
Hindistan ve Pakistan İşçi Sınıfı, Emperyalist Savaş ve Burjuva Şovenizmi Karşısında Birleşin! – Umar Shadid
Hindistan ve Pakistan kapitalist egemen sınıfları arasındaki artan gerginlik, on yıllardır süren acımasız militarizm ve gerici milliyetçilik döngüsünde bir başka kara sayfa oldu. Bu döngü, sınırın her iki yanında rekabet eden kapitalist elitlerin çıkarlarının ifadesidir. Bu satırlar yazılırken, Pakistan ve Hindistan, Redcliff hattının her iki tarafında da vahşeti yaymak için gelişmiş savaş makinelerini tam kapasiteyle kullanılıyor. Kitlelere damla damla verilen bu füzeler, özgürleşme silahları değil, Hindistan ve Pakistan burjuva devletlerinin kendi organik ve içsel sosyo-ekonomik krizlerinden dikkati uzaklaştırmak için kullandıkları baskı araçlarıdır. Hatta, bunlar, yalnızca küçük bir elit kesime fayda sağlayan ve yüz milyonlarca insanı yoksullaştıran çürüyen kapitalist düzeni desteklemek için tasarlanmış, sınıf baskısının en ileri araçlarıdır. Hindistan egemen sınıfı, faşist Modi rejiminde Hindu milliyetçiliğini pompalarken, Pakistan askeri-bürokratik eliti iktidarda kalmak için İslamcı popülizmi kullanıyor. Çünkü zaman, iki devletin gerçekten emperyalizmin kuklaları olduğunu ve bölgedeki uluslararası güçler adına çaba sarf ettiğini kanıtladı. Onların mücadelesi vatandaşlar adına değil, siyasi çıkarlar ve silah tüccarlarının gelirleri içindir.
Yönetici Sınıfın Felaket Başarısızlığı
Güney Asya’daki halkların yaşam koşullarını değerlendirirsek, bölgedeki kapitalizmin insanlığı sadece barbarlığın eşiğine getirdiği açıktır. Hükümetler ve kurumsal medya tarafından övülen gösterişli GSYİH rakamlarına rağmen, insani gelişim endeksleri, kriz içindeki sistemin gerçek hikayesini anlatıyor. 2023 Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi Raporu’na göre dünyadaki toplam yoksulların üçte birinden fazlası Güney Asya’da yaşıyor – yaklaşık 389 milyon insan. Mevcut İnsani Gelişme Raporu 2025, korkunç istatistiklerle, bölgenin liderliğinin feci başarısızlığını ve beceriksizliğini yansıtıyor. Oligarkların zenginleşmesine neden olan ancak yüz milyonlarca insanın yoksullaşması pahasına uygulanan neoliberal politikaların bir ürünü. Güney Asya, dünya İGE sıralamasında ikinci en düşük bölge olmaya devam ediyor, Hindistan hala 132. ve Pakistan 191 ülke arasında 161. sırada. Yaşam durumu her zamankinden daha dayanılmaz, şu anda bölgede 400 milyondan fazla insan aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Hindistan’da 2020’den beri 230 milyon kişi yoksulluk sınırına girdi ve Pakistan’da IMF tarafından uygulanan acımasız kemer sıkma politikalarının ardından yoksulluk oranı %40’a çıktı. Kitlesel yoksunluk, Hindistan’ın en zengin %1’inin artık ulusal servetin %58’ine sahip olması ve Pakistan’ın sadece 20 en zengin ailesinin artık sanayi varlıklarının %90’ına sahip olması nedeniyle görülmedik düzeyde çarpık bir servet dağılımı oranına eşlik ediyor. İşçilerin rekor seviyelerde enflasyon ve sürekli düşen ücretler altında yaşadığı dönemde bile, hisse senedi fiyatları, zengin %1’in geliri ve serveti hala katlanarak artıyor. Temel ihtiyaç ve gıda maddelerinin fiyatlarındaki artışlar, işçi sınıfı ailelerinin temel varoluş mücadelesine eklendi. Bu sırada hükümetler, kamu sektörünün kalan tüm parçalarını özelleştirmeye yönelik amansız çabalarına devam ediyorlar. Modi yönetiminin kötü şöhretli ekonomik eseri, emekçi sınıflar için acımasız bir yalan haline geldi.
Özellikle gençler arasındaki istihdam krizleri felaket boyutuna ulaştı. Hükümetin kendi verilerine göre Hindistan’ın genç işsizlik oranı %28 ve Pakistan’ınki ise %35. Son demografik istatistikler, Güney Asya nüfusunun yaklaşık %65-70’inin 35 yaş ve altı olduğunu gösteriyor ve bu da onu dünyanın en genç bölgelerinden biri yapıyor. İş bulanlar acımasız bir kayıtdışılıkla karşı karşıya kalıyor, çünkü her iki ülkedeki işlerin %90’ı iş sözleşmesi veya yan hak sahibi değil. Geçici iş ekonomisiyle genç işçiler modern köleliğe hapsolmuş durumda. İstatistikler, kapitalizm altında geleceği olmayan milyonlarca öfkeli, eğitimli genci ortaya seriyor. Güney Asya gençliği “yedek emek ordusu” konumunda iyi performans gösteriyor ancak maddi koşullar kötüleştikçe devrimci değişimin öncüsü haline de gelecektir. Egemen sınıflar, her an patlayabilecek bu nüfus bombasından korkuyor. Kapitalist sömürü kaynaklı küresel ısınma, yoksul insanlara bir soykırım daha başlatıyor; sıcak hava dalgaları ve çöken altyapı her yıl, açık havada çalışan binlerce işçinin ölmesine neden oluyor ve insanları başka bölgelere göç etmeye zorluyor. Okulu bırakan çocukların sayısı artıyor, eğitim sistemleri parçalanıyor, sosyal hizmetlerdeki neoliberal kemer sıkma önlemleri kadınları ev içi köleliğe geri dönmeye zorlarken her iki ülkede de toplumsal cinsiyete dayalı şiddet hızla artıyor.
Emperyalizmin Rolü
Son haberlere göre, bu savaşın tam ölçekli bir ölümcül savaşa dönüşeceği anlaşılıyor; çünkü her iki ülke de nükleer birer güç ve daha fazla gerginlik bölgede nükleer krize yol açabilir. Faşist Modi liderliğindeki Hindutva (Hindu milliyetçisi) rejimi Güney Asya’yı bir intihar savaşına doğru itiyor. Bu kan dökme oyununda emperyalist ABD ve Çin de bir şekilde bunun bir parçası. Her ikisi de jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını geliştirmek için bölgesel çatışmaları kullanıyor ve seyirci rolü oynamaktan çok egemenliklerini güvence altına almak için bölgedeki saldırganlıkları kışkırtıyor. Güney Asya, adeta kirli stratejileri için emekçi halkın kan ve yoksullukla bedel ödediği bir bölgeye dönüştürülüyor. Donald Trump, Gazze söz konusu olduğunda İsrail yanlısı olduğu kadar da militan bir şekilde Hindistan yanlısı. Gümrük vergisi savaşlarının ortasında Trump, buna karşı koymak için Hindistan aracılığıyla Çin’e baskı yapıyor. Quad (ABD, Hindistan, Japonya, Avustralya) gibi ittifakları ve COMCASA gibi askeri paktları aracılığıyla ABD, Pakistan ve Çin’e karşı saldırganlığı kışkırtıyor. Pakistan, kuruluşundan bu yana ABD’nin çok yakın bir müttefikiydi, Sovyetler Birliği’ne karşı ABD’nin lehine oynadı. Bu ayrıca CIA tarafından birçok kez ve hatta yakın zamanda Pakistan Savunma Bakanı Khawaja Asif tarafından canlı yayında kabul edildi. Şimdi ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden sonra işler tersine döndü. G7, “daha fazla askeri tırmanışın bölgesel istikrar için ciddi bir tehdit oluşturduğunu” söyleyen bir açıklama yapmış olsa da, arka planda tam tersi oluyor. Benzer şekilde Çin, Hindistan’a karşı koymak için Pakistan’ı silahlandırıyor, JF-17 savaş uçakları, savaş gemileri ve füze teknolojisi gönderiyor ve bölgeyi tehlikeli bir silah yarışında tutuyor. Silah üreticisi hisse senedi (Chengdu) fiyatlarının fırladığı gözlemleniyor ve haberlere göre, savaşçılarının “başarı”sından dolayı şan ve şöhret zehirlenmesi içindeler. Tam bir çılgınlık! Ancak Güney Asya halkları iki yaşam krizin; ekonomik yıkımın ve emperyalizmin savaşının odak noktasına çekiliyor.
Savaş Histerisi
Hint ve Pakistanlı seçkinler, gençlerini eğitmek veya istihdam etmekle veya kitlelerin yaşam standartlarını yükseltmekle ilgilenmiyor. Ancak bölge halkı harap olurken, onları kâr için savaş alanlarına doldurmaya kararlılar. Tahminlere göre Hindistan, çocuklarının %35’i yetersiz beslenirken silahlara yaklaşık 72 milyar dolar harcıyor. Pakistan, vatandaşlarının %40’ı gıda güvencesizliği içinde yaşarken silahlı kuvvetlere yılda yaklaşık 12 milyar dolar harcıyor. Ancak egemen sınıflar “Clausewitzyen” tersine çevirme sanatına son derece hakim ve politikalarını başka yollarla sürdürmeye devam ediyorlar. Rejimler, içeride sömürüyü dayatmak için yurtdışında savaşıyor ve her füze, her sınır çatışması, her aşırı milliyetçi TV tartışması, Güney Asya’nın işçilerine ve köylülerine karşı içerideki sınıf savaşını sürdürmeye hizmet ediyor. Bu akım entelektüelleri ve solcuları bile yuttu. Sınırın öbür tarafındaki solcuların çoğunluğu “ulusal şarkılar” söylüyor ve işçilerden, başı bozuk “düşmanlarına” karşı korunmak için hükümetlerini desteklemek üzere harekete geçmelerini istiyor. Herkes artık vatansever görünüyor, ordularına destek veriyor. Son Lok Sabha seçimlerinde gördüğümüz gibi, iktidar partisi BJP mutlak çoğunluğa sahip değildi ama yine de iktidara gelmeyi başardı, Uttar Pradesh, Maharashtra, Rajasthan, Haryana ve Batı Bengal gibi büyük eyaletlerde kaybetti. Bihar seçimleri artık kapımızda, burası Hindistan’ın büyük bir eyaleti, büyük nüfusu var ama yüksek yoksulluk oranı %33,7.
İşçi Grevleri ve Mücadeleleri
Modi, ülkede agresif özelleştirme ve şirketleşme politikalarını tercih ediyor, ancak bu politikalar işçi sınıfının sert direnişiyle karşılaştı. Pencap’ta çiftçiler, dört yıl süren mücadelenin ardından tartışmalı tarım yasalarına karşı zafer kazandı. 2023’ten bu yana demiryolu işçileri, önerilen demiryolu özelleştirmesine karşı tekrar tekrar eylemler gerçekleştiriyor. Maruti Suzuki (Manesar) ve Toyota Kirloskar’da sendikalaşma ve ücret mücadelesi ise devam ediyor. Hindistan’ın çoğu eyaletinde etnik ve mezhepsel şiddet sürüyor. Hatta Hindistan sendikaları bile 20 Mayıs 2025’te ülke çapında genel grev çağrısı yapacak. Pakistan senaryosu da farklı değil, geçen yıl Pakistan yönetimindeki Keşmir’deki büyük kitle hareketi devletten tavizler almayı başardı. Dahası, Sindh’deki kitle hareketi federal hükümeti İndus Nehri üzerinde yeni kanallar kazmaktan geri adım atmaya zorladı. Pencap’taki sağlık ve eğitim sektörü çalışanları ücret kesintilerine ve özelleştirmeye karşı protesto düzenledi. Ancak savaş histerisiyle, egemen sınıf dikkati bu gerçek sorunlardan sahte milliyetçiliğe kaydırabilir.
Nasıl İlerlenmeli?
Her iki ülkenin işçilerinin bu savaşta hiçbir sorumluluğu veya çıkarı yoktur. İŞçilerin gerçek düşmanı diğer ülkenin işçileri değil, kendi sömürücüleri; düşmanlarımız toprak ağaları, kapitalist ve generaler. Kanımızı emerken nefret ve savaş saçanlar onlar! Muzaffarabad’daki Keşmirli işçinin kanı, Srinager’in çiftçisinin kanı ile aynıdır; tıpkı Lahor’daki Pencaplı işçinin kanının Bihar’daki Dalit işçinin kanıyla aynı olması gibi. Hindistan işgali altındaki bir Keşmirli çiftçinin acısı, Pakistan zulmü altındaki bir Beluç’un acısı ile aynıdır. Modern üretimle şekillenen bu mücadele, her iki düzenin de –kapitalist ve savaş zamanının şovenist ateşiyle örtülen– başarısızlığının cephesidir. Savaş çığırtkanlığı, ardından gelecek ekonomik yıkımı(enflasyon, yaptırımlar ve kaçınılmaz kıtlık) gizlemektedir. Gerçekte, önümüzde yalnızca bir yol vardır; bu yol, devrimci sınıf birliğidir: Askerlerin sınırları aşan dayanışması, savaş sanayilerine karşı işçi grevleri ve Güney Asya’nın ezilen kitlelerinin ortak sömürücülere karşı tek vücut olarak birleşmesi. Çünkü içi boş zaferlerin ve faşist histerinin ardından gelecek olan ya sosyalist devrim ya da alt kıtamızın tamamen yıkımı olacaktır. Bu gelecek savaşın közleri, faşizm ve emperyalizmin ikiz lanetlerinden arınmış, bölünmemiş yeni bir Güney Asya ortaya çıkarmalıdır. Biz Marksistler, tüm sömürü ve tiranlığa karşı Hindistan ve Pakistan’ın işçi sınıfı ve ezilenleriyle birlikte durmalıyız. Ayrıca, her iki ülkenin devrimci ve ilerici güçlerini sınıf mücadelesi liderliği bayrağı altında birleşmeye ve sosyalist kurtuluşa doğru ortak hareketi başlatmaya çağırmalıyız.
Bu gerici savaşa karşı taleplerimizi ve programımızı ilerletmeliyiz;
- Her iki taraftaki savaş çılgınlığının derhal durdurulmalı ve halkın yaşam standartlarının yükselmesi için harekete geçilmelidir.
- Keşmir halkının kendi kaderini tayin hakkını tesis etmeli ve onları Hindistan ve Pakistan devlet baskısından kurtarmalıyız.
- Militarizm ve kapitalizme karşı ortak bir işçi-köylü-öğrenci mücadelesi için harekete geçmeliyiz.
- Bizi bölmeye çalışan medyayı ve egemen sınıfların cehaletini reddetmeliyiz.
- Zincirleri kıracak tek güç devrimci emekçilerin dayanışmasıdır!
Güney Asya Sosyalist Federasyonu için;
Yaşasın uluslararası sosyalizm!
Kahrolsun emperyalist savaş ve kapitalizm!