İstanbul Barosu Seçimleri: Değişim Başaracak Mı? – Av. Engin Kara
İstanbul Barosu, 60 binden fazla avukatla dünyanın en kalabalık barosu. Hafta sonu (19-20 Ekim) gerçekleşen İstanbul Barosu Genel Kurulunda seçimlerini İbrahim Kaboğlu başkanlığındaki ve bir kısım sol güçlerin de içinde olduğu Değişim grubu kazandı.
Var olan seçenekler arasında Değişim grubunun kazanması iyi oldu. Başarılar dilerim. Ancak bazı meselelere dikkat çekmek gerekiyor.
Eski Baro Ağalarının Rant Üzerinden Bölünmesi
Eskinin köhnemiş egemenleri (Önce İlke Çag Grubu, sağ-merkez Kemalistler) kendi içinde rant paylaşımı sebebiyle bölündü. Aynı grup adıyla iki farklı aday (Filiz Saraç ve Ali Gürbüz) seçimlere girdi. Bu durum, grubun oylarının bölünmesine ve bölünme nedeniyle de bir miktar oy kaçışına yol açtı.
Bu grubun toplam oyları, hâlâ birinci çıkmalarına yettiklerini gösteriyor. Üstelik bölünmüş halleriyle toplam oylarını bir önceki seçimlere göre az da olsa artırabildikleri görünüyor. Bölünme olmasaydı kaçmayacak oyları da düşününce, Değişim grubu önümüzdeki 2 yıl içinde ortaya fark koymazsa, “değişim rüzgârı” uzun süremeyecektir.
İbrahim Kaboğlu: Anayasa Hukukunda Profesör
İstanbul Barosu’nun yeni başkanı Kaboğlu, anayasa profesörü kimliğiyle aşırı teorik bir hukuk pozisyonunda duruyor.
Nitekim seçim döneminde özellikle genç avukatlar arasında (faşist hezeyanları burada dışarıda bırakarak “genç avukatlar”dan bahsediyoruz) sahadan ve pratikten uzak bir isim olmakla eleştirildi.
Kaboğlu, elbette demokratik mücadelelere katkıları olan bir isim ancak “ağır hukuk abisi” kimliğiyle özellikle genç kuşakları kapsamsı zor, bu kabuğu kırması gerekecek.
Politik pozisyonu ise sosyal demokrasi. Benzer çizgiden gelen çoklarında olduğu gibi, güç sahibi olduktan sonra sağa çeker mi zaman gösterecek.
Değişim Grubu ve Sol
Seçim kampanyası döneminde, Değişim grubu büyük ölçüde öne çıkan birkaç adayın kimliği üzerinden ilerledi. Birisi içtihat kaynağı diye pazarlandı, başkası imzalı kitaplarını dağıttı. Kişisel yetenekler önemli elbet, ilgili isimler yetenekli de olabilir. Fakat bu şekilde yürütülen propaganda, strateji ve program zayıflığını gösteriyordu.
Değişim grubu, önceki seçimlerde de birlikte hareket eden Tip, Sol, Emep, Hdp gibi sol çevreleri ve Çhd, Öhd gibi avukat örgütlerini bünyesinde barındırıyor. Fakat en azından seçim döneminde bu güçlerin kendi sözünün, ana eksendeki bireysel propagandalar ve soyut hukuk ve demokrasi güzellemelerinin gerisinde kaldığını gözlemledim. Yapılması gereken kuru sol propaganda değil fakat emek ve özgürlük mücadelesini araya sos olarak kullanmak yerine ana eksen hâline getirebilmek.
Dahası, aynı gruplar 2022 yılındaki bir önceki Genel Kurul’da, Önce İlke Çag ağalarından ayrılarak kendi bireysel kariyerini inşa etmeye girişen ve Önce İlke Çag Yükseliş grup ismiyle seçimlere katılan Hasan Kılıç’ın arkasında sıraya girmişlerdir. Hasan Kılıç bu yıl tekrar aday oldu, fakat sol grupların tercihi değişmişti. Yine de bu değişikliğin sebeplerine, gerekçelerine dair tek bir açıklama görmek mümkün olmadı. Bu da maalesef, Baro’nun anılan sol çevrelerinin ittifak ya da grup anlayışının çarpıklığı anlamına geliyor.
Nihayet, dostane bir eleştiri olarak eklemeden geçmeyeyim. Değişim grubunun yeni Yönetim Kurulu üyelerinden bazı isimlerin, seçim sonuçları ve devamındaki coşku sırasında Kaboğlu’nun dirseğinden ayrılmadığı, hatta bir çeşit Kaboğlu fedaisi gibi pozlar verdiği gözümüze çarptı. Umarım ki Yönetim’deki performansları bundan farklı olur.
Faşist ve Aşırı Milliyetçi Tepkilere Karşı Değişim’in Yanında Olacağız
Seçimlerden önce başlayan ve seçim sonuçlarıyla tavan yapan faşist ve aşırı milliyetçi saldırıları görmezden gelemeyiz. Aralarında kısmen Kemalist çizgideki isimlerin ve medya organlarının da olduğu sağ medya, İbrahim Kaboğlu’nun Barış Akademisyeni olması, listesindeki isimlerin Kürt ulusal hareketiyle ve diğer demokratik mücadele başlıklarıyla ilgili olmaları, Kürt siyasetçilerin avukatlığını yapmaları gibi başlıklar üzerinden aşırı sağcı bir karşı propaganda örgütledi.
Demokratik haklar ve özgürlüklerle barışamamış akımların Baro siyasetlerinde etkin olabilmesi, avukat elitizmi açısından kaygı verici, bu elitizmi taşıyanlar oturup düşünmeli. Öte yandan AKP’nin Baroları bölme sürecinde buna karşı çıktığını söyleyen çevrelerden “yerli ve milli üçüncü Baro” hikayeleri yazmaya başladı bile. Bu da bir başka düşündürücü veri olmalı.
Dönelim faşist tehditlere. Başka bir örneğini Adana Barosu Genel Kurulu sonrası Av. Şiar Rişvanoğlu’na yönelik tehdit mesajlarında da gördüğümüz üzere, faşist propagandanın saldırı ya da AKP iktidarından gelecek hukuksuz idari müdahaleler boyutlarına varma riskini görmezden gelemeyiz.
Demokratik haklara ve özgürlüklere zerre bağlı olan herkesin, saldırı ve baskılara karşı İstanbul Barosu’nu ve yönetimini savunmak zorunda olduğunu söylemeden bitirmeyelim.
İstanbul Barosu’nda Reaksiyon Riskine Dikkat
Genel olarak Barolar, özel olarak İstanbul Barosu, şayet isterse, toplumsal mücadelelerde öne çıkan roller üstlenebiliyor. Başka mücadele araçlarının yerine ikame diye düşünmemek şerhiyle, İstanbul Barosu’nun yeni yönetimiyle birlikte toplumsal mücadelelerde daha etkin rol alması, fark yaratmanın yegâne başlangıç noktası olacaktır. Sadece kendi camiasında değil toplumsal düzeyde fark yaratan değiştirir.
Baro’nun yeni yönetimi şayet kritik dönemeçleri, eskiden olduğu gibi, kayıkçı kavgalarıyla geçiştirirse, gelecek dönem, liberal ağalar (Avukat Hakları isimli liberal ve neoliberal grup) sürpriz yapmazsa, eski köhnemiş egemenler geri dönecektir ve bu sefer her türden değişim ya da sol rüzgarlar “denenmiş fakat başaramamış” bir seçenek olarak uzun süreli başarısızlığa mahkûm olacaktır.