Kıbrıs Halklarının Varoluş Mücadelesinde İkinci Raunt

(03.03.11)
İşçinin Yolu muhabirleri dün, Kuzey Kıbrıs halklarının 60 bin kişilik görkemli mitinginde yerlerini aldılar. Muhabirlerimizin, Kıbrıs’taki mücadelenin genel seyrini, olanakları ve zayıflıkları, dünkü mitingde yaşananları anlattıkları yazıyı sitemizde yayımlıyoruz.
Kuzey Kıbrıs halkları dün 60 bin kişilik görkemli ve coşkulu bir mitingle alanları doldurdu. Türkiye egemen sınıfları ve Kıbrıs’taki işbirlikçileri tarafından dayatılan yıkım paketlerine karşı başlayan mücadele bugün ‘besleme’, ‘sen kimsin be’, ‘stratejik olarak ilgiliyim’ sözlerine duyulan öfkenin de eklendiği “2. Toplumsal Varoluş” mitingiyle yeni bir noktaya evrildi. Şimdi genel hava, Türkiye’nin nasıl bir tepki vereceğini beklemek yönünde. Türkiye’de AKP hükümetinin yeni eylemlere ne tepki vereceği ya da görmezlikten gelip gelmeyeceği bilinmez; ancak bugünkü eylemden izlenimlerimizi aktararak Kıbrıs’ta nasıl bir yola girilmekte olduğunu kestirmeye çalışacağız.
60 bin civarında bir katılımın gerçekleştiği mitingin gergin başlayacağını bir önceki gün aktardığımız izlenimlerimizde belirtmiştik. Egemenler, eylem öncesi yapılan provokasyonlar ve yalan haberlerle kitleleri terörize edip, eyleme katılımı azaltmaya çabaladılar. Eylem sırasında da KKTC’nin kolluk kuvvetleri, AKP’nin ilk mitingden sonra yaptığı tehditlere gerçeklik kazandırmayı ihmal etmedi. Yürüyüşte Cumhurbaşkanlığı’nın önünden geçiş sırasında, Yasemin Hareketi’nin (Afrika Gazetesi) önü Çevik Kuvvet ekiplerince aniden kesildi. Korteje yapılan bu saldırıda bütün pankartlar, bayraklar, dövizler eylemcilerin elinden alındı. Geçen mitinge “Kurtarıldık mı? Has…tir” pankartıyla katılan hareketin bu miting için hazırladığı pankartta “Kurtarıldık mı? Annan (Anlarsın) ya!” sloganı vardı. Yine yürüyüş esnasında Yasemin Hareketi’nin arkasında bulunan Orta Eğitim Öğretmenleri Sendikası’nın pankartlarına da polis saldırısı gerçekleşti. Saldırılar eylem alanında da devam etti. Eylemin sonlanmasına yakın, alanda yalnızca radikal grupların kaldığı sırada provokasyon yaratmak isteyen sivil polisler, “Barikat” gazetesi pankartına yasadışı olduğu gerekçesiyle el koydu. Pankartların alana sokulmaması, alanda yaratılmaya çalışılan provokasyonlar egemen sınıfların bu eylemlerden ne kadar rahatsız olduğunun somut göstergeleri oldu. (Miting bittikten sonra da gerginlikler devam etmekteydi. Çevik Kuvvet’in Afrika gazetesini basacağı tehditleri yayılsa da gerçeklik kazanmadı. Öğleden sonra solcu kurumlar, yapılan saldırılara karşı dayanışma amaçlı basın açıklaması yaptılar.)
Yaşanan gerginlikler dışında coşkunun yüksek olduğu mitinge beklendiği gibi katılım damgasını vurdu. Sabahın erken saatlerinden itibaren diğer şehirlerden Lefkoşa’ya giren yollar tıkanmıştı. Lefkoşa’nın küçük bir şehir olması ve eylem güzergâhının uzun tutulması nedeniyle, her köşe başında bir devlet binası (meclis, TC büyükelçiliği, bakanlıklar, cumhurbaşkanlığı vs.) önünden geçiliyor ve coşku daha da artıyordu. Kıbrıslı dostlarımız yaşanan onca gerginliğe rağmen katılımın geçen mitinge göre artmış olmasından ve taleplerin daha geniş kesimlerce sahiplenilmeye başlamasından memnundular. Örneğin geçen mitingde radikal olarak değerlendirilen “AKP elini yakamızdan çek!”, “Ankara defol!” vb. sloganlar, bugün neredeyse herkesin dilindeydi. Öte yandan Kıbrıslı dostlarımız geçen mitingin daha coşkulu ve heyecan verici olduğu konusunda hemfikirdiler.
Türkiye’den gelen destek mesajlarının okunması sonrasında gösterilen tepkiler olumluydu. Bizim de SDH imzalı destek bildirilerini dağıtışımız ve Marksist Bakış dergisi satışımız sırasında gördüğümüz yoğun ilgi, aslında bugünkü mitingin önemli bir ayracını da gösteriyordu. Geçen mitingden sonra yaratılan milliyetçi havayı kırmak için, bugün daha fazla “Türkiyeli ve Kıbrıslı emekçilerin kardeşliği” vurgusu hâkimdi pankartlara. AKP’nin oyunlarını bozmak için Türkiyeli emekçilerin desteğini arkasına almak isteyen Kuzey Kıbrıslı emekçiler, Türkiye’deki devrimcilerin desteğini görmüş olmaktan büyük memnuniyet duydular.
Eylemden bir diğer çarpıcı görüntü, gençliğin mitinge gösterdiği yoğun ilgiydi. Kuzey Kıbrıs’taki tek devlet üniversitesi olan Öğretmen Akademisi’nin, Liseli Gençlik pankartıyla birleşen liselilerin ve ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü’nden mitinge katılan öğrencilerin coşkusu ve sloganlarının radikalliği geleceğe dönük umudu artırıyor. Canlı ve enerjik kortejler, yaratıcı sloganlar, dövizler, pankartlar gençlik içinde belli bir politikleşmenin yaşandığını gösteriyor. 2008’de CTP döneminde getirilen ve UBP hükümeti tarafından geçirilen “Göç Yasası”, özellikle öğrencilerin geleceğine yönelik ciddi saldırılar içeriyor. Öğrencilerin bugün hem UBP’yi, hem CTP’yi, hem de Ankara’yı karşısına alan sloganları gençlik içinde radikal bir kuşağın yetişmekte olduğunu gösteriyor.
Sendikaların Kıbrıs’ta örgütlü ve etkin bir güç olduğu gerçek ve bu eylemin yoğun bir katılımla geçekleşmesinin arkasında da bu güç var. Eylem öncesi yaptığımız görüşmelerden anladığımız, sendikal faaliyetin Türkiye’ye nazaran çok daha etkin ama yine de sınırlı olduğu. Bu etkinlik, sendikal alanda partiler ya da gruplar arası çekişmelere rağmen, emekçilerin birliğinin önde tutulmasından kaynaklanıyor. Yani Türkiye’deki gibi dar grup çıkarlarını veya bazen kişisel rantları emekçilerin birliğinin önüne koyan anlayışlara karşı taban dinamiğinin aktifliğinden kaynaklanıyor. Geçen eylemde Ankara’yı da, memurunu da parasını da istemeyen öğretmen sendikası KTÖS bu eyleme yine aynı pankartla katıldı. Diğer sendikaların pankartlarının ise ilk mitinge göre daha da radikalleştiğini yukarıda belirtmiştik. Görünen o ki, geçen mitingde göze batan ve Tayyip tarafından marjinal ilan edilen sloganlar, şimdi kitlelerin en yaygın kabul ettiği sloganlar haline gelmiş. Baraka Kültür Merkezi’ne ait “AKP elini yakamızdan çek” sloganı, şimdilerde farklı saiklerle de olsa herkesin dilinde. Öte yandan Türkiye’deki ve Rum tarafındaki emekçilere yönelik birlik vurgusu, sınıf dayanışmasının ön plana çıktığını da gösteriyor.
Kuzey Kıbrıs’taki varoluş eylemleri sürecine dair aksaklıklara da değinmek gerekiyor. Sendikaların ve devrimci örgütlerin geleceğe dönük hiçbir somut eylem planlarının olmayışı, gelecek sürecin AKP ve Kıbrıs’taki işbirlikçiler eliyle biçimlendirilmesine ya da manipüle edilmesine olanak tanıyor. Bugün gerçekleştirilen grevlerin öğleden sonra bitirilmesi de ayrıca düşünülmesi gereken bir konu. Süresiz grev ilanı zaten çok sınırlı bir alanda uygulanmaktaydı ve bugünkü eylemden sonra bu alan daha da sınırlandı. Şimdi yalnızca mahkemeler greve devam edecek. (Bu grev de gelecek günlerde sendikal bürokrasi eliyle kırılmaya müsait). Ayrıca, Türkiye’deki pasif grevci (yani grevi çalışmayıp evde oturmaya indirgeyen yaklaşım) sendikal darkafalılığın Kıbrıs’ta da etkili olduğunu söyleyebiliriz. Eylem disiplini ve kortej düzeni eksikliği de tüm yürüyüş boyunca göze çarpan bir diğer noktaydı. Bu hususa dikkat göstermeye çalışan birkaç devrimci grup dışında dağınık kortejler her yerde hâkimdi. Bu durum, bugün olduğu gibi ani polis saldırılarına açık hale gelmeyi kolaylaştırıyor. Eylemden sonra, saldırıya uğrayan Afrika gazetesine yaptığımız ziyarette görüştüğümüz insanlar, kendi dağınıklıkları konusunda özeleştiri yapmaktan çekinmiyorlardı.
Mitinge katılan partilere de değinelim son olarak. Bugünkü mitingin belki de en kayda değer gelişmesi reformist düzen partilerinin temsilcilerinin platforma çağırıldıklarında yuhalanması oldu. CTP’nin miting öncesi “Türkiye’yi hedef almıyoruz” gibi kaypak açıklamalar yapması, TDP’nin sağcı Demokrat Parti ile aynı sloganla alanda yürümesi verilen tepkinin somut nedenleri arasında görülebilir. DP genel başkanı Serdar Denktaş’a tepki gösterilmesi zaten bekleniyordu; ama CTP genel başkanı Ferdi Sabit Soyer’in yuhalanması, ardından da biraz daha solda görünen düzen partisi TDP’nin tepki alması önemli bir noktaya işaret ediyor aslında. Bugün alanı dolduran emekçilerin ve gençliğin içinde önemli bir kesim düzen içi sol muhalefete, reformist ve işbirlikçi meclis soluna sırtını dönmüş durumda. Bu durum kendini günbegün açığa çıkarmaya devam ediyor.
Düzen içi soldan kitle koparmanın koşullarının var olduğu; radikal solun ve devrimcilerin büyük sempati topladığı; gençliğin önemli bir kesiminin politikleştiği; Türkiye’nin işgalci bir güç olduğunu vurgulayan ve taleplerini korkusuzca söylemeye başlayan bir halkın başkaldırdığı şu ortamda, gelecek günler çok şeylere gebe olarak değerlendirilebilir. Devrimci solun bu ortamı lehine çevirmesi gerekir. Mücadeleci ve müdahaleci bir örgüt, Kuzey Kıbrıs halkının umut ışığı olmaya adaydır. Sağlam ideolojik temeller de bu mücadelenin başarıya ulaşması için asgari koşuldur.
KATEGORİLER
ETİKETLER