Football Leaks Belgelerine Yansıyan Gerçekler – Taylan Vural
Football Leaks belgeleri bir zamanlar Wikileaks’in siyaset dünyasında yarattığı etkiyi futbol dünyasında gerçekleştiriyor. Sitelerinde verilen bilgiye göre 3,4 terabaytlık 70 milyon doküman ortaya çıkarılırken; bu belgeler ışığında futbolu bir spor ve eğlence aracı olmaktan çıkararak onu kapitalist bir endüstri haline getiren meseleler bir kez daha gözler önüne seriliyor. Yolsuzluklar, doping, vergi kaçırma, kara para aklama ve daha fazlası…
European Investigative Collaborators – EIC (Avrupa Araştırmacı Ortakları) çatısı altında 12 ülkeden 60 gazeteci Football Leaks dökümanlarını araştırarak haberlerini tüm dünyaya yayma görevini üstlendiler. Şimdiye kadar sızdırılan belgelerde futbol dünyasına ilişkin çarpıcı gerçekler yer alıyor.
Tüm sporlar dopingle, FIFA ise Anti-Dopingle mücadele ediyor
Öncelikle spor ruhuna ve sporculara en fazla zarar veren konulardan birisi olan dopingden bahsetmek lazım. Tüm rekabetçi sporlarda olduğu gibi futbolda da doping ciddi bir tehdit unsuru haline geldi. Futbol, olimpik sporlarda anti-doping regülasyonlarını kabul eden en geç spor oldu. FIFA ancak 2006 Dünya Kupası’nda anti-doping regülasyonlarına razı gelmek zorunda kaldı.
Doping kuralları bazı istisnaları içeriyor. Eğer doping yaptığı iddia edilen oyuncu bunu performansını arttırmak için yapmadığını kanıtlarsa sadece uyarı cezası alıyor. İkinci kez kullanırsa 2 yıl uzaklaştırma, üçüncü de yakalanırsa da ömür boyu uzaklaştırma cezası alıyor. Zamanımızda bütün kontrollere rağmen birçok oyuncu maçlarda veya antrenmanda kalp krizinden ölüyor. Hatırlanacağı üzere Rusya’da yapılan 2018 Dünya Kupası’nda WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı)’nın bir avukatı olan Richard McLaren’ın Rus futbolundaki doping iddialarını soruşturmasına FIFA tarafından izin verilmemişti.
1 Şubat 2017 tarihinde ise (Cardiff’deki Şampiyonlar Ligi Finali’ne 4 ay kala) iki doping kontrol görevlisi Real Madrid takımından on kişiye duyurulmamış doping testi uygulamaya gönderildi. Ronaldo ‘sürekli kendinin seçildiğini’ söyledi ve damarı bulamadığı için ikinci defa iğneyi sokmak zorunda kalan görevliye (görevlinin damarı bulmak için iğneyi üç defa sokma hakkı var) de ‘bu durumdan hiç memnun olmadığını’ belirtti. Rapor bu olayın doping kontrol istasyonunda gerginliğe neden olduğunu söylüyor. Ronaldo’nun ve Toni Kross’un kanları alındıktan sonra, Real Madrid sağlık görevlileri her nedense diğer 8 oyuncunun kanlarını kendileri almaya başladılar. UEFA yetkilileri ise bu olayı ‘odadaki tansiyon yüzünden istisna olarak kabul edebileceklerini’ söylediler. Öte yandan Der Spiegel’in bir başka iddiasına göre Ramos’un verdiği 3324822 numaralı numunesine Avusturya, Seibersdogf’daki labarotuvarda yapılan testte deksametazon’a rastlandığı, bu örneğin 2017 Şampiyonlar Ligi final maçından önce alındığı belirtildi. Ancak UEFA’nın konuyu bir şekilde kapattığı iddia ediliyor.
FİFA ve UEFA gibi kurumların sicillerinin ne kadar kirli olduğu pekçok örnekle karşımıza çıkıyor. 2015 yılında FİFA’nın 10 üst düzey yöneticisi rüşvet ve kara para aklama suçlamalarıyla gözaltına alınmışlardı. Operasyon FIFA Başkanı Sepp Blatter ve UEFA Başkanı Michael Platini’nin FIFA Etik Komitesi tarafından 8 yıl süreyle futboldan men edilmeleriyle sonuçlanmıştı.
Diego Armando Maradona operasyon sonrasında şu ifadelerle FIFA’yı suçlamıştı: “Diego Maradona: “FIFA sözcüsü soruşturmayı kendilerinin istediklerini söylüyor. Bu büyük bir yalan. Skandala tamamen hazırlıksız yakalandılar. FIFA’nın futboldan nefret ettiğine inanıyorum. Şeffaflıktan nefret ettiklerini biliyorum. Artık bu yalanlara bir son verin. Blatter’i yeniden başkan seçmek için süslü yemekler organize etmekten vazgeçin. Elinizdeki parayı rüşvet için kullanacağınıza Afrika’da futbol oynamak isteyen yoksul çocuklar için harcayın.”
Vergi Cennetleri
Vergi cennetleri genellikle dışardan gelen paraya çok az bir vergi uygulayan Panama, İngiliz Virgin Adaları, Bahamalar ve Macao gibi genellikle küçük ada ülkeleridir.
Geçtiğimiz yıllarda ünlü futbolcu Messi ve babası 4,1 milyon dolar vergi kaçırdıkları ve paralarını Belize ve Uruguay’daki petrol şirketlerinde sakladıkları suçlamasıyla hâkim karşısını çıkarılmış ve suçlu bulunmuşlardı.
Hollandalı NRC gazetesinin Football Leaks üzerinden yaptığı habere göre Ronaldo’nun da İngiliz Virgin Adaları’na 2014’ün sonunda 63,5 milyon Euro taşıdığı ortaya çıktı. EIC’nin yaptığı bir başka haberde ise Jose Mourinho bir İngiliz Virgin Adası şirketinin İsviçre’deki hesabına 12 milyon Euro yatırırken; bunların İspanya’nın vergi kanunlarını değiştirmesinden 11 gün önce yapılmış olması çok ilginç.
Abu Dhabi Holding, 2008 yılında Manchester City’nin %90 hissesini almak için 330 milyon dolar vermişti. Benzeri bir şekilde Qatar Sports, 2011 yılında Paris St Germain’in bütün hisselerini almak için 130 milyon dolar harcamıştı.
Ayrıca 2015 yılında, sadece kulüp formaları üzerindeki Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri şirketlerinin reklamları için verilen para 687 milyon Euro’ydu.
2015-2013 yılları arasında, Avrupa futboluna Orta Doğu şirketleri tarafından 1,5 milyar dolar; Amerika futboluna ise Asya şirketleri tarafından 1,1 milyar dolar (bazı özel imtiyazlar verilmesi şartlarıyla) harcanmış.
Right to Dream Academy (Rüyalara Doğru Akademisi) – Afrika’nın Sömürüsü
Football Leaks belgelerine Avrupa’nın büyük kulüplerinin Afrika kıtasında genç futbolcuları nasıl kullandığı da yansıdı. Manchester City’nin finanse ettiği Right to Dream Academy Afrika’nın her yerinden yetenekli çocukları alıp futbolcu olarak yetiştirmek amacıyla kurulmuş. Right to Dream Academy’nin yetiştirdiği oyunculardan sadece biri bile Didier Drogba veya Samuel Eto’o olsa yatırdıkları paranın misli misli karşılığını alacağını bilen Man City yönetimi bu akademiye para yatırmaktan kaçınmıyor.
Football Leaks verilerine göre 2010’dan bu yana Manchester City akademiye 1 milyon Euro’dan fazla para aktarmış. Gana, Fildişi Sahili, Nijerya gibi batı afrika ülkelerinden gelen 90’dan fazla çocuk ileri seviye futbol koçluğunun yanında akademik eğitim de alıyorlar. Çocuklar genelde 10 yaş civarında ailelerden alınıyor ve bu akademilerde hergün uzun antrenmanlara tabi tutuluyor. Birçoğu ailesini görememekten ve sadece haftasonları telefonla konuşamamaktan şikayet ediyor. Ancak çevrelerini saran sefalet ve yoksulluktan kurtulmak için bunu tek çıkar yol olarak görüyorlar. RtD yetkilileri 70’den fazla çocuğun İngiltere ve ABD’de burs kazandığını söylüyor. Bu bursluların 48’i ise profesyonel futbolcu olmuş.
Burada asıl mesele kulüplerin ileride zengin ve ünlü bir futbolcu olarak yoksulluk ve sefaletten kurtulma hayalleri kuran çocuklara nasıl baktığı. Bu noktada futbolun kapitalistleşmesine dair çok güzel bir örneğe geliyoruz: Oyuncuların metalaşması. İşte bu oyuncular genç yaşta yetiştirilip ileride milyon dolarlara transfer edilen metalaşmış futbolcular oluyorlar. 2015’de yapılan bir çalışmada 13 ile 18 yaşları arasındaki 26 genç yeteneğe 9,6 milyon pound yatırım yapan Man City sadece dört oyuncunun satılmasıyla bile oldukça fazla kar etmiş. Bu gençlerden birisi olan Kelechi Iheanacho ise iki yıl sonra 28 milyon pounda Leicester City takımına satıldı. Fakat bu istihdam edilen gençlerin çok ufak bir kısmı. Büyük çoğunluğu Man City gibi büyük takımlarda oynama hayalleri kurarken, tam tersine takım tarafından Norveç, Belçika, Türkiye gibi Avrupa’nın düşük kaliteli liglerinde kiralık olarak takım takım geziyorlar. Bunlardan birisi Ganalı Divine Naah. 11 yaşında akademiye katılan Naah, yolu Man City ile kesiştikten sonra kısa bir Avrupa turu atmış: Norveç, İsveç, Danimarka ve Hollanda’ya kiralanmış ve bazen sadece 6 ay içerisinde ülke değiştirmek zorunda kalmış. Man City’de oynayamayacağının kendisine iletildiği zamanları ise hayatının en kötü dönemi olarak niteliyor. Çareyi ise City ile bağlarını kopararak kendi geleceği konusunda karar verme hakkını kazanmakta bulur. Naah Belçika 2. Ligine transfer olur. Buna benzer belki de yüzlerce hikaye bulabilmek mümkün.
Kapitalistler ünlü futbolcuları sadece yeşil sahada değil saha dışında da birer kazanç kapısı olarak görüyor. Örneğin bu konuda en çok kazananlardan futbolculardan biri olan Ronaldo sadece bir futbol yıldızı değil, aynı zamanda bir reklam yıldızı da. Clear, TAG Heuer, Armani, Nike, Herbalife, Emirates Havayolları gibi büyük şirketler için çektiği reklamlarla Real Madrid’de kazandığı paradan daha fazlasını kazanıyor. Sadece Toyota ile 2013’de yaptığı anlaşmada 6 saat 45 dakikalık reklam çekimi karşılığında 1,9 milyon dolar aldığını görüyoruz. Yani dakikası 4.691 dolar… Reklamlara neden bu kadar fazla para harcanmasının cevabı Marks’ın meta fetişizmi dediği olayda saklı aslında. Toyota firması Ronaldo’nun dünya çapında ne kadar ünlü olduğunu ve sırf o reklamda oynamasıyla birlikte kaç tane insanın o arabaya ilgi duyacağını biliyor. Yani insanlar aslında parayı arabadan elde edecekleri konfor veya arabanın başka bir özelliği için değil, Ronaldo ile o araba arasında bir bağ kurdukları için satın alıyorlar. Bunu birçok şirketin çok etkili bir şekilde kullandığını görüyoruz. Ünlü kişilerin üzerinden reklam yaparak ürünü asıl satış değerinden daha fazla bir paraya satmak mümkün.