Fransa’da Sorun Sadece Macron mu? – Emre Güntekin

Fransa’da Sorun Sadece Macron mu? – Emre Güntekin

Fransa’da Macron’un parlamentoyu by-pass ederek mezarda emeklilik yasasının geçirmesiyle birlikte sokaktaki mücadele de radikalizmini ve kitleselliğini genişleterek sürüyor. Ülke geçtiğimiz hafta içerisinde tam anlamıyla bir sosyal krize doğru sürüklendi. Mesele sadece emeklilik yaşının yükseltilmesi ve emekçilerin tarihsel bir kazanımının zorbalıkla gasp edilmesinin ötesine geçerken Macron’un temsil ettiği neoliberal modelin sona geldiği gerçeği de su yüzüne çıkıyor.

Fransa bu tür isyanlara yabancı bir ülke değil. 2018 yılında gerçekleşen Sarı Yelekliler hareketi de uygulanan ekonomi politikalarına sınıfsal bir öfkeyi yansıtsa da bugün gerçekleşen eylemlere emekçi sınıfların katılımının daha geniş olduğunu söylemek mümkün. Yapılan anketlerde halkın üçte ikisi emeklilik reformuna karşı çıkarken, Macron’un görev onayı yüzde 28 oranı ile yerlerde sürükleniyor. Dahası eylemler genişlediği (Perşembe günü gerçekleşen eylemlere kimi kaynaklarda ülke genelinde 3,5 milyon kişinin katıldığı belirtiliyor) ve radikalleştiği ölçüde geleneksel sendikaların sınıf üzerindeki kontrollerini yitirdikleri de görülüyor. Fransız emekçiler dizginsiz bir şekilde yıllardır tepelerinde sallanan Macron’un emek düşmanı saldırılarına karşı sokakları ateşe vermekten çekinmiyorlar. Üstelik eylemler gücünü grevlerden alıyor. Söylemler de mezarda emeklilik planının iptal edilmesinin ötesine geçerken, yıllardır uygulanan neoliberal politikalar hedef tahtasına oturtuluyor.

Macron, 1958 yılında De Gaulle liderliğinde ilan edilen Beşinci Cumhuriyet’in başkanlık makamına verdiği otoriter yetkileri sermaye lehine kullanmaktan şimdiye kadar çekinmedi. Grevlerin ve sokak eylemlerinin büyümesi karşısında polis devleti uygulamalarını hayata geçirerek set örmeye çalışsa da faydasının olmadığı son bir haftada yaşananlarla kanıtlandı. Paris’te kitleler yoğun bir polis saldırısına maruz bırakılırken, özellikle haftalardır grevde olan çöpçüler ve rafineri işçileri polisiye baskıyla işlerine geri dönmeye zorlanırken bu uygulamalar sadece toplumsal öfkeyi büyütmeye yarıyor. 

Toplumsal patlama egemen sınıfların kendi içinde de kaynamasına neden oluyor. Macron yönetimi reformu meclis oylamasını by-pass ederek geçirirken mecliste gerçekleşen güven oylamalarında, azınlıkta olmasına rağmen şimdiye kadar karşısındaki muhalefet blokunun bölünmüşlüğünden faydalandı. Ancak işler çığırından çıktığı ölçüde karşısındaki blokta da yan yana davranma eğilimi artıyor. Tartışmalı yasayı kullanmasının ardından gerçekleşen güven oylamasında son olarak aradaki fark dokuza kadar düşmüştü. Hatta Macron’un kendi partisinden bile güven oylamasında 19 aleyhte oy çıkarken milletvekillerinden birinin Le Parisien’e verdiği demeç iktidar cephesinde sorgulamaların başladığını gösteriyor: “Bir barut fıçısının üzerinde oturuyorduk ve fitili yaktık.”

Sermaye cephesinden de Macron’un reformu uygulama biçimine yönelik eleştiriler geliyor. Fransa’nın patron örgütlerinden MEDEF’in Başkanı Geoffroy Roux de Bezieux, Macron’a sendikalarla diyalog kurması çağrısı yaparken, gelecek reformların farklı yöntemlere dayanması gerektiğini belirtti. Ancak Macron Çarşamba günü yaptığı açıklamada geri adım atmak bir yana, protestoları ABD’de gerçekleşen kongre baskınına benzeterek yangına benzin dökmeyi tercih etti.

Liberation Gazetesi’nde yayınlanan Paul Quinio imzalı makalede ise Macron yönetiminin reformu geçirmekteki beceriksizliği şöyle vurgulanıyordu: “Bu baştan savma projeyi iki aydır savunarak, beceriksizliklerini iyice gün yüzüne çıkardılar. Parlamento’yu hiç bu kadar zayıflatmamışlardı. … İmajını düzeltmeleri gerekirken, tam tersini yaptılar. Cumhurbaşkanı ve onun başbakanı, yurttaşlar ile siyasetçiler arasındaki uçurumun daha da derinleşmesine büyük katkıda bulundular. Üstüne bir de [radikal sağcı] Rassemblement National’in ve yaşanan her siyasi krizi memnuniyetle karşılayan aşırı sağcı komplo hareketlerinin önünü açtılar.”

Yapılan araştırmalar da mevcut krizden en karlı çıkan kişinin aşırı sağcı Le Pen olduğunu gösteriyor. Anket sonuçları katılımcıların yüzde 60’ının son eylemlerden Le Pen’in güçlenerek çıktığına inandığını gösteriyor. New York Times’ta yapılan bir yorumda ise emeklilik reformunun Le Pen’e bir hediye olduğuna vurgu yapılıyor. Araştırmalarda Le Pen’i sol popülist Melenchon takip ediyor. Bu durum Fransız siyasetinde radikal eğilimlerin güç kazanmaya devam ettiğini gösteriyor. Burada sınıf mücadelesinin yükselişinden neden Le Pen gibi bir aşırı sağcının güçlenerek çıktığı sorgulanmalıdır. Radikal solun zayıflığı, Melenchon’un sınırları geleneksel neoliberal programa yüksek perdeden eleştiriler getiren, toplumsal öfkeyi ırkçılık gibi kanallara sevk eden Le Pen’in öne çıkmasının yolunu açıyor.

Öte yandan işçi sınıfı üzerinde güçlü bir kontrole sahip olan sendikalar da grev hareketini bilinçli bir şekilde bir güne sıkıştırarak geleneksel rollerini yerine getiriyorlar. Ülkedeki en büyük işçi konfederasyonlarından CFDT Genel Sekreteri Marylise Leon, yaptığı açıklamada amaçlarının hükümeti devirmek olmadığını, reformu iptal ettirmek istediklerini ifade etmişti. Oysaki son hafta gerçekleşen eylemlerin en önemli talebi artık sadece reformun iptal edilmesi değil Macron yönetiminin alaşağı edilmesiydi. Sendikalar mümkün olduğunca grevlerin politikleşmesinin önünü kesmeye ve hükümet üzerinde kontrollü bir basınç yaratarak Macron’un ikna edilmesine bel bağlamış durumdalar.

Kitle hareketi Fransa dışında da etkisini gösteriyor. Zira Avrupa derin bir ekonomik kriz içerisinde debelenirken Almanya, İngiltere, Yunanistan gibi ülkelerde grev hareketleri yükseliyor. Grev hareketlerinin yaz aylarından bu yana güçlü bir şekilde gerçekleştiği İngiltere’de muhafazakar hükümet Fransa’daki eylem dalgası sonrasında emeklilik reformunu rafa kaldırdı. Korkunun sebebi tıpkı Sarı Yelekliler eylemlerinde olduğu gibi, Fransa’daki eylemlerin kendi ülkelerine de sıçraması: Zira Twitter’da 23 Mart sonrasında “Fight Like French” (Fransızlar gibi dövüşün) trend topic oldu. 

28 Mart’ta sendikalar yeni bir grev çağrısında bulundu. Fransa’da egemen sınıflar açısından işleri şimdiye kadar sokak eylemlerinin dışında kalan üniversite ve lise gençliğinin de eylemlere aktif olarak katılması durumunda daha da içinden çıkılmaz hale gelebilir. Öyle ki Macron’a sık sık öğrenci gençlik ve işçi sınıfının topyekûn ayağa kalktığı ve De Gaulle’ün ülkeden kaçmak zorunda kaldığı Mayıs 1968 hatırlatılıyor. Macron Sarı Yelekliler eylemlerinin ardından dağılan prestijini bir kez toparlamayı başarmış ve geçtiğimiz yıl aşırı sağ tehdidi karşısında bir kez daha kazanmayı başarmıştı. Gelinen noktada ne artık Macron’un toplumdaki prestijini toparlamak gibi bir kaygısının kaldığı ne de emekçi sınıfların bir daha ona bunu toparlama imkânı tanıyacağı görülüyor.

KATEGORİLER