Emek Düşmanı Yasalarla Mücadele – Engin Kara

Emek Düşmanı Yasalarla Mücadele – Engin Kara

Taşeron çalışma, güvencesizlik, kiralık işçilik derken AKP’nin emek düşmanı saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Hükümet, şu sıralar çıkarılacak yeni bir yasayla bireysel emekliliği zorunlu tutarak 6 ay boyunca emekçilerin ücretlerinden her ay 100 TL kesinti yapmaya hazırlanıyor. Ayrıca kıdem tazminatının fona devredilmesi de yeniden hükümetin gündeminde. Bireysel emeklilik dayatmasıyla, asgari ücrete yapıldığı iddia olunan zam geri alınmış olacak. Kıdem fonu ise milyonlarca emekçiyi en ufak bir iş güvencesinden bile mahrum edecek.Sosyalist Emekçiler Partisi Girişimi, kıdem tazminatına yönelik saldırılara ve çalışanlara dayatılmaya hazırlanan bireysel emeklilik soygununa karşı bir kampanya başlattı. Bu yazı ile hem kampanya konusu dönüşümlerin içeriğini hem de bu ve  benzeri kampanyaların nasıl yürütülmesi gerektiğini ele alacağız.

BİREYSEL EMEKLİLİK SOYGUNU13391593_240572832992403_4651107221098748781_o

Hükümet bireysel emeklilik sistemi üzerine yeni bir yasa taslağı hazırlamakta. Yeni düzenleme ile hedeflenen temel
amaç, özel sermaye tarafından görülen sosyal güvenlik faaliyetinin çalışanlara dayatılması ve orta-uzun vadede devletin sosyal güvenlik yükümlülüğünü azaltmak.  Kısa vadede ise 50 ve daha fazla işçinin çalıştığı iş yerlerinde bireysel emeklilik sistemine dahil olmak (şimdilik) 6 ay boyunca zorunlu tutularak buradan yeni bir rant alanı açmak hedefleniyor. Bireysel emeklilik sistemi Türkiye’de 2001 yılından bu yana uygulanıyor. Bu sistemin şu anki kapsamını çoğunlukla orta ve üst gelir grubundaki çalışanlar oluşturuyor. 2016 verilerine göre 6 milyon civarında katılımcı bulunan bireysel emeklilik sistemine katılanların sadece %18,5’i iki asgari ücret ve altında geliri olanlardan oluşuyor. Öte yandan 6 asgari ücretten (7800 TL’den) daha fazla geliri bulunanlar, bireysel emeklilik sisteminden yararlananların %46,4’ünü oluşturuyor.*

Özel sosyal sigorta anlamına gelen ve devletin sosyal güvenlik hizmetini yanında tamamlayıcı bir nitelik taşıyan, ancak bu niteliğinden katılımcı oranlarının gösterdiği üzere yüksek gelirli kesimlerin yararlanabildiği bir düzen olan bireysel emeklilik sistemi, çıkarılması planlanan yeni yasayla asgari ücretliler dâhil olmak üzere tüm çalışanları kapsayacak şekilde “zorunlu tutulmak” isteniyor. Fakat bu kapsam genişlemesi elbette emekçilerin lehine olmayacak. Nasıl mı? Öncelikle sosyal güvenlik hizmeti, devletin bir yükümlülüğü durumundadır. Bakalım Anayasa ne diyor:
MADDE 60– Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” Görüldüğü üzere sosyal güvenlik hizmeti, ülkenin bizzat Anayasası ile güvence altına alınmış ve devlete bu hizmetin sağlanması için görev yüklenmiştir. Bu durumda özel bir sosyal güvence sisteminin çalışanlara
“zorunlu kılınması” Anayasa’ya aykırıdır. Üstüne bireysel emeklilik sistemine dâhil olmanın zorunlu tutulması, çalışanlara bir de “zorunlu kesinti” dayatması getiriyor. Yine devletin kendi yasalarında “herkes sözleşme hürriyetine sahiptir” ve “üçüncü kişi, taraf olmadığı bir sözleşmeden dolayı borç altına sokulamaz.” deniliyor. Devlet kamusal sosyal güvenlik hizmeti için çalışanlardan kesinti yapma hakkına sahip olsa da, özel bireysel emeklilik sistemi için asgari ücretliler dâhil olmak üzere bütün çalışanlardan zorunlu kesinti yapılması, sayılan bu kural ve yasaklara da aykırıdır. Tasarlanan dönüşüme göre 50’den fazla işçi çalışan işyerlerinde 45 yaş altındaki tüm çalışanlar 6 ay boyunca zorunlu olarak bireysel emeklilik sistemine katılacak ve ücretlerinden 100’er TL kesinti yapılacak. Bu zorunluluk asgari ücretlileri de kapsayacak. Bu durumda 2016 Ocak ayında ali cengiz oyunlarıyla  asgari geçim indirimin asgari ücrete dâhil edilmesi ile) 1300 TL’ye çıkarılan ve hükümet tarafından bir lütuf olarak gösterilen asgari ücrete yapılan zam oranının üçte biri, bireysel emekliliğin sorunlu tutulacağı bu 6 ay boyunca geri alınacak. Ayrıca 2016’nın son aylarında asgari ücretin %20’lik vergi dilimine girecek olması da ücretin daha da düşmesine yol açacak ve ortada asgari ücretliler için ortada zam namına bir şey kalmamış olacak. Tekrarlamakta fayda var. Hem toplumsal gerçeklik açısından hem de devletin bizzat anayasası tarafından getirilen yükümlülüğe göre, sosyal güvenlik hizmetinin devlet eliyle görülmesi gerekir. Bu yeni dönüşüm, sosyal güvenlik hizmetinin de bir anlamda özelleştirilmesinin önünü açacaktır. Yani AKP hükümeti, emekçilerin elinde ne kadar ekonomik ve sosyal hak kaldıysa, hepsini almak istiyor; devletin ne kadar kamusal görevi kaldıysa hepsini özelleştirmek istiyor.

KIDEM TAZMİNATINA SALDIRI: YENİ DALGA YOLDA

Uzun süredir kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldıracak bir dönüşüm olan “kıdem tazminatı fonunu” 13453254_10154200554837980_592396494_o yasalaştırmayı hedefleyen AKP, yeni bir hamleye hazırlanıyor. Binalı Yıldırım’a konuyla ilgili yeni bir taslak sunuldu. Yapılmak istenen dönüşüm kıdem tazminatının bir fona dönüştürülerek mevcut niteliklerini tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyor. Bir işçinin, işveren tarafından işten çıkartılması durumunda, işyerinde çalıştığı süreyle orantılı olarak belirli bir tazminat miktarına hak kazanması olan kıdem tazminatı hakkı, iş güvencesi için önemli bir teminat. Özellikle aynı işyerinde uzun yıllar çalışmış olan bir işçiyi işten çıkarmak, ödenecek olan kıdem tazminatının işveren için ek bir yük olması sebebiyle bir ölçüde engellenebiliyor. Hem işten çıkarılmayı zorlaştırması adına bir güvence olan kıdem tazminatı, hem de işten çıkartılan işçinin eline geçen tazminat miktarıyla, yeni bir iş bulana kadar bir süre daha yaşamını idame ettirebilmesini sağlıyor.

Getirilmesi tasarlanan kıdem tazminatı fonu sistemi ise, işverenin işten çıkardığı işçiye kıdem tazminatı ödemesini sona erdirecek. Fon sistemi, kıdem tazminatının çalışan adına açılacak kişisel fon hesabında birikmesini öngörüyor. Ancak bunun işçi için düzenli birikecek bir kıdem tazminatı hakkı yaratacağı algısı oluşmasın. Bu fonda biriken tazminatın çekilebilmesi ve kullanılabilmesi epey zor koşullara bağlanacak. Ayrıca işverenler tarafından fona yatırılacak olan miktar da bugünkünden daha az olması için çalışılıyor. Şu an kıdem tazminatı bir yıllık çalışma süresine karşılık bir aylık ücret miktarı olarak hesaplanıyor. Ancak hükümet ve işverenler bu oranı azaltmayı hedefliyor. İşçinin fonda biriken kıdem tazminatını kullanabilmesi için en az 3600 gün prim ödemesi ve 15 yıl çalışması gerekecek. İşçi sadece askerlik, evlilik gibi özel durumlarda 10 yılın sonunda fondaki parasını kullanabilecek. Bunun dışında fonda biriken para sadece emeklilik durumunda veya ölüm durumunda
(mirasçılar tarafından) çekilebilecek. Yeni düzenlemeyle emekçiler kıdem hakkının iki güvencesini de kaybedecek. Hem işten çıkarmayı zorlaştıran özellik ortadan kalkacak, çünkü işverenin toplu kıdem tazminatı ödemesi gerekmeyecek. Hem de işten çıkarıldıktan sonra işsiz geçirilen sürede fonda birikmiş bile olsa belirtilen koşulları yerine getirmeksizin kıdem tazminatı parasından yararlanılamayacak.

EMEK DÜŞMANI SALDIRILARA KARŞI HAT ÖRMELİYİZ!

Bir değil iki değil. AKP’nin işçi haklarına yönelik saldırılarından biri bitiyor, bir yenisi başlıyor. Daha geçen ay kiralık işçiliğin meclisten geçmesine karşı mücadele etmenin gerekliliğinden bahsederken, bu ay bireysel emeklilik dayatmasına ve kıdem tazminatı hakkının gaspına karşı harekete geçmemiz gerekiyor. Ancak ne yazık ki, bugüne kadar olduğu gibi bugünkü saldırılara karşı da henüz bir toplumsal hareket ortaya çıkmış değil. Sendikalar, sosyalist hareketler veya toplumsal muhalefetin herhangi bir kesimi yarın bu tasarılar meclise geldiğinde harekete geçmek istese de çok geç olacak. Kiralık işçilik örneğinden hatırlayalım. Tasarı tartışılırken cılız sesler dışında bir hareket yaratamayan emek hareketi, yasa önerisi meclise geldiğinde eli kolu bağlı kalmış ve kiralık işçilik 6 Mayıs günü gece yarısı yasalaşmıştı. Bu durumun önüne geçmek için ne yapacağız? Her defasında tekrar tekrar vurguladığımız mesele yine burada da öne çıkıyor: Kampanyalarla emekçi kitlelere ulaşmak ve daha tasarı meclise gelmeden harekete geçmek. Sendikaların ve sosyalistlerin bir an önce emek düşmanı saldırılara karşı bir hat örmeye başlaması gerekiyor. Ancak ne yazık ki sendikaların tavrı göstermelik basın açıklamaları yapmaktan bir adım öteye
gidememekte, sosyalistlik iddiasındaki çevrelerin büyük bölümü ise bir türlü dikkatini emek gündemine toplayamamakta.

Bu hareketsizlik ortamında Sosyalist Emekçiler Partisi Girişimi, mütevazı gücüyle bir kampanya başlattı. “Kıdem Tazminatıma Dokunma!” ve “Zorunlu Bireysel Emeklilik Soygununa Hayır!” başlıklı bir kampanya başlatan SEP-G
afiş, bildiri ve ajitasyon faaliyetlerine başladı. Ancak bu tür kampanyaların, bahsedilen dönüşümleri durdurabilecek güce erişmesi için emek hareketinin geniş kesimlerini kapsayacak bir genişliğe ulaşması gerekiyor. Dolayısıyla bugün sendikalara ve sınıf mücadelesi iddiasını hala taşıyan sosyalistlere, bu gündemler üzerinden emeğin cephesini yaratmak ve acil kampanyalarla emekçilerin gündemine müdahil olmak düşüyor.

Önümüzde Fransa gibi canlı ve umut verici bir örnek duruyor. Fransız hükümetinin işçilerin çalışma koşullarını geriye götürmek üzere hazırladığı yeni yasaya karşı mücadele yolunu seçen işçiler ve sendikalar, iki aydır Fransa sokaklarında ciddi eylemlere imza attı. Örneğin 14 Haziran’da gerçekleşen son genel grev bir günlük süreyle sınırlı tutulsa da, emekçiler açısından ciddi bir güç gösterisi oldu. İşte bizim de, yukarıda ele aldığımız saldırıları durdurabilmek için eninde sonunda Fransalı emekçilerin dilinden konuşmaya başlamamız gerekiyor.
* Zorunlu BES Hukuksuz ve Adaletsiz, Aziz Çelik (BirGün)

KATEGORİLER
ETİKETLER