Göçmen Karşıtlığı Neyi Örtüyor? – Derya Koca
Kriz öyle derin ki emekçi sınıflar açısından on yıllara mal olacak bir yoksullaşma getirecek. Ekonomik buhrana karşı emekçileri savunacak mücadeleci sendikalar yok, sosyalist sol zayıf. İşçi sınıfının düşmanları; kapitalistler ve AKP-MHP iktidarı derin bir krizle sarsılırken işçi sınıfı savunmasız. Toplumda öfke biriktikçe birikiyor. Hele ki önünde uzun bir ömür olan ancak o uzun yıllarını belirsizlik ve yoksulluk içinde geçireceği kesin olan genç emekçiler ve işsizler öfke ile dolup taşıyor.
Toplumda “biz neden bu haldeyiz” sorusu soruluyor. Örgütsüz emekçi kitlelerde sınıf bilinci ne yazık ki oldukça geri. Bu nedenle patronların kar hırsı ve zenginlere çalışan hükümet krizin sorumlusu olarak görülmüyor; en yakındaki ve en savunmasız olan göçmenler günah keçisi ilan ediliyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin göçmenler hep en kötü çalışma koşullarında en düşük ücrete çalışır. Patronlar, göçmenlerin sırtından büyük paralar kazanır. Kölelik koşullarında yaşamalarına rağmen “ekmeğimizi çalanlar” denerek hedef tahtasına oturtulur. Yalan haberler, ufacık bir olay, sıradan bir vaka sosyal medyada saatler içinde büyük ve tehlikeli bir provokasyona dönüştürülür. Bu zehirli düşünce emekçileri asıl hedef olan iktidardan ve patronlardan öyle güzel uzaklaştırır ve emekçileri öyle iyi böler ki bilinçli olarak kullanılır. Yakın zamandan bir örnek İngiltere’den: sağcı başbakan Boris Johnson, seçmen desteği çakılınca fantastik göçmen karşıtı projeyi devreye soktu. Düzensiz göçmenlerin 10 bin kilometre uzaklıktaki Afrika ülkesi Ruanda’ya gönderilmesi ve başvuruları sonuçlanana kadar orada tutulması projesini duyurdu. Uygulanması neredeyse imkânsız ve son derece pahalı bir proje ama zaten asıl amaç içeride göçmen karşıtlığı üzerinden destek kazanmak. Göçmen düşmanı sert politikalar, kitlelere “kökten çözüm” olarak gösterildiği için “sorunlar çözülecek”miş gibi bir algı yaratılıyor. Kriz dönemlerinde egemenlerin istediği şey tam da bu.
Türkiye’de de emekçi halka verecek hiçbir şeyi olmayan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ gibi aşırı sağ unsurlar, AKP düzeniyle özünde aynı olduğu için göçmenleri hedefe koyuyor. Göçmenleri zorla geri göndermeyi vaat ederek AKP otoriterliğiyle yarışacak bir otoriterlik savunuyor. Muhalif kesimlerin bu tür söylemlere karşı çok dikkatli olması gerekir. Sanki bu ülkede mülteciler gelmeden önce her şey yolundaymış gibi… Sanki bu ülkede bir avuç azınlık AKP döneminde aşırı zenginleşmemiş ve ülkenin kaynaklarını halktan çalarak halkı fakirleştirmemişler gibi… Bakın ne güzel hedef şaşırtıyorlar! Aşırı sağcı bir göçmen karşıtı hava yaratıp düzene büyük destek veriyorlar. Milyonlarca insanı mülteci durumuna düşüren emperyalizmin dostu olan bu sağcılar, emperyalistlerin kurbanı olan göçmenleri hedef göstermekten hiç utanmıyor. Gariban halka verecek hiçbir şeyi olmayanlar kendilerini öne çıkarmak için göçmenleri gündeme getiriyor. Mansur Yavaş’ı cumhurbaşkanı adayı olarak göstermek de aynı dikkat çekme çabasının bir parçasıydı. Ama olan yine garibana oluyor; yoksulların birbirini düşman gördüğü bir ülkede zenginlerin de AKP’nin de saltanatı asla bitmez. Göçmen karşıtlığını gündeme getirenler AKP’ye yarayan bir ortam yaratıyor.
Unutmayalım ki geçim sıkıntısını derinden yaşadığımız bugünlerde göçmenler yarı maaşa çalışıyor çünkü başka seçeneği yok. Emperyalizm tarafından geri bırakılmış, yağmalanmış, yakılmış, yıkılmış ülkelerin bu yoksul insanlarını emperyalistler kendi zengin kentlerinde istemiyor. Batılı sağcı politikacılar İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da bu yüzden İslamofobiyi hortlatıyorlar. Türkiye’de de bunun bir benzeri devreye sokuluyor.
Emekçilerin birliğini sağlamalı ve göçmen emekçileri kazanmalıyız. Onların sahipsizliğinden çıkarı olanlar sadece patronlar. Aynı patronlar bizleri de limon gibi sıkmıyor mu? Milyonların yok pahasına böyle keyfi, kuralsız ve insanlık dışı koşullar altında yaşatılması bize karşı koz olarak kullanılmak isteniyor. Bilinçli emekçiler ve bilinçli bir toplum asıl hedefi kaçırmamalı. Manipülasyona prim vermemeli.
O halde tek yol var: göçmen emekçileri kazanmak ve insanca yaşam için birlikte mücadele etmek. Bu ülkede herkese yetecek kadar zenginlik var! O zenginlik bir avuç zenginin elinde. Asıl sorun bu. Patronlara karşı birlik olmazsak kaybeden yine biz olacağız. Üstelik bu durum da hep yoksulu yoksula kırdırmak için kullanılmaya çalışılacak.