İklim Krizini Anlamak için Akbelen’e, Cudi’ye Bakmak – Emre Güntekin
Son günlerde karşı karşıya kaldığımız Afrika sıcakları iklim krizinin bizleri bırakacağı felaket senaryoları konusunda nasıl bir repertuara sahip olduğunu açık olarak gösteriyor. Memleketin bir yanı sıcaktan kavrulurken bir yanını sel götürebiliyor. Artık bu tarz mevsim anomalilerine şaşırmıyoruz.
Kapitalizm sadece insan emeğini değil, doğal kaynakları da tüketerek yoluna devam ediyor. İklim krizi konusunda artık insanı odağa alan çabaların sonuçsuz kaldığı bir çağdayız. Hemen yanı başımızda gerçekleşen örneklere bakmak bile insanı öğütleme ve gündelik alışkanlıklarını değiştirme, duyarlılığa/vicdanlara hitap etme odaklı çabaların ne kadar faydasız olduğunu görmeye yetiyor.
Akbelen’de dört yıldan beri ormanlık alan iktidarın güzide sermayedarlarının tehdidi altında. Limak ve IC Holding ortaklığıyla kurulan YK Enerji şirketi bölgedeki kömür madenini genişletmek istiyor. Şimdi kapitalistler için hiç de şaşırtıcı olmayan bir durumu belirtelim. Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Ebru Özdemir’in Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye Şubesi’nin (WWF Türkiye) mütevelli heyetinde olduğunu öğreniyoruz.
Akbelen’in katledilmesi konusunda gösterdiği üstün gayret vakfı “rahatsız” etmiş olacak ki bir açıklama yayınlandı ve Özdemir’in “…profesyonel faaliyetlerinin vakfımızın ilkeleri ile uyuşmaması ve vakıf tüzüğümüze aykırı olması sebebiyle mütevelli heyeti üyeliğinden resmi olarak ayrılma işlemleri devam etmektedir” açıklaması yapıldı. Mütevelli heyetinde Ebru Özdemir dışında Ömer Koç, Faruk Eczacıbaşı, Bülent Eczacıbaşı gibi kapitalistler de bulunuyor. Anlaşılan WWF bu isimleri de mütevelli heyetinden çıkarmak için çevre katliamlarının gündeme gelmesini bekleyecek. Bu tarz “green washing” (yeşile boyama) faaliyetleri kapitalistlerin artık sıradan eğlencelerinden. TEMA, GreenPeace vb. gibi ulusal ve uluslararası çevre örgütlerinin arka planını eşelediğinizde karşınıza benzeri “green washing” faaliyetlerinin sayısız örneği çıkacaktır.
Doğanın talanı konusunda sermayenin en yakın dostu başka birçok konuda olduğu gibi kapitalist devlet aygıtlarıdır. Bunu Akbelen’de, Cudi’de çıplak haliyle görüyoruz. Bir yanda devletin jandarması, polisi copuyla, gazıyla TOMA’sıyla yaşam alanlarını korumak adına mücadele yürütenlere, 80-90 yaşında insanlara saldırmakta hiçbir beis görmüyor. Bir yanda ise sosyal medyaya yansıyan görüntülerde gördüğümüz üzere devletin askeri Cudi’de yanan ormanlık alanı söndürmek yerine gülerek izliyor. Savaş politikalarının bedeli insanlar kadar doğaya da ödetiliyor.
1956’dan 2002’ye kadar 250 bin hektar ormanlık alana maden ve turizm gibi işletmeler için izin çıkarılırken, AKP iktidarında bu izinlerle yok edilen ormanlık alan 540 bin hektar! Maden ocakları için Kaz Dağları’ndan Topçam’a, İkizdere’den Akbelen’e memleketin dört bir yanında ormanlık alanlar hedef alınırken sadece ağaçlar değil bölgenin bütün ekosistemi, tarımsal alanları ve daha da önemlisi insanların doğayla bütünleşebilecekleri, kendisini onun kopmaz bir parçası olarak hissedebilecekleri alanlar da ortadan kaldırılıyor. Bir nevi modern bir çitleme hareketiyle karşı karşıyayız. Ormanlık alanların, derelerin, otlakların, meraların, yaylaların katledildiği bir yerde tek gerçek sermayenin orada elde edeceği karlar kalıyor. Bölge halklarına ise artık doğal vasfını tamamen yitirmiş beton ve asfalt yığını kentlerde ucuz emek gücü olarak ömür tüketmek kalıyor.
Kapitalizmin doğrudan bir sonucu olan iklim krizi ile mücadelenin yolu bugün Akbelen’de, Cudi’de katledilen ormanlar için mücadele etmekten; kapitalist yıkım projelerine karşı halkın verdiği mücadele ile omuz omuza vermekten geçiyor. Buralarda verilen mücadeleler basit bir yaşam alanını koruma mücadelesi olarak görülmemeli ve gerekirse güçlerini birleştirmelidir. Bu düzen kafasına gezegeni yaşanmaz bir yer haline getirmeyi koymuş durumda ve çevresel yıkıma karşı verilecek antikapitalist bir mücadele olmaz olmazımız haline getirilmelidir.