İktidara Gerilim Gerek: Yunanistan’la Doğu Akdeniz Rekabeti Üzerine – Emre Güntekin
AKP içeride sıkıştıkça, otoriter rejimlerin en önemli sığınaklarından biri olagelmiş milliyetçi hamasete yanaşıyor. Uzunca bir süredir komşu Yunanistan’la sürdürülen kontrollü gerilim yeni dönemde bolca karşımıza çıkacak.
Türkiye, geçtiğimiz günlerde Yunanistan’ın Mısır’la yaptığı deniz yetki alanları anlaşmasının ardından yeni bir Navtex yayınlamış ve Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi’ni donanma eşliğinde Akdeniz’e göndermişti. Bu gelişmeyle birlikte Kasım 2019’da Libya ile imzalanan ve Yunanistan’ın Girit, Karpathos ve Rodos adalarının güneyinde kalan bölgeyi kıta sahanlığı olarak ilan eden anlaşmanın ardından başlayan gerilim her iki tarafın askeri gövde gösterisi yaptığı bir sürece evrilmiş oldu.
Türkiye ilk olarak 21 Temmuz’da Navtex yayınlamış ve bu girişimin ardından Merkel’in devreye girmesiyle birlikte iktidar Oruç Reis gemisinin bir aylığına geri çekilmesi kararı almıştı. Gelen ilk tepkiler AB’nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile tam dayanışma yönünde olacağını gösterirken, ABD ve bir önceki Navtex ilanı sonrası devreye girerek arabuluculuk yapan Almanya Oruç Reis gemisinin bölgeden ayrılması için çağrı yaptı. Yunanistan BM, NATO ve AB’ye yaptığı çağrılarda Türkiye’ye karşı ekonomik yaptırımların devreye sokulmasını talep ediyor.
MSB’nin Twitter hesaından, Türkiye’ye ait 5 savaş gemisinin eşlik ettiği Oruç Reis gemisinin fotoğrafını paylaşmasının ardından sosyal medyada her iki ülkede de ana gündem maddesi Akdeniz üzerinde yaşanan gerilim oldu. Özellikle Türkiye’de iktidarın maaşlı trollerinin de hızla öncü birlik olarak savaş söylemini köpürttüğünü, yüzyıllık Türkiye-Yunanistan geriliminin yarattığı savaş lügatının en hamasi örneklerinin raftan indirildiğini gördük. Nitekim, iktidarın içerde bundan başka sarılabileceği bir dal yok.
Öte yandan, ekonomik kriz karşısında iktidarın düşman üretme taktiği yeni değil. İki yıl önce Ağustos ayında yaşanan kur artışı karşısında Erdoğan, tabanını Rahip Brunson üzerinden yürütülen milliyetçi-şoven bir kampanya etrafında birleştirmişti. Ancak, aradan geçen iki yılda ekonomik kriz daha da derinleşirken; Erdoğan’ın seçeneklerinin daha da azaldığı gözden kaçmıyor. Nitekim, 24 Temmuz’da açılan Ayasofya beklenildiği etkiyi yaratamadı. Yunanistan ile ısıtılan gerilimin bir ayağının bu ihtiyaç olduğu konusunda da kimsenin şüphesi yok.
Ancak mesele bu kadarla sınırlı değil. Neticede Türkiye AKP döneminde özellikle Ortadoğu’da alt emperyalist emellerini hiçbir zaman gizlemedi ve bu yönde adımlar atmaktan çekinmedi. Özellikle Rusya ile Batı arasında oluşan açı farkını kendi çıkarları doğrultusunda sıkça kullandı ve hala da kullanıyor. AKP’nin periferisi sadece Ortadoğu ile de sınırlı kalmadı; şimdi Libya ve Doğu Akdeniz üzerinden “Mavi Vatan” miti inşa edilirken önümüzdeki dönemde Neo-Osmanlıcılığın yeni yönelimi bu meseleyi elinden geldiğince zorlamak olacaktır. Bu durum Türkiye’yi kaçınılmaz bir şekilde uluslararası müttefikleriyle karşı karşıya getirecektir.
Nitekim, geçtiğimiz günlerde New York Times’da yayınlanan bir makalede Batılı diplomatların ağzından, Yunanistan ve Fransa’yla yaşanan Doğu Akdeniz geriliminde Türkiye’nin agresif tutumunun görmezden gelinemeyecek bir sorun olduğu, fakat şimdilik kimsenin bu soruna el atmak istemediği dile getirildi. Hatta Türkiye’nin güvenilir müttefik olmaktan çıktığı şeklindeki yorumlar giderek artıyor.
Siyasal İslam’ın özellikle ülke içinde ekonomik krize karşı sıkça dile getirdiği, krizin ve TL’deki değer kaybının Türkiye’nin yükselişini hazmedemeyen dış mihraklar tarafından tetiklendiği söylemi ise Batı’da Türkiye’nin krizine karşı yaklaşımını takip edenler için gülünç kalıyor. Zira Türkiye’nin iktisadi çöküşü, kapitalist sistem içerisinde ekonomilerin birbiriyle ne kadar girift ilişkilere sahip olduğu düşünüldüğünde istenilen son şey olur. Özellikle de Türk bankalarının özellikle Avrupa bankalarına olan borçluluğu ve liranın değer kaybetmesiyle birlikte Avrupa ülkelerinden yapılacak ihracatın olumsuz etkisi düşünüldüğünde… Türkiye AB bölgesinin geçtiğimiz yıl en çok ihracat yaptığı 6. ülke konumundaydı. Wall Street Journal’a göre Türkiye’deki talep düşüşü pandemi nedeniyle sıkıntılar yaşayan AB ülkelerinde sorun yaratabilir.
Emperyalist kapitalizm bölgesel rekabetler ve çatışma sahaları üretmeden yaşayamayacağı bir krizin ortasında. Özellikle böylesi olağanüstü kriz dönemlerinin savaş senaryolarının hızla sahaya sürülmesi için elverişli bir iklim ve aktörler yaratmaya geniş imkanlar tanıdığı unutulmamalıdır. Doğu Akdeniz üzerinde yaşanan gerilim gelecekte kullanışlı bir mesele olarak gündemde yer almaya devam edecektir, özellikle içinde yaşadığımız derin krizi düşünürsek…