(İran) Emekçi Halk Hareketi Öğreniyor ve İlerliyor – Kadir Anari
İran’da emekçi halk isyanı devam ediyor. Eylemler üçüncü haftayı geride bırakıyor. İran medyasının yalanlarına karşın direniş hâlâ devam ediyor. Bu noktada bazı değerlendirmeleri net olarak ortaya koymak gerekiyor.
İsyanlar Birbirini Besliyor ve Kitleler Öğreniyor
İran’da hâlâ süren isyan, iki yıl önce gerçekleşen “ekmek ve hürriyet” talepli toplumsal hareketin bir devamı niteliğinde ele alınmalı. İki yıl önceki isyan, baskı ve polis şiddetiyle karşılaştıktan bir süre sonra geri çekilmişti. Ama bu defa kitleler polisiye baskılara rağmen harekete devam ediyor. Emekçi ve yoksul kitleler, bu kez bölge ve dünya ülkelerinden de öğrenerek sokak radikalizmi geliştiriyor. Halk ile rejimin yolları gitgide ayrılıyor.
Halk rejimden ve sermaye sahiplerinden o kadar nefret etmiş durumda ki bütün şehirlerde sermayedarlarla, bankalarla ve polisle ilişkisi olan bütün binaları ateşe vermeye giriştiler. Bunun adı açık açık sınıf kini, sınıf mücadelesidir.
Kitleler, daha önceki eylemlerden farklı olarak bu kez savunmada kalmayı değil saldırıya geçmeyi tercih ediyor. Polisle çatışılıyor, yollar kesiliyor, karakollar basılıyor. Eylemler o kadar yaygınlaştı ki neredeyse bütün yoksul mahallelerde görüldü ve polisin bu yaygınlıktaki eylemleri engellemesi de zorlaştı.
Bu durum önceki halk hareketlerinden kitlelerin öğrendiğini ve geliştiğini gösteriyor. Örgütsüzlük halini aşmaya yönelik hamleler de gelişiyor. Kendiliğinden eylemler içerisinde kitleler tabanda çeşitli örgütlenme biçimleri geliştirmeye çalışıyor. Mahalle ya da bölge düzeyinde haberleşme ağları ortaya çıkıyor.
Rejim, benzine zam yaparak büyük bir hata yaptı ve kendi ayağına kurşun sıkmış oldu, kendi sonunu yaklaştırdı. Bütün kapitalist devletler benzer şekilde hatalar yapar zira emekçi halkla karşıt çıkarlara sahip durumdalar. İran’daki rejim de bu hataları defalarca kaçınılmaz bir şekilde yaptı.
Kimlik Kavgası Değil Sınıf Kavgası!
2017’deki toplumsal hareketlerde İran’daki (Güney) Azerbaycan ve (Doğu) Kürdistan halkları yer almamıştı. Ancak bu defa hem Kürt kentlerinde hem de Azeri kentlerinde eylemler yaygınlaştı. Özellikle Kürdistan bölgesinde eylemler ciddi şekilde büyüdü.
Bir yandan Kürt ulusal partilerinin daha önceleri ileri sürdükleri “Kürdistan’da biz güçlüyüz” gibi iddialarının altının boş olduğu ve emekçi halk üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğu ortaya çıktı.
Kürt ya da Azeri emekçi halkları, tıpkı İran yoksulları gibi kendiliğinden mücadelelere mecbur kaldılar. Görüldü ki İran’ın farklı ulusları barındıran farklı bölgelerinde yoksullar ve zenginler arasındaki çelişki ve yoksulların kaderi aynı.
İsyana Kürt ve Azeri kitlelerin de yoğun şekilde katılması son birkaç on yılın en önemli olaylarındandı. Çünkü bu defa halk etnik kimlikler üzerinden ayrışmak ve her ulus kendi bacağından asılmak yerine ortak sınıfsal çıkarlar etrafında bir birlik oluşmaya başladı. Benzer bir duruma Lübnan ve Irak’taki isyanlarda da tanık oluyoruz. Hatta bu halklar birbirlerine dayanışma mesajı gönderiyor. Bu durum Ortadoğu’da etnik-mezhepsel kavgaların yerini sınıf kavgasının alması yolunda oldukça kritik.
Örgütsel Zayıflıklar, “Muhalefet” ve İsyan
Şahçılar, sol partiler ya da liberaller – kısaca İran kökenli bütün siyasi hareketler açısından bu isyanla birlikte bir maskenin yırtılıp atıldığından da bahsetmek gerekiyor. Bu grupların çoğu, yıllardır İran içerisinde güçlü örgütlenmelere sahip olduklarını ileri sürüyordu. Ancak rejimin, eylemler nedeniyle yaklaşık bir hafta interneti kesmesinin ardından bütün bu gruplar sessizliğe büründü ta ki internet geri gelene kadar.
Bu durum İran’daki isyanın başını çeken hiçbir siyasi özne olmadığını gösteriyor. Hareketin kendiliğinden niteliği çok açık.
Bu durumu tespit etmek bir yanıyla şahçıların ya da liberallerin veyahut emperyalizmin manipülasyonu iddialarını çürütürken bir yanıyla da solun ve devrimcilerin acil görevlerini belirlemek açısından önem taşıyor.