir somut mücadeleye dönüşmesini sağlamak için devrimci muhalefetin tüm güçlerine ulaşarak; toplantılar, tartışmalar, propaganda ve gösteriler yoluyla halk saflarında bu öneriyi duyurmak olan birleşik bir blok oluşturmak istiyoruz.

Lübnan tipi kapitalist sisteminin yapısal çelişkileri onun çöküşünü kaçınılmaz kılıyor.

Bu yüzden güçlerimizi, yoksulların tepelerine çökmemesi ve bunun yerine bu çöküşü radikal bir değişim fırsatına dönüştürmemesi için yönlendiriyoruz.

Nihai yol ise bu mezhepçi sistemi Ortadoğu’da bir bütün halinde ayakta tutan emperyalizmi yenmek ve Sosyalist Ortadoğu Federasyonu perspektifini tüm bölgede hakim kılmaktır.