Kaos Ligi Başladı! – Emre Güntekin

Kaos Ligi Başladı! – Emre Güntekin

Süper(!) Lig’imiz dün yapılan Çaykur Rizespor-Fenerbahçe maçıyla başladı. Elbette bu sayfalarda oturup ülkedeki futbol üzerine tartışmak yersiz olacaktır. Çünkü, yıllardır ülkede bırakın “süper” diye tanımlanacak bir futbol ligini; gerçek anlamda sportif faaliyeti bir amaç olarak tanımlayan bir lig bile yok!

Nasıl ki şu sıralar gündemde sıkça tartışıldığı üzere ülke ekonomisi, iktidarın adrese teslim ihale ettiği büyük projelere verilen devasa garantilerle beş müteahhidin adeta rehini haline gelmişse; futbol da aynı şekilde bir yanda sarayın, diğer tarafta işadamı-patron-müteahhit taifesinin elinde oyuncak haline gelmiş durumda.

Pandemi sürecinin başlangıcından bu yana “özerk” olarak tanımlanan Futbol Federasyonu’nun en basit bir kararları almak için nasıl saraydan işaret beklediğine bizzat tanık olduk. Liglerin ertelenmesinden, yeniden başlatılmasına; oy kaygısıyla düşmenin kaldırılarak plansız programsız bir şekilde ligin 21 takımla oynanmasına karar verilmesine, yayıncı kuruluşla olan belirsizliklere, kulüplerle yaşanan limit ve borç yapılandırma anlaşmalarındaki anlaşmazlıklara… Kendi başına karar alabilmekten ve yasadan gelen “özerklik” hakkını ve sorumluluğunu kullanmaktan aciz futbol yönetimi biri bitmeden bir diğer krizin başlamasına yol açıyor.

TFF Başkanı Nihat Özdemir ve federasyon yönetimindeki işadamları, eski AKP’liler de haklı. Nihat Özdemir şu sıralar iktidarın en gözde işadamlarından birisi ve oturduğu koltuğun hakkını vermek zorunda hissediyor.

Türkiye ekonomisinin canını okuyan beşli çeteden birisi olan holdingin patronu bunun karşılığını fazlasıyla alacağını biliyor. Mesela, kendisinden önce o koltukta oturan Yıldırım Demirören iktidara harfiyen itaat etmenin karşılığını Milli Piyango özelleştirmesinde almıştı.

İkbal peşinde koşan futbolun tepe yöneticileri de göze girebilme umuduyla saraydan emir almadan hareket etmeyecek elbette.

Bu meselenin bir ayağı…

Futbolun kulüpler tarafı da oldukça karanlık. Kulüplerin tepesine çöreklenen yönetimlerin Türkiye’de futbolu eninde sonunda getirdiği nokta finansal batıktır. Bir yandan sportif veya maddi herhangi bir getirisi olmayan futbolculara milyonlar saçılırken, diğer taraftan bataklıktan çıkabilmek umuduyla kulüp yönetimlerini TV’lerde yardım kampanyası düzenlerken görebiliyoruz. Öte yandan iktidarın Katarlı yatırımcı sevdası nedeniyle Süper Lig’in yayın haklarını elinde bulunduran Beinsport’un sözleşmenin gereklerini yerine getirmesine, verdiği taahhütlerin üzerinden atlamasına  çıt çıkarılmıyor.

Geçtiğimiz yıl TBB ile futbol kulüplerinin yaklaşık 15 milyar TL’yi bulan borçlarının (bunun 10 milyar TL’si dört büyüklere ait) yapılandırılması konusunda anlaşma sağlanmış ve Fenerbahçe dışında kalan futbol kulüpleri anlaşmayı imzalamıştı. Futbol kulüplerinin borçlarının ödenemez hale gelmesi karşısında TFF, kulüplere gelirlerinin belli bir kısmını transfere harcamasını öngören bir harcama limiti getirmişti. Limitin aşılması durumunda ise lisans verilmemesi, puan silme cezası gibi yaptırımlar uygulanacaktı. Ancak gelinen noktada aradan daha bir yıl geçmeden ne harcama limiti uygulanabiliyor ne de limiti aşan takımlara gereken yaptırımları uygulayabilecek iradeler sergileniyor. Dolayısıyla kulüpler için borçların çevrilemediği, yeniden banka ve iktidar kapılarında yapılandırma, vergi affı gibi arayışların gündeme geleceğini bu transfer dönemine bakarak görmek zor değil.

Bu çıkmaz futbolu giderek daha fazla iktidarın bir propaganda alanı haline getirmeye, kulüpler ve federasyon üzerindeki siyasal etkinin de katlanmasına yol açıyor. Böyle bir ortamda oynanan oyunun adına futbol demek ve kitlelerin bundan zevk almasını beklemek zor. Ancak birilerinin bu işten fena halde voleyi vurduğu apaçık ortada.

KATEGORİLER