İstanbullu Bir Emekçiden Okur Mektubu…
AKP iktidarı içinde bulunduğumuz krizi 17 yıl boyunca göz göre göre yarattı. Biz emekçiler bu 17 yılda hayatın ve geçimin nasıl zorlaştığını, sömürünün nasıl katmerlendiğini, borç batağına nasıl saplandığımızı adeta karanlık bir karanlık tünelde yolculuk eder gibi yaşadık. Öncesinde de durumumuz vahimdi. Fakat AKP ve Erdoğan ile birlikte bu kötürümleşme iyice hız kazandı ve sömürü daha da zorbaca uygulanmaya başlandı.
Önce ülkede kamuya ait ne var ne yok satmakla başladılar. SEKA’dan TEKEL’e, Tüpraş’tan şeker fabrikalarına her şey özelleştirildi, yok pahasına satıldı. Bizler çoğumuz buraların satılmaması için mücadele eden emekçileri televizyonlardan izledik. Çoğumuz onları iktidarın nitelediği şekilde birilerinin kullandığı maşa ya da teröristler olarak bile tanımlamışızdır. Ama onların esasında sadece kendileri için değil, tüm emekçilerin geleceği için mücadele ettiğini çok sonradan anladık, ama artık çok geç olacaktı.
Özelleştirme, talan derken bugün neredeyse kendi topraklarında yetişen herşeyi dışarıdan almak zorunda kalan bir ülke haline geldik. Bugün markete, pazara gittiğimizde gördüğümüz meyve sebze fiyatlarına şaşırmamalıyız. 17 yıl sonunda tıpkı Kızılderili deyişinde olduğu gibi asfaltın, betonun yenmeyecek bir şey olduğunu anlamış bulunuyoruz.
İşyerlerine gittiğimizde ise bir günü daha işten atılmadan bitirmenin tedirginliği ile çalışıyoruz. Patronlar için kapıda bekleyen işsizler adeta birer nimet. İşe her yeni giren arkadaşımız daha düşük ücretlere mecbur bırakılıyor. İçimizden birçoğu her ay borçları nasıl çevireceğini düşünerek, kredi kartlarına takla attırarak yaşıyor.
İktidar ise ülkedeki işsizliğe, geçim zorluğuna çözüm bulmak bir yana durumu daha da ağırlaştıracak ne varsa yapıyor. Düşünün yılbaşında poşetler paralı hale getirildi, sonradan işin sırrı açığa çıktı ki bu poşet parasının 15 kuruşu vergi olarak devlete gidiyor. Akıllarına gelen herşeye vergi ekleniyor, maaşımızdan sürekli bir şeyler adı altında para tırtıklanıyor ve bunlarını çoğunu hissetmiyoruz bile.
Bütün bu sorunlar yetmiyormuş gibi ülkede yaşamak giderek daha da zor hale geliyor. Yan yana çalıştığımız insanlarla, aynı sınıftan olmamıza, aynı zorlukları yaşamamıza rağmen nasıl bu kadar birbirimizden uzaklaştırıldığımıza şaşırıp kalabiliyoruz. Mesele de bu hiçbir şekilde yan yana gelmemize, birlikte hak aramamıza tahammülleri yok. İstiyorlar ki Türk, Kürt, Alevi, Sünni emekçiler birbirlerine düşman olsun; birbirleriyle aynı sınıftan olduklarını unutsun.
Ben kendi adıma buna yeter demeyi bir insanlık görevi olarak görüyorum. Çocuklarımın benimle aynı sıkıntıları, aynı karanlığı, aynı geleceksizliği yaşamayacağı bir dünya hayal ediyorum. Gerçekleşir mi, ben görür müyüm bilmiyorum? Ama susup oturmayı, hergün çaresizce boyun eğmeyi vicdanıma yediremiyorum. Bu yüzden artık sosyalist mücadeledeyim, bu yüzden SEP saflarındayım. Bütün emekçi kardeşlerime çağrım, gelin bu mücadeleyi siz de omuzlayın!
Yaşasın işçilerin birliği, yaşasın mücadelemiz!