Faşizmin Gölgesinde: 1934 ve 1938 Dünya Kupaları – Fikret Seyhan

Faşizmin Gölgesinde: 1934 ve 1938 Dünya Kupaları – Fikret Seyhan

1934 Dünya Kupası

1930’un aksine, ilk turnuvanın başarılı geçmesinin de etkisiyle, 1934 Dünya Kupası’na katılım konusunda FIFA üyesi ülkeler oldukça istekliydi. FIFA’ya üye 50 takımın 32’si turnuvaya katılmak için başvuru yapmıştı. Sahnenin bu kez Avrupa kıtasında kurulmuş olması katılımı cazip kılan bir faktördü. Katılımcı listesinde önemli eksikler de yok değildi: Son şampiyon Uruguay, dört yıl önce Avrupa ülkelerinin katılım konusundaki isteksizliğinin rövanşını turnuvaya katılmayarak almak istedi. İngiltere ile birlikte diğer ada ülkeleri yine bu uluslararası sahneye çıkmaktan imtina ettiler. İlk kupanın finalisti Arjantin ise oyuncularının bir kısmının başka işlerde çalışması, bir kısmının da kulüplerinden izin alamaması nedeniyle ikinci veya üçüncü liglerden toparlayabildiği futbolcularla oldukça iddiasız bir şekilde İtalya’ya gelmişti. 

Arjantin kulüplerinin en büyük korkusu çok fazla maddi imkan sunamadıkları futbolcularının İtalya’nın zengin yerel futbol takımları tarafından ayartılmasıydı ki 1930’da final oynayan takımın yıldızları İtalyan kulüpleri tarafından adeta yağmalanmıştı. 1930 Dünya Kupası’nda Arjantin’in en önemli yıldızlarından olan Luis Monti ile birlikte Attilio Demaria, Raimundo Orsi, Enrique Guaita bu sefer İtalya formasıyla arz-ı endam edecekti. Mussolini rejimi, bu futbolculara İtalyan bir soy ağacı yaratıp vatandaşlık vererek takıma katmıştı. 

1932 yılına gelindiğinde, İtalya’da on yıl önce iktidara gelmiş olan faşist Mussolini’nin istediği fırsat eline gelmişti. Bill Murray’nin deyimiyle sporu iktidarının ayrılmaz bir parçası olarak kullanmayı akıl eden ilk diktatör olan Mussolini, çok da hastası olmadığı futbolu bir araç olarak kullanarak dünyaya İtalya’nın nasıl bir süper güce dönüştüğünü kanıtlamayı amaçlıyordu. 

Dahası faşist rejim tarafından spor hem toplumu ortak bir ideal etrafında disipline etmenin hem de ulusal bütünlüğü sağlamanın bir aracı olarak görülüyordu. İktidarı altında geçen on yılı aşkın sürede İtalya pek çok spor dalında önemli bir gelişme kaydetmişti. 1936 yılında Mussolini İtalyasının spor alanında yapmaya çalıştığı atılımın bu yönü Amerikalı spor yazarı John Tunis tarafından şöyle dile getiriliyordu: Spor askeri eğitimin bir parçası haline gelir… Toplumun genç ve doğal olarak asi unsurlarını iç politik koşullar ve işsizlik üzerine çok fazla düşünmekten korur.”

The relationship between Mussolini and calcio

Dolayısıyla Mussolini rejimi açısından futbol, rejimin rızaya dayalı bir toplumsal hegemonya inşa etmesinde önemli bir araç haline geliyordu. Hatırlatmadan geçmeyelim. Bu yıllarda İtalya’da futbolun, faşist rejimin bir hegemonya aracına dönüşmesine kafa yoran biri daha vardı: Antonio Gramsci. Gramsci hapsedilmeden önce tiyatro üzerine yazılar yazdığı Avanti gazetesinde aynı zamanda futbol üzerine yazılar da karalıyordu ve futbolu bireyci toplumun bir modeli olarak tanımlıyordu. Gramsci’ye göre egemen sınıflar toplumu ideolojik ve politik yönden şekillendirebilecek işlevsel bir araç olarak sporu kullanıyorlardı.

Mussolini rejiminin bu gayretkeşliği futbol dünyasında da tartışılıyordu. Rejim için önemli olan, FIFA’nınGreats Of The Game - FIFA World Cup Posters 1930-1970 Every FIFA World... önemsediği ticari gelirler yerine, politik getirileriydi ve bunu pekiştirmek için en ince ayrıntıya kadar çalışmışlardı. Neredeyse bütün İtalya, faşizmin sembollerini de barındıran turnuva afişleriyle donatılmıştı. Kupaya özel posta pulları, katılımcıların uzun süre saklayabilecekleri şekilde tasarlanan kaliteli kağıda basılmış maç biletleri, kupayı kazanacak olan takıma verilmek üzere özel bir Duçe Kupası’nın tasarlanması… FIFA kupaya katılan takımlara ödemeleri liret cinsinden yaparken, bu bile İtalyan para biriminin gücünü gösteren bir durum olarak pazarlanıyordu. Fakat hepsinden önemlisi İtalya’nın hem organizasyonu düzenlerken hem de sportif anlamda gösterdiği başarının arkasında yatan “güçlü lider” faktörü hemen her an hatırlatılıyordu: İtalya topraklarına ayak basan ülkeler Duçe’yi özel bir ihtimamla selamlamayı ihmal etmiyor, örneğin Arjantin milli takımı Mussolini’nin doğduğu köy olan Predappio’yu ve onun ailesinin mezarlarını ziyaret ediyordu. Mussolini, “ulusun lider”i olmasına rağmen açılış maçına bilet parasını cebinden ödeyerek girerek İtalyan medyasına gollük orta açıyor; bu yolla hem milli takımı desteklemenin önemini hem de faşizmin nasıl güçlü bir ahlaki dayanağa sahip olduğunu hatırlatma konusunda malzeme veriyordu.

Uruguay ve Arjantin gibi dünyanın en önemli iki takımının olmadığı ortamda turnuvanın doğal favorilerinden birisi Wunderteam (Harika Takım) olarak adlandırılan Hugo Meisl yönetimindeki Avusturya’ydı. Meisl’in takımı Nisan 1931’den Haziran 1934’e kadar tam 31 maçını yenilgisiz tamamlamıştı. Bu maçlar içerisinde, Şubat 1934’te oynadıkları ve 4-2 kazandıkları İtalya maçı kupanın favorisinin kim olduğunu tartışmaya kapatıyordu. İtalya ise Vittorio Pozzo yönetiminde hem Avrupa Şampiyonası’nın atası olan Gero Kupası’nı 1930’da kazanarak kıta futbolunda iddiasını ortaya koymuş hem de turnuvada ev sahibi olmanın avantajını arkasına almıştı. Öte yandan Avusturya yenilgisi sonrasında Pozzo takımdan yaşlı ve miadı dolmuş futbolcuları uzaklaştırırken, faşist rejim altında yetişmiş genç bir kuşakla devşirmeleri harmanlayarak kadroyu yeniden şekillendirmişti. 

What if they met? Uruguay's world champions, Austria's Wunderteam - Sports Illustrated

Hugo Meisl ve Wunderteam (Harika Takım)

İtalya, faşist iktidarın gövde gösterisi altında finale kadar ulaşmayı başardı. Final maçı bir futbol maçından ziyade, 50.000 kişinin katılımıyla düzenlenen bir geçit töreniydi adeta. Tribünlerde Duçe lehine tezahüratlar yükselirken, onlara faşistlerin marşlarını çalan bir askeri bando eşlik ediyordu. İtalya bu atmosferde Çekoslovakya’yı 2-1 yenerek kupaya uzanmayı başardı. Kupayı kazanan İtalyanlara Mussolini’nin imzalı birer fotoğrafı da hediye ediliyordu. Onlar futbolcudan ziyade, İtalyan basınının zaferin ardından pek çok kez vurguladığı üzere faşist rejimin birer askeri olarak görülüyordu. İtalyan medyasına göre başarı rejimin sağladığı uyum, disiplin, düzen ve cesaretin sayesinde yakalanmıştı. 

1938 Dünya Kupası

Fransa’da düzenlenen 1938 Dünya Kupası, bir öncekinden çok farklı değildi. Faşizmin gölgesi yine hem kıtanın hem de futbolun üzerindeydi. İkinci Dünya Savaşı’nın eli kulağındaydı. Varoluşçuluk akımını derinden etkileyen Sartre’ın Bulantı eseri 1938’de yazılmıştı. Sartre eserinde “hepimiz şurada oturmuşuz o değerli varoluşumuzu sürdürmek için yiyip içiyoruz. Oysa, var olmaya devam etmemiz için hiçbir, hiçbir neden yok.” derken, futbol bu iklimde varoluşunu koruma çabası içerisindeydi. 

Mussolini’den ilham alan Hitler Almanyası, Mart 1938’de işgal ettiği Avusturya’nın ve Hugo Meisl’in Harika Takımı’ndan beş futbolucuyu da devşirerek geliyordu Fransa’ya. Bu takımın önemli parçalarından biri olan, yeteneğinden dolayı “Futbolun Mozartı”, çelimsizliğinden ötürü “Kağıt Adam” lakabı takılan ve “Avusturya’da Yüzyılın Futbolcusu” seçilen Matthias Sindelar, Almanya’nın davetini reddeden tek isim olur. Sindelar, 1939’da evinde karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirirken, geriye bunun bir Nazi suikasti olabileceğine dair pek çok söylenti kalır. 

Kâğıt Adam Sindelar | Goal.com

Matthias Sindelar

Hitler 1936 Berlin Olimpiyatlarında “ari ırkın üstünlüğü”ne büyük darbe indiren ABD’li siyah atlet Jesse Owens’ın yaşattığı hezimetin bir benzerinin tekrarlanmasını istemiyordu. Avrupa’nın en iyi takımlarından biri olan Avusturya’nın katacağı yetenek ona futbolda zafer kapısını aralayabilirdi.

Mussolini de yine iddialıydı ve Norveç ile oynanacak açılış maçından önce futbol takımına gönderdiği “Kazan ya da öl!” yazılı telgrafla zaferin tekrarlanmasını emrediyordu. Açılış maçında İtalya milli takımını tribünlerdeki 10.000 İtalyan politik sürgün karşılamıştı. İtalyanlar faşist selamı verdiklerinde tribünlerde yoğun bir protesto başlamıştı. Takımın teknik direktör Pozzo buna rağmen selamın ikinci kez tekrarlanmasını istedi.

Takımın yıldızı, İtalyan futbolunun gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri kabul edilen Guiseppe Meazza’ydı. Turnuvayı kazanıp İtalya’ya döndüklerinde milli takım Mussolini tarafından ağırlandı. Her bir oyuncuya 8.000 liret ödül verildi. La Gazetta’ya konuşan Meazza şunları söyleyecekti: “Muhteşem bir izlenim bıraktı! Her şeyden önce bana ikinci kez Duce tarafından karşılanma fırsatı verdiği için… 1942’de de orada bulunmayı ve bizi kupanın kesin sahibi yapacak üçüncü Azzurri zaferine katkıda bulunabilmeyi umuyorum. Bu, benim ve arkadaşlarımın yakıcı arzusudur ve bu nedenle Duce’nin bugünkü geniş övgüsünden hareketle kendimizi faşist arzularla hazırlayacağız.”

The World Cup Years: Mussolini Poses With Victorious Italy, 1938 World Cup Winners | Who Ate all the Pies

Mussolini ile İtalya Milli Takımı’nın Buluşmasından

Maezza’nın kazanmayı umduğu 1942 Dünya kupası savaş nedeniyle düzenlenemedi. Hitler, kupanın Almanya’da düzenlenmesi için FIFA’yı sıkıştırmaya başlamıştı. Fakat, Jules Rimet Kupası bir sonraki sahibini bulabilmek için 1950’ye kadar bir ayakkabı kutusu içinde beklemek zorunda kaldı. FIFA yöneticisi Ottorino Barassi kupanın savaşın ortasında başka türlü korunamayacağını düşünerek böyle bir çözüm bulmuştu.

Leônidas da Silva, 100 anos de um dos gigantes do futebol | Placar - O futebol sem barreiras para você

Leonidas

1938’den geriye futbol namına bir izden bahsedilecekse, bu izin sahibi yine Latin Amerikalılardı. Galeano’nun deyimiyle “Büyük kentlerin varoşlarındaki dans meraklılarının ve Zenci kölelerin savaş danslarının hareketleri kullanarak yaratılan, bacakların havalarda uçuştuğu, bedenin dalgalandığı, güzel bel hareketlerinin sıkça kullanıldığı dünyanın en güzel futbolu” İtalya’da faşist histerinin yarattığı koyu karanlık içinde biraz olsun parlama şansı yakalayabilmişti. Brezilyalı Leonidas, nam-ı diğer Kara Elmas, attığı 8 golle hem gol kralı oldu hem de turnuvaya damgasını vurdu. Galeano onu “Bir sineğin cüssesine, hızına sahipti ve en az bir sinek kadar muzırdı.” diyerek tanımlar. Rövaşatayı onun icat edip etmediği meçhul olsa da elastik bedeninin de avantajıyla rövaşatayı onun mükemmelleştirdiği söylenir. 

 

Dünya Kupasına İlk Adım: 1930 Uruguay – Fikret Seyhan

KATEGORİLER