Haziran Günleri ve Devrimci Yenilgicilik
ABD ve baştetikçisi AKP iktidarı, Esad rejimini devirmeyi başarsaydı Türkiye’de Haziran fırtınası patlak verir miydi? Hemen söyleyelim, vermezdi. Bir Yavuz edasıyla modern fetihler yapan RTE, kuşkusuz ki içeride olabildiğince güçlenecek ve popülaritesini arttıracaktı. Evdeki hesap çarşıya uymayınca içeride biriken enerji büyük bir sosyal patlamaya dönüştü…
Türkiye tarihi için her anlamda bir dönüm noktası olacak olan Haziran Günleri’nin sonuçlarını çıkarmaya devam ediyoruz. Bu derslerden birisi de kendi devletinin yürüttüğü emperyalist saldırganlık karşısında emekçi sınıfların çıkarının hangi politik tutumdan geçtiği ile alakalıdır. Yani kendi devletinin emperyalist politikası karşısında devrimci Marksistler nasıl bir pozisyon almalıdırlar? Cevaplanması gereken soru budur.
Bunun Haziran Günleri ile alakası nedir peki? Bu konu, AKP’nin Suriye konusunda izlediği kana susamış dış siyasetle doğrudan ilgilidir.
AKP iktidarının Suriye karşısında izlediği emperyalist saldırganlığın büyük kitle ayaklanmalarına giden yolda, bardağın taşmasına neden olan meselelerden birisi olduğu aşikâr. Özellikle, Reyhanlı katliamı, tüm Türkiye’de infiale yol açarak AKP dış politikasının Türkiye halkının büyük çoğunluğu tarafından mahkûm edilmesine yol açmıştı. RTE’nin Alevi düşmanı mezhepçi çizgisi, en bariz olarak Suriye konusunda kendisini göstermiş, kör bıçakla adam doğrayan fanatik İslamcı cellatlara Türkiye’nin hamilik yapması, geniş halk kesimlerinde öfkeye yol açmıştı.
Eğer AKP, izlediği korkunç dış politikasında amaçlarına ulaşsaydı, yani Suriye’de rejm değişikliğinin hamiliğinde başarılı olsaydı, açık ki Haziran Günleri yaşanmayacaktı. Ortadoğu’nun efesi ve Osmanlı’nın devamcısı pozlarında, Yavuz’un fetihlerine öykünen ve Suriye zaferi ile bunu canlandırmaya çalışan RTE, Esad’ı düşürmeyi başarsaydı kuşkusuz ki içeride ve dışarıda güçlenecekti.
Lenin ve Devrimci Yenilgicilik
Bu noktada şu temel sonuca varmamız gerekiyor. Egemen sınıfın dışarıdaki maceralarında kaybetmesi, onları zayıflatacağından hatta kimi durumlarda bir kriz durumu yaratacağından devrimciler tarafından istenen bir durum olmalıdır. Egemen sınıfın zaferleri ise mevcut sistemi güçlendirmekten başka bir şeye yaramayacaktır. Bu, Türkiye için sadece Suriye konusu ile alakalı değildir. Türkiye’nin geçmişte Kuzey Irak, Yunanistan ya da Ermenistan’a yönelik agresif dış politikasında da aynı durum geçerliydi.
Devrimci yenilgicilik tutumu Lenin tarafından geliştirilmişti. Lenin, 1. Dünya Savaşından Çarlık Rusya’sının zaferle çıkması durumunda yaklaşmakta olan devrimin çok uzun yıllar için öteleneceğinin farkındaydı. Çarlık rejimi, emekçileri yurtsever ajitasyonla kendisine bağlamaya çalışıyordu. Aynısını Avrupalı kapitalistler de yapmaktaydı. Lenin ve Bolşeviklerin aksine Avrupa’daki sosyalist hareketin ana eğilimi yurtseverlikten yanaydı. Böyle olunca 2.Enternasyonal fiilen çöktü. Sözde ‘sosyalist’ partiler, işçileri ana vatan savunmasına çağırıyorlardı. Lenin ise sadece savaş karşıtı bir tutumla yetinmek derdinde değildi. Durumu bütün çıplaklığıyla ortaya koydu: “Ya Rusya’nın zaferi, ya da devrim”. Formülasyon bu şekilde olunca Lenin en sert vurguyu yaptı ve Çarlığın kaybetmesini istedi. Bir dönem özellikle öne çıkarılan devrimci yenilgicilik politikasıyla Lenin öncü kesimleri yurtseverliğe karşı keskinleştiriyordu. Bu politikanın amacı açıktı: Ava giden avlanacak, emperyalist savaş, iç savaşa çevrilecekti. Gerçekten de ilk ayların vatansever rüzgarları savaşın ağırlığı ile giderek yavaşladı. Cephede yaşanan bozgunlar ve savaşın bütün yükünün emekçilere yüklenmesi 1917’de rejimin sonunu hazırlayacaktı. 1.Dünya savaşında kaybeden bütün ülkeler devrime sürüklendiler.
Benzer bir durumu, elbette ki her anlamda çok daha ufağını, AKP iktidarının Suriye macerasında yaşadık. AKP, Suriye konusunda gözü dönmüş, mezhepçi, fetihçi, ABD’ci bir politika izledi. Türkiye, Suriye’deki iç savaşta cephe gerisi haline getirildi. Bu macerada zafer ya da yenilgi sınıf mücadelesinin seyrini belirleyecekti. Ve nitekim öyle de oldu. Haziran fırtınası patlak verdi.
Dünya solunda ve Türkiye’deki bir takım ‘sol’ unsurlarda demokrasicilik zokasını yutan kesimler bulunuyor. Demokrasi ve özgürlük martavalları, emperyalist saldırganlığın en önemli kisvesi durumunda. Irak’a özgürlük getirmek isteyenlerin yüz binlerce insanı katlettiğini gördükten sonra, Libya ve Suriye’de de aynı masala inanarak emperyalist müdahaleye öyle veye böyle destek olanlar, bir yandan kendi devletlerinin emperyalist politikasıyla işbirlikleri yaptıklarının farkındalar mı? Bu şekil bir devrimcilik türü olabilir mi? Suriye konusunda öyle veya böyle RTE ile aynı noktaya gelenler, pozisyonlarına bir de Haziran Günleri ışığında bakmalıdırlar. Zira bunlar aynı zamanda Haziran fırtınasına büyük alkış tutuyorlar. O zaman tarihten ve RTE’nin Suriye yenilgisinin bir şekilde sonucu olan Haziran Günleri’nden gerekli sonucu çıkarmalıdırlar.